İnsanları anlamanın yolu onların içinde yaşadıkları ekonomik ve siyasi sistemleri anlamaktan geçmektedir. Çünkü insanlar -istisnalar hariç- üzerlerine hâkim olan sistemin boyasıyla boyanırlar. Sistem sosyal ve kültürel hayata nüfuz ederek insanların yaşam tarzlarını ve kişiliklerini belirleyici etkiye sahip olmaktadır. Kapitalist ideoloji hayat sahnesine çıktığından beri zulmün her tonuna bürünerek insanlığı da kendisine benzetmektedir. Son yüzyılda yapılan savaşlara, katliamlara ve insanların fikri olarak geldiği noktaya bakacak olursak gören gözler için kapitalizmin vahşi yüzü ayan beyan ortadır. Kapitalizmin sıklıkla vurgu yaptığı özgürlük, eşitlik, adalet, mutluluk söylemlerine rağmen her alanda şiddet ürettiğini görürüz. Bu açıdan son yüzyıllarda yapılan savaşların tamamına yakınının kapitalizmin beşiği olan Avrupa’da gerçekleşmiş olması tesadüf değildir. Birinci ve İkinci Dünya Savaşları Batı’da çıkmış ve bu savaşlarda öldürülen insanların sayısı insanlık tarihi boyunca gerçekleşen diğer tüm savaşlarda öldürülenlerin sayısından daha fazla olmuştur. Bu kadarıyla yetinmeyen vahşi sömürgeciler Hilafet’in yıkılmasından sonra gözlerini Müslümanların yaşadığı topraklara dikmiş ve “demokrasi” götürülen halklar zulüm ve gözyaşından yana nasibini almışlardır. “Kadına Şiddet”, “Duygusal Şiddet”, “Sözlü Şiddet”, “Ekonomik Şiddet”, “Fiziksel Şiddet” gibi şiddetin her türlüsünü barındıran bu düzende huzur bulmak mümkün değildir. Menfaat ve sömürü odaklı, aç gözlü ve merhametsiz olan bu sistemle beraber insanlar birbirlerine karşı “insanca bakışı” kaybetmiş durumdadırlar. Gözleri önünde yapılan katliamlara film seyreder gibi bakan, kişisel çıkarlarına ya da kendi hayatlarına zarar vermeyen bir problemi umursamayan, ırkçılık okuyla zehirlenmiş ve empati yoksunu insanlar vicdansız kapitalizmin gözlüğü ile hayata bakanlardır. Bazen öyle insanlara denk geliyoruz ki adeta hissizleşmişler, merhamet kalplerinden söküp alınmış gibidir. Kendi ırkından değil diye bir insanın vahşice öldürülmesi onlar için önemli değildir. Kendi ırkından olmadığı için kundaktaki bebek dahi olsa katledilmeyi hak etmiştir(!) Gencecik, hayatının baharında, ülkesindeki savaşın kötü izlerini geride bırakıp geldiği topraklarda, kim bilir geleceğe dair ne umutlarla yaşadığı ülkede sırf Allah’ın (svt) onun için takdir ettiği ırkından dolayı öldürülmesi... İşte merhametsiz kapitalist ırkçıların, bir can için biçtiği acı son! Bu bağlamda merhum Şeyh Takıyyuddin en-Nebhani’nin toplumu büyük bir kazanda bulunan suya benzetmesi güzel bir örnektir. Bu kazanın altına soğutucu bir madde konulursa su soğur ve donar. Toplum üzerine kapitalizm gibi bâtıl ideolojilerin uygulanması da böyledir. Bu ideolojilerin etkisiyle toplum kötülük üzere donar ve çöker. Fakat kazanın altına ateş konulursa su ısınıp kaynar ve dolayısıyla itici bir güce sahip olan buhar olur. İşte İslâm ideolojisinin uygulanmasıyla toplum bu şekilde değişir ve canlanır. Rahman ve Rahim, merhametlilerin en merhametlisi olan Allah’ın insanlar için seçip beğendiği İslâm, âlemlere rahmet olarak gönderilen Efendimiz (sav) tarafından Medine İslam Devleti ile insanlar üzerine uygulanmaya başlanmış, O’ndan (sav) sonra gelen Halifeler de İslam’ı tatbik etmişler ve zulüm düzenlerinden insanları kurtarmışlardır. Böylelikle emniyetli, adaletli dolayısıyla huzurla yaşanılan muazzam bir medeniyet inşa edilmişti. Öyle ki bu insanlar Efendimiz’in (sav) "Allah, merhametli olanlara rahmetle muamele eder. Öyleyse, sizler yeryüzündekilere karşı merhametli olun ki, semada bulunanlar da size rahmet etsinler.” öğretisiyle hareket etmişlerdir. [Ebû Dâvûd, Edeb 58; Tirmizî, Birr 16] Merhamet için sadece acımak yeterli değildir. Acılı, sıkıntılı durumu da ortadan kaldırmak gerekir. Sadece acıyan insanlar kederlendiğiyle kalırlar. Ancak bu noksan bir merhamettir. Elinden geldiği takdirde durumu değiştirmek için harekete geçmek ve yardım edip sıkıntıyı gidermekle merhametlilik iddiası kanıtlanmış olur. Eğer bugün bizler artan şiddetten, ahlaksızlıktan şikâyetçiysek, gençler arasında artan inançsızlık ve bin bir türlü zararlı madde kullanımından dolayı evlatlarımız için üzülüyorsak, ırkçılık fitnesinin ortadan kalkmasını ve toplumun ıslah olmasını, Gazze’deki, Doğu Türkistan’daki müslüman kardeşlerimizin katliamlardan kurtulmasını istiyorsak vahşi kapitalizme “lâ” demeli ve tekrar İslâm’ın yeryüzüne hâkim olması için çalışmalıyız. Gerçekten insanlara karşı merhametli olanlar işte bu kişilerdir. “Allah’a ve itaat edin, umulur ki rahmet olunursunuz.” (Âl-i İmrân, 132)