ALLAH’TAN TEK İSTEĞİMİZ
04 Haziran 2024

ALLAH’TAN TEK İSTEĞİMİZ

“İsrailli” bir gazeteci olan Edy Cohen, Müslümanlarla alay eden bir tweetinde şöyle yazmış: “Ey Müslümanlar! Durumunuz içler acısı. Sayınız bir buçuk milyardan fazla, ülkeleriniz, ordularınız, paralarınız, yöneticileriniz var ama siz futbolcu Muhammed Salah’ın atacağı tweetten medet umuyorsunuz.”

Bu hadsiz gazetecinin ve bunun gibi diğer kâfirlerin yazdıklarını okumak, söylediklerini duymak şüphesiz müslümanlar olarak izzet-i nefsimize dokunuyor. Yıllarca Müslümanların acımasızca katledilmelerine, Bosna’da, Doğu Türkistan’da, Irak’ta, Arakan’da, Suriye’de ve sair beldelerimizde kadınların namuslarının kirletilmelerine, çaresizlik içinde evlatlarının gözleri önünde öldürülmelerine ya da açlıktan ölmelerine seyirci kaldık. Müslümanların geçmişteki tepkisizliklerinden ve özellikle onları koruyacak bir devletlerinin olmayışından cesaret alan kâfirler, işte böyle canlarının istediği gibi bizleri korkmadan öldürüyor ve dalga geçiyorlar.

Şüphesiz zilleti doğuran ve onların cüretlerini besleyen şeyin temelinde -Hilafet devletinin olmayışı bir yana- ulus devletlerin zulüm sistemlerine sessiz kalınması yatmaktadır. Zira Allah Azze ve Celle: “O (Firavun) kavmini küçümsedi, onlar ise boyun eğdiler.” demektedir. (Zuhruf 54) İşte o zamanda olduğu gibi bugün de bu zalimler güçlerini horladıkları, dalga geçtikleri toplumların tepkisizliğinden, eylemsizliğinden almaktadırlar.

Heyhat! Nereden nereye... “Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boynum!” diyen bir milletten dünyevi hesap ve endişelerle zillete razı olan Müslümanlara dönüşmek ne kadar da acı verici... Allah Azze ve Celle’yi razı etmek üzere kıyam etmemiz gereken yerde, canlarımız ve mallarımız karşılığında cenneti satın alabileceğimiz kârlı alışveriş dururken dünyalık az bir pahaya razı gelmek ne kadar da büyük bir ahmaklıktır!

Fakat zillete boyun eğmeyen Gazzeli mücahidler ve şehit vermeye doymayan o müslümanlar tüm dünyaya izzet dersi vermeye devam ediyorlar. Ölmüş oğlunu bir koluna alan baba dünyaya şöyle sesleniyor: “Kimse sanmasın ki zayıf düşeceğiz veya teslim olacağız. Ey Ebu Ubeyde arkandayız! Çocuklarımız, evlerimiz ve sahip olduğumuz her şey Ebu Ub**eyde’nin arkasındadır. Sakın teslim olma. Teslim olursan biz kaybederiz. Bizler tüm Gazzeliler Mescid-i Aksa’ya fedayız! Bütün dünyaya ve hain yöneticilere mesajımız şudur: Evlerimiz, evlatlarımız gitse de Ebu Ubeyde’nin yanındayız. Mescid-i Aksa’ya fedayız!” Allahu Ekber! İşte alışverişten kârlı çıkan o müminler...

Ne kadar da hasret kalmışız böyle cesur komutanlara ve yiğit adamlara... Böylesi değerli adamlar için izzet/şeref, hayattan çok daha kıymetlidir. Şahid olduklarımız Hz. Ömer’in (ra) duasını aklımıza getiriyor. Zeyd bin Eslem’in babasından naklettiğine göre; bir gün Hz. Ömer (ra) dostları ile otururken aralarında şöyle bir konuşma geçmişti: Hazreti Ömer (ra) yanındaki dostlarına: “Allah’ın kabul edeceği tek bir dileğiniz olsa, ne isterdiniz?” diye bir soru sormuştu.

Oradakilerden biri: “Ben, şu oda dolusu gümüşüm olsun da onu Allah yolunda harcamak isterdim!” dedi. Bir başkası: “Şu oda dolusu altınım olsun da onu Allah yolunda harcayayım isterim!” dedi.

Bir diğeri: “Bu oda dolusu mücevherim olsa da Allah yolunda harcasam…” dedi.

Herkes dileğini söyledikten sonra oradakiler: “Ey Ömer, peki sen ne isterdin?” diye sordular. Hazreti Ömer (ra) ki o hakkı bâtıldan ayıran, Rasûlullah’ın adına Fârûk dediği o adam farkını ortaya şu sözlerle koyacaktı:

“Ben de, Ebû Ubeyde bin Cerrah, Muâz bin Cebel ve Huzeyfetü’l-Yemânî gibi bir oda dolusu adam isterim ki, onları, Allah yolunda görevlendireyim. Allah’ın adını ve İ‘lâyı Kelimetullah davasını onlarla yayıp hizmet edeyim” diyerek herkesi duygulandıran arzusunu dile getirmişti.

Evet, bugün mallarımız, altınlarımız, petrolümüz var. Sayımız o siyonist gazetecinin dediği gibi bir buçuk milyardan fazla. Askerimiz, silahımız var. Ama maalesef Müslüman kardeşlerimize yardım edemiyoruz, Mescid-i Aksa’yı o gasıp Yahudilerden temizleyemiyoruz. Savaş adı altında masumları ve çocukları katleden aşağılık siyonistlerin karşısında duracak bir liderimiz yok. Üzerimize tebelleş olan kâfirlerin otoritelerinden, sistemlerinden bir türlü kurtulamıyoruz. Bize çizilen ulus sınırlara mahkûmuz. Oysa Müslümanlık iddiasında olan herkesin kıyam edip “yerin dibine batsın küfür sistemleri ve hain yöneticiler” demesi gerekirdi.

Şayet Hz. Ömer (ra) bize sorsaydı “Allah’ın kabul edeceği tek bir duanız olsaydı, ne isterdiniz?” deseydi, biz de derdik ki: “Allah’tan orduları harekete geçirecek senin gibi Râşid bir Halife isterdik Ey Ömer (ra)!”

İnanıyoruz ki o Râşid Halifenin ordusunda dünyada lezzet aldığı tek şey Allah ve Rasulü’nün (sav) yolunda cihad etmek olan Hâlid bin Velid ve Ubeyde bin Cerrah gibi komutanlar da olacaktır. Ve biz de onlara şöyle sesleneceğiz:

“Arkanızdayız, hepimiz Allah’a fedayız!”