İbni Haldun, devletleri insana benzetir ve her devletin tıpkı insan gibi doğduğunu, büyüdüğünü ve zamanı gelince de öldüğünü söyler. Geçen yüzyıllar İbni Haldun’u haklı çıkartmıştır. Yıkılmaz denen devletler, imparatorluklar yerle yeksan olmuş, tarihte kalmıştır. Bırakın imparatorlukları 1400 yıllık Hilafet Devleti dahi yıkılıp gitmiştir.
Aslında bu gerçeklik sadece devletler için değil sistemler için de geçerlidir. Sosyalizm, kapitalizmin gölgesinde doğmuş, bir takım insanlar için kurtarıcı olarak görülmüş, insanlar bu nizam altında yaşamış, milyonları etkilemiş ve nihayetinde aynı insanların eliyle de yıkılmıştır.
Kapitalizmin hayat serüveni de Sosyalizmden farklı olamayacaktır. Kapitalizm, sistem olarak çökmüş vaziyette, şişirilmiş bir balon gibidir. Hep kazanma, daha fazla kazanma arzusu kapitalist iktisat nizamını şişirdikçe şişirmiştir. Çıkışı olmayan önüne kattığı her şeyi yok eden, yok ederken de büyüyen, büyüdükçe de daha çok zarar veren bir hortum gibi... Koronavirüs pandemisi aslında gerçek resmi görmek için büyük bir fırsat olmuştur. Nitekim Batılı halklar bu salgında, sadece zenginlerin ve parası olanların değerli olduğunu görmüşlerdir. Parası olmayanlar, ekonomiye katkısı bulunmayanlar ölüme terk edilmiş adeta çöp gibi bir kenara atılmıştır.
ABD’de George Floyd’un öldürülmesiyle başlayan yıkıcı isyanın sebebi sadece bir siyahinin boğularak öldürülmesi değildir elbet. Zira Amerika halkı ve siyahiler bu tür polis şiddetine ve polis cinayetlerine oldukça aşinadır. İsyancıları bu kadar öfkeli kılan; bir “zenci”nin öldürülmesi değil kapitalist sistemin kendilerini ilk fırsatta gözden çıkarmış olmasıdır.
Evet, kapitalizm çöküyor ve çökmeye mahkûmdur. Zira onun varoluş faktörleri menfaat bağı gibi zayıf bir bağ ile birbirine bağlanmıştır. Nitekim bu gerçeği son zamanlarda herkes dile getirmeye başlamıştır. Herkes bir arayış içinde… Yeni bir sistem arayışı içinde…
ABD'nin eski Dışişleri Bakanı ve Dünya Düzeni adlı kitabın da yazarı olan Henry Kissinger, 3 Nisan'da Wall Street Journal'da yer alan "Koronavirüs Salgını Dünya Düzenini Ebediyen Değiştirecek" başlıklı makalesinde pandemi krizini hükümetlerin iyi yönetemediğini, küresel iş birliğinin kaçınılmaz olduğunu savundu. Küreselleşmeye, liberalizme ve aydınlanma dönemi ilkelerine sahip çıkılarak yola devam edilmesi, Korona sonrası daha otoriter bir dünya düzenine dönüşüme engel olunması gerektiğini söyledi. Kissinger’in söylediği sözlerin belki de en önemlisi pandemi ile birlikte ABD’de bir bölünmenin yaşandığını dile getirmiş olmasıdır.
Cumhurbaşkanı da Koronavirüs salgınını ardından yeni bir dünya düzeni kurulacağını şu sözleri ile açıkladı; "Allah'ın izni ile korona virüsle savaşı elbette kazanacağız. Ardından da yeni bir dünya gerçeği ile karşı karşıya kalacağız. Bu nedenle mücadelemizi sürdürürken diğer taraftan salgın sonrası dönem için hazırlık yapmalıyız.”
Öncelikle belirtelim ki yeni dünya düzeni diye bir şey kurulacaksa bu Erdoğan’ın eliyle olmayacaktır elbet. Zira Erdoğan yahut Türkiye’deki herhangi bir liderin yeni dünya düzeni hakkında söyleyecek bir sözü, fikri bir birikimi, ideolojik alt yapısı yoktur. Batı fikirlerini taklit eden, Batı fikirlerinden medet umanların Batı’ya fikir ihraç etmesi gibi bir şey imkânsızdır. Dolayısıyla Erdoğan’ın bu sözünü yeni dünya düzeninde nerede konumlandıralım şeklinde anlamak daha isabetli olacaktır.
Gelelim yeni dünya düzeni söylemlerine. Makalenin başında da altını çizdiğim gibi her devlet ve sistem bir gün mutlaka yok olacaktır. Dolayısıyla bu “kapitalizm asla yıkılmaz!” “ABD kıyamete kadar ayakta kalacaktır” demek hem siyasal ve tarihsel açıdan yanlıştır hem de akidevi açıdan batıldır. Sorun kapitalizmin yok olması sorunu değildir. Sorun o yok olurken yerine neyin geleceği sorunudur. Dolayısıyla yerine gelecek olan sistem kendini göstermediği müddetçe kapitalizm varlığını kör topal da olsa devam ettirecektir.
Şöyle düşünün: Medine halkından 12 kişinin Allah Rasulune ﷺ biat etmesindeki sebep, vahyin üzerlerinde oluşturduğu etki midir? Yoksa yaşadığı coğrafyadaki statükonun onlar nezdinde tükenmişliği midir? Medine’deki Yahudilerin oluşturduğu korku atmosferi, 12 kişiyi statükoyu değiştirmek gerektiğine, yoksa varlıklarının tehlike altında olacağına ikna etmiş olmasın? Ya da Kapitalizmin doğuşunu ele alalım. Gelecek endişesi olan orta sınıf, yani Burjuva, halka başka bir seçenek sunmamış olsaydı Fransız ihtilali olur muydu? Aynı şey Bolşevik İhtilali için de geçerlidir. Kapitalizmin insanları inim inim inlettiği bir zaman diliminde kıtlık ve sefaletle boğuşan Rus halkına Sosyalistler altın tepside bir alternatif sunmamış olsaydı Çarlık rejimi devam etmez miydi?
Dikkat ederseniz kimse kapitalizmi savunmuyor. Kimse kapitalizmin ortaya çıkarttığı devasa yarayı görmemezlikten gelmiyor. Kimse adaletsiz servet dağılımının normal olduğunu söylemiyor. Aksine eldeki sistemi insanca yaşanabilir bir hale getirmeyi konuşuyor. Zira ellerinde alternatif bir dünya düzeni mevcut değil.
İşte burada çetin bir mücadele başlayacaktır. Sosyalizm ve İslam hayat sahnesinde yer almak ve dünyaya yeni bir nizam sunmak için birbiriyle amansız bir şekilde mücadele edecektir. Evet, sosyalizm insan fıtratına aykırıdır. Mülk edinmeyi sınırlandırarak ya da tamamen yasaklayarak insanda var olan ve doyurulması gereken içgüdülere muhalefet etmektedir. Evet, bir zamanlar onu tatbik etmek için hayatını ortaya koyanlar tarafından terk edilmiştir. Ancak o bir ideolojidir ve her ideoloji gibi hayata hükmetmek için vardır. Onun eksikleri ve yanlışları onu benimseyenler nezdinde bir sorun teşkil etmeyecektir. Dolayısıyla yeni dünya düzeni için potansiyel bir adaydır. İslam’a gelince; kuşkusuz o âlemlerin Rabbinden gelmiş en doğru, en mükemmel sistemdir. Ancak bu bizim gerçeğimizdir. Bizim inanışımızdır. Maalesef ki İslam’ın hayat nizamı olduğunu bilmeyen milyonlarca Müslüman var. İslam’ın ortaya koymuş olduğu bir iktisat nizamının olduğunu bilmeyen milyonlarca Müslüman var!
Öyleyse bize düşen görev bellidir. Bu mücadelede saflarımızı daha da sıklaştıracağız. İslam’ın hayatın tüm problemlerini çözen bir nizam olduğunu daha sık bir şekilde vurgulayacağız. Her platformda bunu anlatacağız. İslam’ın hayata dair sözünün olduğunu hatırlatacağız. Bıkmadan, usanmadan, ye’se düşmeden, mazeret üretmeden, başkasından beklemeden…
Unutmayın ki Allah’ın vaadi haktır! O vaadin gerçekleşme zamanını bilmememiz vaadin gerçekleşmeyeceği anlamına gelmez. Kim bilir belki de vakit Allah’ın vaadinin gerçekleştiğini görme vaktidir. وَعَدَ ٱللَّهُ ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ مِنكُمْ وَعَمِلُوا۟ ٱلصَّٰلِحَٰتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِى ٱلْأَرْضِ كَمَا ٱسْتَخْلَفَ ٱلَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ ٱلَّذِى ٱرْتَضَىٰ لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُم مِّنۢ بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا ۚ يَعْبُدُونَنِى لَا يُشْرِكُونَ بِى شَيْـًٔا ۚ وَمَن كَفَرَ بَعْدَ ذَٰلِكَ فَأُو۟لَٰٓئِكَ هُمُ ٱلْفَٰسِقُونَ “Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara va'detmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl 'güç ve iktidar sahibi' kıldıysa, onları da yeryüzünde 'güç ve iktidar sahibi' kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir. Onlar, yalnızca bana ibadet ederler ve bana hiç bir şeyi ortak koşmazlar. Kim bundan sonra inkâr ederse, işte onlar fasıktır.” (Nur suresi 55. Ayet)