İBADET “HAYATIMIZ”, HAYATIMIZ “İBADET” OLMALI
29 Mart 2022

İBADET “HAYATIMIZ”, HAYATIMIZ “İBADET” OLMALI

Tüm Müslümanların sabırsızlıkla beklediği mübarek Ramazan ayına birkaç gün kaldı. Müslümanlar Allah Subhanehu ve Teâlâ’nın emrettiği oruç ibadetini hakkıyla yerine getirip sevabını elde etme ümidiyle heyecanla beklemekteler. Ramazan orucu Allah’ın (svt) emirlerinden bir emirdir ve belirli günlerde yapılabilen bir ibadettir. “İbadet”, boyun eğmenin, itaat etmenin, tazimde bulunmanın ve kulluğun en son noktasıdır. İbadet, insanın Allah’ın (svt) razı olduğu şeyleri yapması, yerine getirmekle mükellef olduğu fiilleri emrolunduğu şekliyle hayata geçirmesi, hiçbir şey gözetmeden Allah’a (svt) kulluk etmesi ve bunu, sadece O’na (svt) boyun eğip itaat etmek için yapmasıdır.

Ayet-i kerimede Rabbimizوَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْاِنْسَ اِلَّا لِيَعْبُدُونِ “Ben cinleri ve insanları ancak Bana ibadet etsinler diye yarattım.” buyurarak ne için yaratıldığımızı bildirmektedir. (Zâriyât, 56) Allah’tan (svt) başkasına sarf edilen ömürler, kaybedilmiş demektir. Yaradılış gayemiz Allah’a (svt) ibadete hasredildiğine göre hayatın bütünü ölünceye kadar sadece şekli farzlarla doldurulabilir mi? Bu durum ancak ibadetin hayatın her yönünü kapsaması durumunda gerçekleşir. Namaz, oruç, zekât, hac, kurban gibi şekli ibadetler belirli bir süreyi kapsarlar. Nafilelerle bu süre arttırılabilir. Fakat hayatın bütün alanını dolduramazlar. Bu şekilde ancak Allah’ın (svt) nurdan yarattığı melekler ibadet edebilirler. Yoksa bir insan bütün vakitlerini şekli ibadetlerle geçiremez. Çünkü insan olmamız hasebiyle yoruluruz, usanırız, aklımız dağılır. Bu yüzden bunu başaramayız. Zaten Allah da (svt) bize bu şekilde bir mükellefiyet yüklememiştir. Gücümüzün sınırlarını bilen ve bizi böyle yaratan da O’dur. Bununla beraber bütün hayatımız Allah (svt) için olmalıdır. Zira bizi ibadet için yaratmıştır. Peki, tüm hayatımızı ibadet yapacak şekilde yaşayabilir miyiz? Bu, ancak ibadetin manasının genişleyip yeryüzündeki insanların bütün fiillerinin ona dâhil olmasıyla gerçekleşebilir. Bu da her türlü amelin tevhid akidesine bağlanıp akidenin de bütün gerektirdikleriyle hayat tarzı olduğunda mümkündür. Bir Müslüman namazı Allah’ın (svt) istediği tarzda, Peygamberimizin (sav) kıldığı şekilde değil de başka şekilde kılarsa o, ibadet olmaktan çıkar. Ya da bir kişi zekâtı kendi hevasına göre hesaplamak isterse o da ibadet olmaktan çıkar. Müslüman bir kadının Rabbim emretti niyetiyle tesettüre girmesi ibadettir. Sıla-i rahim yapmak, iyiliği emredip kötülükten sakındırmak, ticaret yaparken aldatmamak, Allah’ın (svt) emaneti olan hanımlara ve çocuklara güzel muamelede bulunmak da ibadettir. Bazı insanların sandığı gibi ibadet sadece ahiret için değildir. Zira bu din, dünya hayatındaki insanın işini ıslah etmek için de inmiştir.

Bu bağlamda insanları ıslah edecek olan siyaset ibadettir… Allah’ın (svt) şer’i hükümleri uygulanarak yeryüzünde adalet tatbik edildiğinde –ki günümüzde adalet yoktur-; insanlar başka insanların kölesi olduğu kapitalizm gibi tağuti sistemlerden kurtarıldığında siyaset ibadet olur. İktisadi sistem ibadettir... Para, helal yollardan kazanılıyorsa, kazanılan para helal işlere harcanıyorsa; borsa, faiz iktisadi hayatta uygulanmıyorsa, iktisat da ibadet olur. Sanat etkinlikleri de ibadettir… İslam’a göre meşru olan sanatsal faaliyetlerle Hakka davet olduğunda, meşru sınırlar çerçevesinde yeryüzünü imar ve Allah’ın (svt) isminin yüceltilmesi için insanları çalışmaya ve güzele teşvik edildiğinde de sanat ibadet olur. Kısaca, Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in ibadetin insan hayatındaki büyük-küçük her şeyi kapsadığını öğretmek için buyurduğu gibi “hatta eşinin ağzına koyduğu bir lokma bile” ibadettir. (Buhâri, İman,41) Günümüz insanları ibadetin, Allah’ın (svt) koyduğu bütün emirleri kapsadığı gibi kişiyi Allah’a (svt) yönelten her hareketi, her işi de içine alan bir terim olduğunu bilmelidirler. İslam, başlangıçtan nihayete kadar ibadeti hayata yaymayı en büyük gaye edinmiş bir dindir. Bu açıdan İslam’ın siyasi ve iktisadi nizamında, ceza hukukunda, medeni ve aile hukukunda ve bu dinin içine almış olduğu diğer konularda başka bir hedefi yoktur. Bu hedefe ise insanlar ancak Allah’ın (svt) hükümlerine uygun olarak yaşadıkları zaman ulaşabilirler. Ancak laik kapitalist nizamla yönetilmemiz bizim bu alanlarda Allah’ın (svt) koyduğu hükümlere göre yaşamamızı engellemektedir. Kapitalist sistemde Müslümanlar sadece ferdi ibadetlerini yapabilmekte (Çin gibi ülkelerde o bile yasak), ancak Allah’ın (svt) hükümleri sosyal, siyasi, iktisadi alanda uygulanmamaktadır.

Yeryüzü bizlere mescit kılınmıştır. Nasıl ki mescitlerimizin içinde putlar yoksa yeryüzü mescidini de tağutlardan, putlardan ve putçu düzenlerden temizleme çabası olmadıkça Müslümanların ibadetleri sıhhatli olmaz ve gerçek ibadet, gerçek kurtuluş gerçekleşmez. O yüzden bir an evvel haram olan bu laik kapitalist düzenden kurtulmak için var gücümüzle çalışmalı ve yerine Allah’ın (svt) razı olacağı Raşidi Hilafet devletini ikame etmeliyiz. **قُلْ اِنَّ صَلَاتٖي وَنُسُكٖي وَمَحْيَايَ وَمَمَاتٖي لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمٖينَۙ **“De ki: Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm, âlemlerin Rabbi Allah içindir.” [En’am, 162]