Son bir senedir Gazze nüfusunun yüzde 2’si şehit oldu. Ayakta neredeyse hiçbir bina kalmadı. Buna rağmen; Filistin’den gelen videolarda, haberlerde ve mülâkatlarda görüyoruz ki onlar:
Tevekkül ve rıza hâlinde yaşıyorlar. Huzur ve sekîneti kaybetmiyorlar. İntihar, depresyon gibi psikolojik sıkıntılara düşmüyorlar.
Hâlbuki; maddî zenginlik içindeki batılılarda intihar çok yaygın görülüyor. Müreffeh ülkelerde milyonlarca kutu depresyon ilâcı satılıyor. Kimse huzurlu değil. İlâç kullanmayanlar daha beterine yöneliyor, alkol ve uyuşturucularda saadet arıyor, sefalete yuvarlanıyor. Aile hayatları bir viraneye dönüyor. Evlilikler yıkılıyor. Saadet, sefaletlerde aranıyor. Neticesi çılgınlıklar, bunalımlar, psikiyatrik rahatsızlıklar ve intiharlar…
7 Ekim’den bu yana zulme uğrayan ve gün geçtikçe zulmün şiddetinin artması durumuyla karşı karşıya gelen Gazze dün olduğu gibi bugün de imanlarından ve teslimiyetlerinden ödün vermiyor. Bilakis onlar; onca yıkıma rağmen vatanlarını terk etmiyor, ölümden korkmuyor, şehadeti cennet vesilesi olarak iştiyakla karşılıyorlar.
Bir kalpte ahirete iman ne kadar güçlü ise, o kişide ölüm korkusu o kadar azalır. Çünkü şehadet gibi hayırlı bir ölüm, esas hayat olan ahirete en güzel vasıl oluştur bundan bir an bile şüphe etmiyorlar.
Allah yolunda cihat eden bir kişinin neticesi, iki en güzel neticeden biridir:
اِحْدَى الْحُسْنَيَيْنِۜ
Ya muzaffer bir gazi olmak… Ya şehadete nail olup cennete uçmak… [Tevbe, 52]
İnşaAllah şehadet şerbetini içen kardeşlerimizin hepsi bu iki neticeden birisi veya her ikisiyle şereflendirilecektir. Buradan şunu anlamalıyız ki Gazzeli kardeşlerimizin yaşadıkları iman; onların takatini artırıyor, sabırlarını kuvvetlendiriyor, tahammül güçlerini ziyadeleştiriyor.
Tıpkı; “–Ehad!.. Ehad!..” diyerek, tevhidi canları pahasına koruyan, Mekke devrindeki ilk Müslümanlar gibi…
Bu savaş elbette bir gün duracak ve Gazze yeniden inşa edilecek. O gün için, her Mümin gönülden bir infak meblâğı hazırlamalıdır.
Şuan elinden gelen infak boykotsa boykot, dua ise dua ve en önemlisi de başımızdaki yöneticileri pek yakından ilgilendiren bir mesele olarak işbirliğinin ortadan kalkması, Ümmet adına ve kendi adlarına yapacakları en büyük infaklardandır.
Maalesef bizde bu infakı yapabilecek yöneticiler yok. Onlar amansız bir hastalığa vehne (dünya sevgisine) yakalanmış kişilerdir. Peygamber efendimiz (sav) zamanında Ashabdan bazıları servetlerini; bazıları kâfir efendilerin zulmü altında eziyet gören Mümin köleleri azat etmek, fakirleri doyurmak, çıplakları giydirmek, yaraları sarmak ve kıtlık zamanlarında büyük ve hızlı bir servet imkânı olan kervanlarını, Allah yolunda infak ettiler. En kıymetli yerlerdeki su kuyularını, en sevdikleri bağ ve bahçelerini vakfettiler. Onlar için varlık, Allah’a varmak için bir vesileden ibaret idi.
Bugün Müslümanların başındaki yöneticiler asla ve asla asırlar öncesindeki yiğitler ve liderler ile kıyaslanamaz.
“Ey iman nimetine kavuşanlar, yahudileri ve hristiyanları, kamu görevlerini icraya yetkili kılmayın. Candan dost, müttefik, veli edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostu, müttefikidirler, birbirlerinin tarafını tutarlar. Sizden kim onların hâkimiyetini kabul eder, dost edinirse, o onlardandır. Allah, düşmanlarını dost edinen, başlarına otorite yapan zalim bir kavmi doğru yola sevk etme lütfunda bulunmayacak.” [Maide 51]
Azim olan Allah doğru söyledi.
Sena Taşpınar