Örten, bürüyen ilk iman eden… Muhammed’e (sav) vahiy gelmiş, Muhammed-ul Emin (sav), Allah’ın (svt) elçisi olmuştu artık. Rasulullah (sav) yine yalnız başına Hira’da. Hatice (ranha) sevdiceğinin ardına düşmüş yine. Büyük kayaların ardından geçerken Cebrail (as) haber ediyor Rasulullah’a (sav); “Ya Rasulullah, Hatice buradadır.” Cevap veriyor Rasulullah (sav): “O hep benim yanımdaydı zaten.” “İşte yine senin ardına düşmüş, şu kayalıkların hemen ardında. O sana geldiğinde Rabbinden ve benden selam söyle ona. Rabbi ona içinde gürültü ve yorgunluk olmayan inciden bir Cennet köşkü müjdeliyor!” Rabbinin selam yolladığı kadın… Cebrail’den (as) selam alan kadın… İşte o kadından için Rasulullah (sav) şöyle diyordu: “Allah bana Hatice’den daha hayırlı bir kadın vermemiştir. İnsanlar bana inanmazken o inandı. Herkes beni yalanlarken, o beni kabul etti. İnsanlar benden kaçarken, o beni varı yoğu ile destekledi. Ve Allah bana, başka kadınlardan değil, Hatice’den evlat ihsan etti.”
Hatice binti Huveylid (ranha); ifsat, Mekke topraklarında hüküm sürerken iffetiyle “Tahire” adını alan kadın. Mekke, o zamanlar ifsat kokan şehrin adı… Gecesi-gündüzü haramlara tanıklık eden Mekke… Bir kurtuluş müjdesi bekleyen, günah bataklığından çekip alınmak isteyen Mekke… Toprağın altına diri diri gömülen kız çocuklarına ev sahipliği yapan cahil diyarı Mekke… Cehaletin sarıp sarmaladığı karanlık şehir Mekke…
İşte böylesi karanlık bir şehirde ticaret kadınıydı Hatice (sav). Ticaretle geçimini sağlıyordu. Mekke’nin erkekleri Hatice’ye talipti. Ama o hepsini geri çeviriyordu. Herkes talip olsa da; ticaretini hakkıyla yapmayan, dilinden yalan eksik olmayan, ailesine, çocuklarına, eşine sevgi ve saygısı olmayanlar ile evlenmek istemiyordu Hatice. Ta ki, Muhammed-ul Emin’i (sav) görene ve tanıyana kadar. Mekke’nin yetimi, Mekke’nin en dürüstüydü. Cehaletin kiri üzerine bulaşmamış, haksızlığa boyun eğmeyen el-Emindi… Başkaydı O. Bambaşka… Huveylid kızı Hatice aracı koydu araya. Yuvasını birleştirmek istiyordu el-Eminle. Mekke’nin yetimi Hatice binti Huveylid’i geri çevirmedi. O da istedi “Tahire” Hatice’yle eş olmak, yoldaş olmak… Bu yol meşakkatliydi. Dikenliydi. Ama önemli olan yoldaşla beraber olmak değil miydi? Evlatlarıyla sınandılar. Çeşitli zorluklardan geçmişlerdi. Ve işte, gelmişti o gün ve o an... Vahyin geldiği gün ve an... El-Emin, Allah’ın (svt) elçisi olmuştu artık. Karanlıklar aydınlık olacaktı artık… İlk önce Hatice’sine gitti, “Beni örtünüz, beni örtünüz” dedi. Örtüsüyle örttü, şefkatiyle bürüdü Hatice Rasulullah’ı (sav). Evet, Hz. Hatice (ranha) ilk iman edendi. İlk Müslüman olan. Eşine, Rasulullah’a (sav), ilk inanan. Vahiy kesildiğinde Peygamber (sav) üzgün, insanlar alayla “Muhammed’in Rabbi onu terk etti” diyordu. Kimse inanmıyordu, meczup diyenler, şair diyenler... Bir kişi hariç. O’na inanan bir kişi vardı sadece. O da en güzel biçimde O’nu teskin ediyordu; “Allah seni zayi etmeyecektir cancağızım.” Allah (svt), O’nu (sav) zayi etmedi de... İfsat kokan Mekke’nin kurtarıcısı vardı artık. Cebrail (as), Muhammed-ul Emin’e (sav) okuyordu ayeti kerimeleri… Rasulullah (sav) da cehaletin karanlığında kaybolan Mekke halkına… Kimileri sövüyor, kimileri taşlıyor kimileri de dövüyordu Rasulullah’ı (sav)… Huveylid kızı Hatice’nin (ranha) şiarı ise bambaşka “İşittik ve itaat ettik.” Sırtlarını Allah’a (svt) dayayıp çıkmışlardı yola. Rasulullah (sav) ailesinden, akrabalarından, ev ahalisinden başlamıştı Allah’ın (svt) davasını anlatmaya. Hatice (ranha) bir yandan, Allah’ın Peygamberi (sav) diğer yandan. Mekke sokaklarında artık İslam’ın rüzgarları esmeye başlamıştı. Rahmet ve şifa rüzgarları… İnsanların diline pelesenk olmuştu şu sözler; “Mekke’nin yetiminden de, ona inanan Huveylid kızı Hatice’den de uzak durun.” Vahye tabi olmanın, peygambere inanmanın bir bedeli vardı elbet… Herkes tarafından sevilen, sayılan Hatice’nin (ranha) artık çevresinde kimsesi kalmamıştı… Hatice’nin (ranha) hayatı değişti, Hatice’nin (ranha) çevresindeki insanlar bir bir gider oldu. Ama bunun bir önemi yoktu. Onun için önemli olan, Allah’ın (svt) rızası ve Allah’ın Elçisine (sav) destek olabilmekti. Fedakar Hatice (ranha)... İlklerden olan Hatice (ranha)... Mekke’nin ticaret kadını ve zengininin vefatı esnasında tek bir mal varlığı kalmamıştı. Tüm malını, servetini İslam için feda etmişti. Tarih Hatice’yi (ranha) tozlu sayfaları arasına aldı. Ama ne var ki şânı Ümmetin kalbine altın harflerle kazındı… Şimdiyse Huveylid kızı Hatice’den (ranha) öğrendiğimiz fedakarlığı biz temsil etmeliyiz. Yine ifsat olmuş cehalet kokan dünyaya İslam’ı egemen kılmak için biz ilkelerden olmalıyız. Tıpkı Hatice gibi, Ebubekir gibi, Ali gibi, Zeyd gibi (ranhum) Adımız Zeynep olsa da ahlakı Hatice (ranha) ahlakı olan nesiller olmalıyız. Adımız Fatıma olsa da davası Hatice’nin (ranha) davası olan gençler olmayız. Adımız Ayşe olsa da edebi Hatice (ranha) edebi olan kadınlar olmalıyız. Adımız Sümeyra olsa da sabrımız Hatice (ranha) sabrı olan anneler olmalıyız. Adımız Zümra olsa da sadakatimiz Hatice (ranha) sadakati olan eşler olmalıyız. Kısacası asrımızın Hatice’si, asrımızın öncüsü olmalıyız… Asrımızın Haticelerine, öncülerine selam olsun…
Zeynep İMAMOĞLU