HAYATIN KAYNAĞI “BİR SÖZ”
01 Ocak 2022

HAYATIN KAYNAĞI “BİR SÖZ”

Söz; bir düşünceyi eksiksiz olarak anlatan kelime dizisi, kelam, laf, kavil gibi anlamlara gelir. Yaşantımızda sarf ettiğimiz birçok söz fikirlerimizi yansıtır ve inandığımız bu fikirler doğrultusunda hayatımıza yön veririz.

Mesela toplumumuzda “Her kim "Lailaheillallah" derse cennete girecektir” hadisi herkesin dilinde olan bir sözdür. Manasını bilen de bilmeyen de bu sözü söylüyor. Aynı zamanda cennete gireceğine de inanıyor. Günümüzde bu sözün zikir olduğu bilinir ve yalnızca söylenilen bir söz olarak dillerde yerini alır. Ne yazık ki Kelime-i Tevhid zikir olmasıyla birlikte hayat kaynağı ve yaşam tarzı olarak anlaşılmıyor ve bu haliylele hayatlara yansıtılmıyor. Ne var ki bu konuda alimler; bir şeyi bilmenin söylemek değil, anlamak, idrak etmek ve yaşamaktan ibaret olduğunu söylerler. Öyleyse zikrimiz ne ise fikrimiz de o olmalıdır. Çünkü hayattaki kabullerimizi, hayata dair söylediğimiz her söz ve bakış açımızı fikirlerimize göre belirleriz.

Öyle ise kendimize soralım; insanın hayatına yön veren bir bakış açısına sahip olması gerekli mi, gerekli ise insanın hayata karşı bakış açısı nasıl olmalıdır? İnsanın hayata karşı bakış açısı, onun yaşamı açısından çok önemlidir. Çünkü süreceği yaşam onun hayat hakkındaki anlayışına göre şekil alır. Temel dinamik ve kişinin hayat hakkında kabul ettiği temel fikir ne olursa, süreceği yaşamda onun üzerine bina edilir.

İslam'ın hayata bakışı -akidesi-; Allah’ın (svt) tek ilâh olduğuna, kâinat, insan ve hayatı yarattığına, kâinattaki her şeyin kanununu O'nun (svt) koyduğuna, Kur'an’ın O’nun (svt) tarafından insanlar için indirildiğine, Allah Rasülü’ne (sav) vahyedildiğine kesin bir şekilde inanmayı emreder. İslam akidesi ve bu akideden fışkıran hayat nizamı öylesine mükemmeldir ki insanın davranışlarını düzeltir, nefsini temizler, doğru ve dürüst bir İslam şahsiyeti haline getirir.

Mademki hayata karşı bakış açımız önemlidir, öyle ise bakış açımızı Müslümanlar olarak İslam’ın üzerine bina edildiği temel olan akidemize (İslam’a) göre oluşturmalıyız. İslam akidesi, Allah Subhanehu ve Teâlâ'nın vahyettiği, Müslümanın fikir, görüş ve hükümleri için katıksız ve en doğru kaynaktır. İslam bizi hayatın kaynağı “Lailaheillallah” sözüne davet eder. Lailaheillallah Muhammedun Rasulullah, yani; “Allah’tan (svt) başka ilâh yoktur, Muhammed (sav) Allah’ın Rasulü’dür.” sözüne iman eden bir Müslüman Allah’ın (svt) dışındaki tüm ilâhları reddeder, Allah’ın (svt) dışındaki hiçbir kimseye kanun koyma hakkı vermez. Beşeri kanunlar insan hayatını düzenleyemez. Ancak hayatı kaosa sokar ve anlamsız kılar. Tevhid ise İslam’ın özü, kaynağı ve ruhu olarak asırlar boyunca bütün Rasul ve Nebilerin davet ettiği bir söz olmuştur. Bu söz ile insanlar cahiliyenin karanlık ve zulumattan, İslam’ın aydınlığına kavuşmuştur. Bu söz ile hayatlar anlam kazanmaya başlamıştır.

Sahabe-i Kiram'a (rıdvanullahialeyhim) baktığımızda onların hayata karşı bakış açıları ve gayeleri dünyayı ve dünya nimetlerini kazanmak değildi. Onların gayeleri Allah Subhanehu ve Teâlâ’nın: مَنْ كَانَ يُرٖيدُ حَرْثَ الْاٰخِرَةِ نَزِدْ لَهُ فٖي حَرْثِهٖۚ وَمَنْ كَانَ يُرٖيدُ حَرْثَ الدُّنْيَا نُؤْتِهٖ مِنْهَا وَمَا لَهُ فِي الْاٰخِرَةِ مِنْ نَصٖيبٍ “Kim âhiret kazancını isterse onun bu kazancını arttırırız; kim dünya kazancını tercih ederse ona da bundanveririz; ama onun âhirette hiçbir nasibi olmaz.” (Şûrâ 20) sözüne binaen Allah’ın (svt) rızasını kazanmaktı.

Nitekim bu söz ile hayat bulan Sahabelerden biri olan, Ebu Zer El-Gıffâri (ra) Kelime-i Tevhidin üzerindeki etkisini şöyle anlatıyor:

“Rasulullah (sav) bana; “Ya Eba Zer! Bu işi mahrem tut ve memleketine dön.” buyurdular. Ben de “Ya Rasulullah seni hak peygamber olarak gönderen Allah'a (svt yemin ederim ki, kelime-i şehadeti en azılı müşriklerin ortasında söyleyeceğim.” dedim. Mescide geldim ve “ ”“Ey Kureyş topluluğu! Bütün varlığımla bilir ve size de bildiririm ki, Allah'tan başka ibadet edecek hiçbir ma'bud yoktur. Ancak Allah vardır. Yine samimiyetle ilan ederim ki, Muhammed Allah'ın kulu ve Rasülü'dür.” diye haykırdım. O günden sonra Ebû Zer El-Gıffâri (ra) ömrünü kabilesini tevhide davet etmeye adadı.

Sahabe (ranhum) Kelime-i Tevhid ile hayat bulurken birçoğu da bu söz uğruna hayatlarından, canlarından, mallarından, vazgeçmeyi göze almış. Binbir türlü işkencelere maruz kalmışlardı. İslam’ın ilk müezzini, Habeşistanlı köle Bilali Habeşî de (ra) “Ehad” sözünü haykırmayı canından olmaya tercih etmişti. Efendisi Ümeyye Bin Halef’in kızgın çölde göğsüne taşlar koyarak işkenceler yapmasına rağmen Bilali Habeşî (ra) “Allah birdir sözünü haykırmaktan vazgeçmedi. Daha birçok Sahabe-i Güzin efendilerimiz nice ağır işkenceler gördü. İmtihanlara tabi oldular.

Hayatlarını anlamlı kılan bir söz uğruna... Onca eziyet ve işkencelere rağmen Onlar (ranhum) hayatlarının kaynağı olan “Lailahe illallah” sözünü haykırdılar. Tevhidi yaşadılar ve diğer insanları da buna davet ettiler. Kelime-i Tevhidin ehemmiyetini, İbn Ömer'den rivayet edilen şu hadisten anlayabiliriz. Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:

“Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasulü olduğuna şehadet edinceye, namazkılıp zekat verinceye kadar insanlarla savaşmakla emrolundum. Bunu yaparlarsa, İslam’ın hakkı hariç, kanlarını ve mallarını benden korurlar. Hesaplarıysa Allah-u Teâlâ’ya aittir.” [Buhari-Müslim]

Ne mutlu Tevhidi anlayan, yaşayan ve yaşamaya davet eden kimselere... Ne mutlu Tevhidi hayatın kaynağı olarak bilenlere... Ne mutlu vahyin aydınlığında, İslam’ın kazandırdığı şuur içerisinde hayat sürebilenlere...

Kim yaratılış gayesi olan Tevhidi öğrenir, yaşar ve tatbiki için çalışırsa, kuşkusuz o kimse salih amel işleyenlerden olur.

وَمَنْ اَحْسَنُ قَوْلاً مِمَّنْ دَعَٓا اِلَى اللّٰهِ وَعَمِلَ صَالِحاً وَقَالَ اِنَّنٖي مِنَ الْمُسْلِمٖينَ “Allah’a çağıran, dine ve dünyaya yararlı iş yapan ve “Ben müslümanlardanım” diyenden daha güzel sözlü kim vardır?”

Sadiye GÜNEŞ