Adalet yalnızca Allah’ın emir ve yasaklarında aranmalıdır. Allah’ın adaleti dışında adalet sağlamaya çalışan bir rejim ise, bekası söz konusu olduğunda kendini koruma altına almak için adaleti göz ardı ederek yasalar icat edecektir. Tam olarak Hizb-ut Tahrir yargılamalarında olduğu gibi. Zira bu davalar yargı zulmünü gözler önüne sermektedir. Hizb-ut Tahrir, terör örgütü kapsamında yargılanmak üzere tarif edilmeye çalışılmış; cebir ve şiddet yönünden teröre uymayan, ancak cumhuriyet yönünden tehlike oluşturan, içtihadı ile Hizb-ut Tahrir’in sadık gençlerine cezalar yağdırılmıştır. AYM’nin ‘hak ihlalidir’ diyerek bozmuş olduğu içtihad, her nedense yargıda iptal edilmemiştir. Böylelikle bu durum Türkiye’deki yargının vakıasını kafamızda genel hatları ile netleştirmeye yetmektedir. Bir hukuk devleti olarak Hizb-ut Tahrir mensubu kardeşlerimizi yargılarken hizbi nasıl tarif edeceğinizi bilemiyorsanız, mesnetsiz tariflerde bulunmak yerine, hizbin kendi tarifini araştırıp ele alabilir ve bunun üzerinden siyasi değil, hukuki yargılama yolunu seçebilirsiniz. Bu konuda herkesi adaletle düşünmeye davet ediyorum.
Hizb-ut Tahrir akidesi İslam olan siyasi bir partidir ve hedefi İslami hayatı nübüvvet metodu üzerine başlatacak olan Hilafet devletini yeniden kurmaktır.
Müslümanlara ait olan bir beldede, Filistin’de ortaya çıkmış olan Hizb-ut Tahrir bu tarife göre kafirlerin ve küfre hizmet edenlerin kendisi hakkında ne söylediğini baz alarak hareket etmeyecektir.
Dolayısıyla Kemalist, fetöcü, laik, kapitalist zihniyetin ürünü olan yargı da kendisine terörist, şiddete dönüşme potansiyeli var veya radikal demiş olsa bile bu Hizb-ut Tahrir’in özünü değiştirmeyecektir. Yargı, ‘Şiddete dönüşme potansiyeli yüksek hareket’ diyerek olamayan bir hukuki yasaya uydurmak için içtihadda bulunmuş, bekasını korumayı hedeflemiştir. Hizbin tarif ve benimsemesine ne kadar zıt karalama varsa hepsinin yapılmış olduğunu, hizbi kendi dilinden araştırınca daha iyi anlıyor insan.
Hizb-ut Tahrir yaptığı şer’i araştırmaların neticesinde şiddetin İslami hayatı başlatma hedefine ulaşmanın yolu olmadığı konusunda benimseme yapmıştır. Yani eğer Allah bu yolda şiddeti farz kılmış olsaydı bunu kesinlikle yapardı. En azından haksızlığa uğrayan, hapse atılan, işkenceler gören mensuplar şiddet uygulamaktan geri durmazlardı. Ama alenen görüyoruz ki ne olursa olsun bu Muvahhid Müslümanlar tüm belalara karşı sabretmiş, davalarında sebat göstermiş ve Allah’ın emri dışında bir harekette bulunmamışlardır.
Aklını ve vicdanını kullananlar için bu örnek yeterince açıktır diye düşünüyorum. Raşidi Hilafeti kurma yolunda şiddet yasak olduğu gibi, ‘gaye vasıtayı meşru kılar’ kaidesini dahi reddetmiştir bu parti.
Bu vesile ile hatırlatalım ki dünya üzerinde hizbin binlerce mensubu ve sempatizanı vardır. Bu da aynı zamanda demek oluyor ki belki de şiddete meyletmiş birçok Müslümanı bundan alıkoyarak ona doğru, seçkin, kültürlü bir Müslüman olmanın yolunu göstermiştir. Sözlü olarak fikirlerini taşıma yolunu benimsetmiştir. Fikri ve siyasi analizleri ile birçok siyasi düşünürler kazandırmıştır.
Bizim alışık olduğumuz meclisteki siyasilerin aksine kimseye karşı ikiyüzlü olmayan, yalan söylemeyen, ümmeti aldatmayan, gerçek niyetlerini saklamayan siyasiler. Zalime karşı eğilmeden hakkı söylediklerinden değil midir takip edilip yargılanmaları, hukuksuz, usulsüz ve mesnetsiz cezaevlerine atılarak özgürlüklerinin sınırlanması?
Hizb-ut Tahrir’in gençleri sonuçları ne olursa olsun gittikleri yolu tarif etmişler ve alenen duyurmuşlardır. Bu partinin mensupları İslam yolunun kurbanları olarak bakarlar kendilerine. İslam davasını ölüm kalım meselesi olarak değerlendirirler. İslam’ın değeri hayatımızdan önemlidir, derler. Üyelerinin hayatları bunun en büyük ispatıdır.
Sonuç olarak İslam’ı korumak, yaymak ve uygulamak isteyen Müslümanlar önlerindeki engellere bakmadan İslam Devleti’ni kurmak için davalarına sahip çıkacaklardır. Nasıl ki kâfirler küfürlerini yaşamak için bir devlete sahipseler, Müslümanlar da İslam’ı yaşamak için bir devlet isteme hakkına sahiptirler. Ve Müslümanlar adaleti yalnız Allah’ın şeriatında ararlar.
Dünyanın neresinde olursa olsun haksız yere cezaevlerine atılan sadık Hizb-ut Tahrirli kardeşlerimize ithafen yazıyorum ki, beklediğiniz adalet dolu günler yakındır. Bugün size yapılan zulümler o gün sizi adaletsizliğe sevk etmeyecektir biiznillah.
“Bir kavme olan öfkeniz sizi adaletsizliğe sevk etmesin.” [Maide 8]