NORMALLERİMİZİ KİM BELİRLİYOR?
16 Haziran 2021

NORMALLERİMİZİ KİM BELİRLİYOR?

Başlayan pandemi süreciyle birlikte “normalleşme” kavramını sıkça duyar olduk. “Eski normaller-yeni normaller, normalleşme adımları, ne zaman normale döneceğiz?” derken hayatımızdaki normaller değişkenlik göstermeye başladı. Korona virüsten önce maskesiz hayatımız normalken korona virüsle birlikte maskeli hayatlarımız normal kabul edildi. Maskesiz dolaşmak anormal olup yasaklanırken o şekilde dışarı çıkanlara toplumdan tepkiler, devlet tarafından da cezalar yağdı. Namazda safları sıklaştırmak normalimizken devletin emriyle artık bir buçuk metre sosyal mesafeli saflar normal kabul edilir hâle geldi. Hayatın normlarını belirleyen karanlık kapitalist zihniyet adeta bizleri esir aldı. Onların belirlediği normlar biz anlayamadan bizim insanımızın da normları oluverdi. Eski normallerimiz anormal kabul edilmeye, kabul etmeyeceğimiz şeyler normalleştirilmeye başlandı. Peki sıkça kullandığımız norm, normal ve anormal kavramları ne demek, normlar yaşanılan zamana ve yere göre değişir mi?

Normlar, hangi davranışın kabul edilebilir hangi davranışın kabul edilemez olduğunu belirleyen standartlardır. Normlardan; adetler, ahlâk kuralları, kanunlar ve tabular ortaya çıkar. Bu bağlamda normal; aşırılığı, eksikliği olmayan, kurallara uygun, alışılagelen, olağan olarak açıklanmaktadır. Anormal ise; genel olana, alışılana ve kurallara aykırı olan, dengesi yerinde olmayan, davranışı bozuk olarak açıklanmaktadır. Diyelim ki bir kişi düğün davetine katıldı. Düğün merasiminde sevinçli olmak, eğlenmek, düğün sahiplerini tebrik etmek normal bir durum ve beklenen bir davranıştır. Aynı kişi cenaze merasimine katılsa ve acılı cenaze yakınları karşısında sevinse, gülse-eğlense bu yaptığı normal değildir ve kişi bu davranışından dolayı kınanır. Başka bir örnek daha verelim; mesela gayrimüslim Batılı toplumlarda nikâhsız birliktelikler normal karşılanmaktadır. Onlar bu durumu kişisel özgürlük olarak addederler ve istedikleri şekilde yaşamayı kendilerince hak olarak görürler. Çünkü onlar dini hayattan ayıran kapitalist akideye göre kendi normlarını kendileri belirlemişlerdir ve menfaatleri ölçüsünde bunları değiştirebilirler. Ancak Müslüman toplumlarda nikâhsız birliktelikler kabul edilmeyen davranışlardır ve anormal bir durum olarak karşılanırlar. Zira Müslümanların standartlarını yani amellerinin ölçüsünü belirleyen Allah Subhanehu ve Teâlâ’nın Rasulu Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile bizlere gönderdiği İslâm akidesidir. Müslümanlar haram ve helâl ölçüsüne göre amel etmekle mükelleftirler ve onların normali bu ölçüler olmalıdır.

Cumhuriyetin ilanıyla beraber laik kapitalist ideoloji üzerimize tatbik edilmeye başlandığından beri hayatımızdaki normaller de değişmeye başladı. Müslüman bir kadının Allah’ın (svt) emri olduğu için örtünmesi gayet normalken sözde medeniyetçiler için bu durum çağdaşlaşmaya aykırı kabul edilip bir dönem kamusal hayatta, eğitim hayatında yasaklandı. Yıllarca maruz kaldığımız bu durum sonucunda tesettürsüz kadınlar da bize normal gelmeye başladı. Hatta tesettürüne dikkat edenlere aşırıcı olarak bakılmaya başlandı. Geçtiğimiz günlerde haberlerde görmedik mi başörtüsüne tahammül edemeyen bir adamın, başörtülü akademisyene “Sizi burada istemiyoruz” diyerek saldırdığını? Her köşe başında tekel bayilerinin olması da normal kabul edilir oldu. Çünkü Allah’ın (svt) haram kıldığı alkollü içeceklerin satılmasına izin veren devlet için bu gayet normaldir.

Faizin haramlığı dikkate alınmadan günümüzde kredili işlem yapmak, kredi ile ev almak Müslümanlar arasında bile normalleşti. “Bu zamanda kredisiz ev sahibi olunmuyor!” denilerek menfaatçi bakış açısıyla bakılır hale gelindi. Aynı şekilde lgbtliler de toplumda normalleştirilmeye çalışılıyor. Artık sokaklarda, televizyonlarda, sosyal medyada hiç çekinmeden boy gösterip “Biz de varız, bize alışacaksınız” diyebiliyorlar. Onlara bu hakkı, bu rahatlığı kim veriyor bir düşünelim!

Müslüman beldeleri kan gölüne çeviren kâfirlerle dost olmak normalleşti. Oysa Rabbimiz (svt) ayetinde şöyle buyuruyor: يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا الْكَافِر۪ينَ اَوْلِيَٓاءَ مِنْ دُونِ الْمُؤْمِن۪ينَۜ اَتُر۪يدُونَ اَنْ تَجْععَلُوا لِلّٰهِ عَلَيْكُمْ سُلْطَاناً مُب۪يناً “Ey Müminler! Sakın Müminleri bırakıp kâfirleri dost edinmeyin. Yoksa Allah’a aleyhinize işleyecek açık bir delil mi vermek istiyorsunuz?” (Nisa 144) Filistin’i işgal eden gasıp yahudi varlığı “İsrail’i”, Müslüman ülkeler arasında devlet olarak tanıyan ilk ülke Türkiye oldu ve yıllar geçtikçe “İsrail” ile ilişkiler normalleşti. Ne acıdır ki Müslümanlara yapılan katliamlar, zulümler bile normalleştirildi. Haberlerini gördüğümüzde sanki gerçek değilmiş, film sahnesinden herhangi bir sahneymiş gibi seyreder hale geldik.

Dinimizde yasak olan milliyetçilik fikri de o kadar normalleştirildi ki Suriyeli mültecilere Müslüman kardeşlerimiz olarak bakamadığımız bir duruma geldik. Onlara ev sahipliği yapmak istemedik. Oysa Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyuruyor: دَعُوهَا فَإِنّهَا مُمْتِنَةٌ “Onu (milliyetçiliği) terk edin çünkü o kokuşmuştur.” (Buhari, Müslim) Peygamber Efendimizin (sav) kokuşmuş olarak ifade ettiği milliyetçilikten nasıl olur da vazgeçemeyiz?

En acısı da kardeşlerim, Allah’a (svt) şirk koşan bu sistemin normalleştirilmesi olmuştur. Fakat Rabbimiz اِنَّ الشِّرْكَ لَظُلْمٌ عَظ۪يمٌ…“…Muhakkak ki şirk büyük bir zulümdür.” buyurup bunun normal bir şey olmadığını söylüyor. (Lokman 13) Müslümanların üç günden fazla Halifesiz kalmamaları gerekirken neredeyse 100 yıldır Hilafetsiz yaşamamız normal midir? Allah’ın (svt) dininin yeryüzüne tekrar hâkim olmasını isteyip de yere çakılıp kalmak, bu büyük zulmü ortadan kaldırmak ve bunun gerçekleşmesi için çalışmamak normal midir? Maske örneğinde olduğu gibi değişen şartlara ve zamana göre genel medeni şekiller üzerinde bazı normallerimiz değişebilir. Eskiden at arabasıyla yolculuk yapılırken artık otomobille, uçakla yolculuk yapılması gibi. Ancak hayata bakış açımızı, amellerimizin ölçüsünü, hayat programımızı belirleyen dinimiz söz konusu olduğunda normları değiştirmemiz, güncelleme yapmamız söz konusu olamaz. Çünkü Rabbimiz Subhanehu ve Teâlâ اَلْيَوْمَ اَكْمَلْتُ لَكُمْ د۪ينَكُمْ وَاَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَت۪ي وَرَض۪يتُ لَكُمُ الْاِسْلَامَ د۪يناًۜ “…Bugün, sizin için dininizi kemale erdirdim/ikmal ettim ve sizin üzerinize nimetimi tamamladım. Sizin için din olarak İslâm’ı seçtim/beğendim...” (Maide 3) buyurarak Müslümanların nasıl bir hayat yaşamaları gerektiğini, neyin kabul edilir neyin kabul edilemez olduğunu, Allah’ın (svt) mülkünde kimin kanunlarının geçerli olması gerektiğini 1400 yıl önce Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e ve dolayısıyla bize bildirmiştir. Standartlarımız belirlenmiştir. Bu standartlara uyanı normal, uymayanları anormal kabul ederiz. Allah Subhanehu ve Teâlâ’nın haramlarını normalleştiren, helâllelerini de anormalleştiren bu kapitalist sistemi hayatımızdan söküp atmadığımız müddetçe de normal bir hayat sürmemiz mümkün değildir. Allah’ın (svt) yardımıyla tez zamanda Râşidi Hilâfetle tam normalleşmek ümidiyle…