Cazibesine kapılıp gittiğimiz şu dünya hayatında öyle kısa bir zaman diliminde öyle ani değişiklikler oluyor ki, her şey dakikalar veya saniyeler içerisinde alt-üst oluveriyor. Akdeniz ve Ege bölgesinde geçen günlerde başlayan orman yangınları tamamen kontrol altına alınamadan Karadeniz bölgesinde de sel baskınları ve heyelan oldu. Aynı zamanda salgın hastalık hız kesmeden devam ediyor. Diğer yandan ırkçı saldırılarla insanlar birbirini öldürüyor. Bunların hangisi için ağlayıp üzülelim bilemedik!
Öncelikle Köklü Değişim medya olarak bu afet ve saldırılarda hayatını kaybedenlere rahmet, geride kalanlara ise başsağlığı ve sabır diliyoruz. Rabbim bütün kardeşlerimizin yar ve yardımcısı olsun!
Konuyu araştırırken gördüğüm videolardaki insanların yüzlerindeki çaresizliği tasvir etmekte zorlanıyorum. Bazen en yakınlarını kaybetmenin acısı onları şoka sokuyor bazen de onca emekleri, çabaları, çalışmaları bir anda, bir kıvılcımla veya sel sularıyla yok olup gidiveriyor ve onlar bu vahim tabloyu izlemekten başka bir şeye güç yetiremiyorlar. Bazen de felaketten sağ kurtulan bir canlının buruk sevinci yaşanıyor. Hayata tutunmalar hiç bitmesin deniliyor. Sanki o evler maket ev gibi bir dakikada yıkılıyor, arabalar da oyuncak araba gibi suda yüzüyor. Bir arkadaşım arabası için “dört tekerlek bir teneke” ifadesini kullanmıştı. O arabalar selde akıp giderken bana o sözü anımsattı. İnsanların değer verdiği arabaları tıpkı teneke gibi akıntıya kapılıp gitti. Subhanallah! Bütün bunlar bir film sahnesine benzese de film değil. Hayatın ta kendisi! Sel baskınında bir kuyumcu altınlarını bırakıp dükkanını terk etmek istememiş ve sel sularıyla birlikte kaybolmuş gitmiş. Bunun gibi daha pek çok örnekler var. Bütün bu yaşananlar; Allah Subhanehu ve Teâlâ’nın gücü ve kudreti karşısında insanın ne kadar aciz olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor. Gerçek gücün, malın-mülkün kime ait olduğu bir kez daha ortaya çıkıyor.
Bu felaketlerin sorumlusu kim veya kimler? Tam da burada kimler rant uğruna dünyayı talan ediyor diye sormak gerekmektedir. Bu sorulara cevap olarak yangınları bazı ihmalkâr veya kundakçılara yükleyebilir, sel baskınlarını mimar veya müteahhitlerin üzerine atabilir veya biraz daha üst kademeye çıkıp ilgili bakanlıklara sorumlu tutabiliriz. Onların da bu konularda hatalı karar ve uygulamaları olabilir. Bundan dolayı görevden de alınabilirler. Peki, sizce hatalı ilan edilecek kişilerin görevden alınması problemleri çözüyor mu? Bu işin gerçek sorumluları üç-beş kişi midir? O yerleşim alanlarının imara açılıp inşa edilmesi kısa bir zaman diliminde mi gerçekleşmiştir? Gibi sorulan pek çok sorular ve verilen cevaplar vardır. Bu durumda birtakım göstermelik suçlular bulunacak ve belki de cezalandırılacaktır. Ama uygulanan o ceza kaybedilen hiçbir canı ve malı geri getirmeyeceği gibi yüreklere de su serpmeyecektir. Üstelik caydırıcı bir ceza olmayacağından aynı dram başka beldelerde yine tekrarlanacaktır. Devlet, halkın can ve mal güvenliğini sağlamak zorundadır. Oysa devlet yetkilileri mağdur olanlara çay paketi diğer insanlara da iban numarası atıyorlar. Esas suçlu, rant uğruna insanların can ve mal güvenliğini hiçe sayan, her şeyin vahşice talan edilmesine göz yuman kapitalist sistemin kendisidir.
İnsanlar, tarih boyunca pek çok afet ve musibetler yaşamışlardır. Yüce Allah (svt), inkârda direnen Nuh kavmini tufanla, zenginliğiyle övünüp inanmayı reddeden Ad kavmini yıldırımla, Semud kavmini korkunç bir çığlıkla, homoseksüel olan Lut kavmine taş yağdırarak, hilekârlıklarıyla ünlü Medyen halkını korkunç bir sesle, Firavun ve yandaşlarını da suda boğarak cezalandırmıştır. Bu imtihanlar Kur’an-ı Kerim’de bildirilmiştir. Maalesef günümüz toplumunda bu bozuk davranışların hepsi mevcuttur.
Resulullah Efendimiz (sav) şöyle buyurmaktadır:
إِذَا أَرَادَ اللهُ بِقَوْمٍ عَذَابًا، أَصَابَ الْعَذَابُ مَنْ كَانَ فِيهِمْ، ثُمَّ بُعِثُوا عَلَى أَعْمَالِهِمْ “Allah bir topluma azap etmek isteyince, o toplum içinde bulunan (iyi ve kötü) herkese azap dokunur. Sonra (kıyamet gününde) herkes kendi amellerine göre diriltilir (iyiler mükâfat kötüler ceza görür).”
Hz. Ali’ye sormuşlar: “Başımıza gelen sıkıntılar, imtihan mıdır, yoksa ceza mı? İlmin kapısı cevap vermiş: “Eğer bizi Allah’a yaklaştırıyorsa imtihandır. Uzaklaştırıyorsa cezadır”.
Allah-u Teâlâ, insanı yaratmış dünya ve ahiret ile ilgili huzur ve mutluluğu bulacağı muazzam nizamını da göndermiştir. Bu kusursuz düzen ve nizamı terk eden, elinin tersiyle iten insanlar musibetlere imtihanlara maruz kalmaktadır. Bu imtihanlardan ders alıp Allah-u Teâlâ’nın hükümlerine sarılanlar kurtuluşa erecek, inkâr ve isyanda ısrarla devam edenler ise cezasını bulacaktır.
Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır: اَوَلَا يَرَوْنَ اَنَّهُمْ يُفْتَنُونَ ف۪ي كُلِّ عَامٍ مَرَّةً اَوْ مَرَّتَيْنِ ثُمَّ لَا يَتُوبُونَ وَلَا هُمْ يَذَّكَّرُونَ “Görmüyorlar mı ki, her sene birkaç defa imtihan mahiyetinde çeşitli belâ ve musibetlerle karşı karşıya geliyorlar. Buna rağmen ne tevbe ediyorlar ne de düşünüp ibret alıyorlar!” [Tevbe 126]
Sel felaketinden sonra basın açıklaması yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan; Osmanlı Hilafet Devleti zamanında yapılan kemerli köprülerin sel felaketinde yıkılmadığını, yeni yapılan köprülere göre daha dayanıklı olduğunu, bundan sonra yapılacak olan köprülerin o şekilde yapılması gerektiği talimatını verdiğini açıklamıştır. Evet gerçekten de Cumhurbaşkanı doğru söylemektedir. Hilafet Devleti, kapitalist sistem gibi menfaatçiliği esas alan değil, insanların can ve mal güvenliğini korumaya çalışan bir devlettir. Sel felaketi bize o devrin mimari yönünün, bugüne göre daha sağlam olduğunu göstermiştir. Aslında sadece köprü mimarisinde değil, her yönümüzle Hilafete yani insanoğlunun fıtratına en uygun nizama, özümüze dönmek gerekmektedir. Kapitalizm selde yıkılan o çürük köprüler gibi, Hilafet ise her zaman diliminde ayakta kalabilecek nitelikte o kemerli köprüler gibidir. İnsanların hava gibi, su gibi, ekmek gibi Allah’ın (svt) hükümlerini yaşamaya ihtiyacı vardır. Zira korkunç bir hızla uçurumun kenarına yuvarlanan insanlık İslam’a muhtaçtır.
İnsan bütün bu olanlar karşısında duyarsız kalamıyor. Müslüman kardeşlerimizin başına gelen bütün musibetler bizi de üzüyor. Çıkan yangınlar bizim de yüreğimizi yakıyor, seller ise gözyaşı olup akıyor.
Rabbim bizlere yaşanan bu musibetlerden gerekli dersi almayı, tefekkür etmeyi, tezekkür etmeyi, ekini ve nesli ifsat eden kapitalist nizamdan kurtulup yerine yeniden İslam’ı hâkim kılabilmeyi en yakın zamanda nasip etsin. Güzel haberlere hasret kalan kullarını müjdeli haberlerle sevindirsin. Rabbim bizleri, neslimizi ve bütün sevdiklerimizi selden, heyelandan, yangından, depremden, salgın hastalıklardan, bela ve musibetlerden muhafaza eylesin! (Âmin).