TATBİK EDİLMEYİ BEKLEYEN DİN: “İSLAM”
01 Kasım 2020

TATBİK EDİLMEYİ BEKLEYEN DİN: “İSLAM”

“İnsanlar zalim ve günahkâr olsa bile, yöneticiler onları İslam ile yönetip ona tabi oluyorsa ümmet acı çekmez ve bozulmaz. Fakat yöneticiler zalim ve günahkârsa, insanlar İslam’ı isteyip ona tabi olsa bile ümmet acı çeker ve bozulur.” [Abdullah b. Ömer]

Kalplerinde hastalık bulunmayan, hakikatler karşısında gözlerini ve kulaklarını kapamayan her beşer, yönünü Cumhuriyet tarihine döndürdüğünde; akidesinde İslam ve hükümlerine bütünüyle ters düşen Demokrasi ve Laikliğin İslam topraklarına egemen olduğundan beri Müslümanların parçalanmalarına ve günden güne dinlerinden nasıl koparıldıklarına şahit olur. Batının bu başarısının (!) en önemli sebeplerinden biri, Ümmetimizin evlatlarına dinleri olan İslam’ın çağdışı, batıdan ithal edilen her görüş ve fikrin ise modern ve çağdaş olduğunun empoze edilmesidir. Ve yine bu yanlış inanışın kaynağı, batı menşei özgürlükler tesis edildiği takdirde saadete kavuşulacağı vehmine inandırılmış olmalarıdır.

Ümmet üzerinde yürüttüğü tüm politikalarında Batı’nın tek gayesi vardır ki o da; ümmetin tek koruyucusu olan Hilafet Devleti’nin yeniden ortaya çıkışını engelleyerek Müslümanların belini bükmektir. Batı bu arzusunda şu ana kadar başarılı olmuş olsa da bugün artık ümmetin büyük bir uyanış içinde oluşu da onun en büyük korkusu olarak kapısına dayanmıştır. Günümüzde insanlık, bilhassa İslam Ümmeti artık kapitalist ideolojiden bıkmış ve nefret eder duruma gelmiştir. Egemen nizamın onları sömürüye, adaletsizliğe ve zulme sürüklüyor oluşunu ziyadesiyle idrak etmekteler.

Peki, “Karanlığın ardındaki Felâha” kavuşabilmenin hakikatteki yöntemi nedir? Yapılması gereken hiç şüphesiz İslam’ın değişim metoduna sımsıkı sarılıp, içinde bulunduğumuz çöküntüden Ümmeti kurtarmak, toplumu İslam üzere değiştirmek ve İslam’ın hukukuna ilişkin tertemiz, kusursuz çözümleri barındıran İslam nizamını Allah’ın mülkünde tatbik etmektir. Kuşkusuz insanlığın hayrına olan da sadece budur... Peki, niçin İslam?

İslam ve Müslümanların 13 asır boyunca dünyanın gidişatına her alanda yön vermesi ve diğer milletler içerisinde parmakla gösterilen üstün bir hadarata sahip olması, İslam’ın neden uygulanabilir tek doğru nizam olduğunu göstermeye yeterlidir. Rasulullah (sav), bizlere İslam’ın sadece tek bir hükmünün uygulanmasının paha biçilemez olduğunu açıkça ifade etmiştir:

حد يعمل في الأرض خير لأهل الأرض من أن يمطروا ثلاثين صباحا “Adaletin tahakkuku için yeryüzünde uygulanan bir had (şer’i ceza), yeryüzü halkı için, 30 sabah yağmur yağmasından hayırlıdır.” [Ibn Hanbel, Müsned, II / 402]

Bizler biliyor ve şahitlik ediyoruz ki İslam, tahrif edilmiş diğer dinler gibi değil, aksine su gibi tertemiz, pak ve nurludur. Bizleri yoktan var eden Subhanehu ve Teâlâ, Maide suresi 3. ayetinde “Sizin için din olarak İslam’ı seçtim.” diyerek; “sizlerin fıtratına en uygun nizamı size gönderdim, aranızda bu din ile muamelede bulunun ve yaşamınızı icra edin” buyuruyor. İyi bilelim ki İslam hayatta yoksa insanlar zillete ve çaresizliğe mahkûm olur. İşte İslam’ın izzetli günlerinden ve nizamının egemen olduğu atmosferden bir örnek:

*Medineli gençler bir gün Hz. Ömer'in (ra) etrafına oturmuş birlikte sohbet ederlerken İslam’ın kıymet ve değerini vurgulamak adına Hz. Ömer (ra): “Biz, öyle karanlık bir zaman diliminde yaşadık ki kız çocuklarımızı “Hadi, dayına gidiyoruz!” diye yanımıza alır; Mekke’nin dışına çıkarır, kendi ellerimizle kazdığımız çukurlara diri diri gömerdik. Yine ellerimizle helvadan putlar yapar, acıkınca biraz önce önünde el pençe divan durduğumuz o putları yerdik.” der. Ancak gençler Hz. Ömer’i (ra) cahiliye çağının taassup ve barbarlığındaki haliyle değil, onu hep farukiyet (hak ile batılı ayıran) özelliği ile tanımışlardı. Cemaatte bulunan bir genç daha fazla dayanamayarak, ayağa kalktı ve Hz. Ömer’e (ra) dedi ki: “Ey Müminlerin Emiri! Siz cahiliyede bu işleri yaparken aklınız yok muydu? Ancak aklı olmayan biri bunları yapabilir!”

Bir anda Hz. Ömer’in (ra) yüzünde acı bir tebessüm belirdi ve “Ey Evladım! Aklımız vardı ama Allah bize İslam'ı göndermemişti!” der.” [Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrût 1415/1995, I, 117]*

Buradan da anlıyoruz ki İslam bugün “tatbik edilmediği” müddetçe, yaşadığımız ikinci cahiliyeden kurtulmak mümkün değildir.

Müslümanlar yeniden o ihtişam ve izzet dolu günlere kavuşmak istiyorlarsa, İslam Ümmetinin uğramış olduğu çöküntüyü bertaraf edip Ümmeti kalkındırmayı kendilerine yegâne hedef edinmelilerdir.

İşte bu köklü çözüm için Ümmete düşen asli iş; her ferdin yükümlülüğü olan emr-i bi’l mâruf ve nehy-i ani'l münkerde bulunarak ve tüm tağuti düzenleri redderek İslami hayatı yeniden başlatma farziyeti (Nübüvvet Metodu üzere 2.Raşidi Hilâfet Devleti'ni kurma) için tüm gücünü Allah yolunda harcamalarıdır.

Allah Azze ve Celle’den, Peygamberimiz (sav) ve Ashab’ına (ranhum) nasip ettiği, va’d-ı ilahisi olan muazzam dininin ikamesini biz kullarına da tez zamanda nasip etmesi en büyük niyazımızdır.

لِمِثْلِ هٰذَا فَلْيَعْمَلِ الْعَامِلُونَ “Çalışanlar işte böyle bir kurtuluş için çalışsınlar.” [Saffât 61]

Hatice Uluışık