“Sabır: Müminin En Büyük Zırhı”
21 Eylül 2024

“Sabır: Müminin En Büyük Zırhı”

Öyle bir kelime düşünün ki içinde bir dünya barındırsın… Almak isteyen bu dünyadan alabileceğini alsın… İşte bu kelimenin adıdır “Sabır”.

Bazı kelimeler bir olay örgüsüyle ya da bir nesne ile zihnimizde yer bulur. Sabır da benim zihin dünyamda öyle bir kapı aralıyor. Benim için bu kelime meşhur sahabe Habbab bin Eret (ra) ile bütünleşmiş bulunuyor.

Gelin size bu bütünleşmeyi oluşturan meşhur olayı aktarayım:

Her türlü eziyet ve işkence hat safhaya ulaşmış iken Habbab (ra) , iman ve İslam’dan zerre kadar taviz vermiyor, Allah ve Resulüne sonsuz muhabbetini izhar etmekten çekinmiyordu.

O, bir köle idi. Müşriklerle başa çıkacak durumda değildi. Maruz kaldığı eza ve cefalardan dolayı Resûlullah’a (sav) başvurmaktan başka elinden hiçbir şey gelmiyordu. Bir gün öyle yaptı. Efendimizin huzuruna çıkarak, “Ya Resûlallah! Çektiğimiz şu işkencelerden kurtulmamız için Allah'a dua etmez misin?” dedi.

Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, hem ibret hem de müjde dolu şu cevabı verdi:

“Sizden önceki ümmetler içinde öyle kimseler vardı ki, demir tarakla bütün derileri, etleri soyulup kazınırdı da bu işkence yine onu dininden döndüremezdi. Testere ile tepesinden ikiye bölünürlerdi de yine bu işkenceler onları dinlerinden geri çeviremezdi. Allah, elbette bu işi (İslamiyet’i) tamamlayacaktır ve bütün dinlerden üstün kılacaktır. Öyle ki, hayvanına binip San'a'dan Hadramut'a kadar tek başına giden bir kimse, Allah'tan başkasından korkmayacak, koyunları hakkında da kurt saldırmasından başka hiçbir endişe duymayacaktır. Fakat siz acele ediyorsunuz.” [Buhari 4/238-239]

Bu olayı her okuduğumda etkilenmekle beraber sabrın ne denli önemli ve özveri isteyen bir durum olduğunu çok daha iyi anlıyorum. Sadece Sahabelerin değil günümüz dünyasında biz Müslümanların da bu zırhı kuşanmasının önemini iliklerimize kadar hissediyor ve gösterdiğimiz çaba ve gayretlerin ne düzeyde olduğunu da sorgulamamız gerektiğini de buraya iliştiriyorum.

Hilafetsiz geçen her günümüzde ise yaşanan bu durumun başka versiyonlarını gün be gün daha çok görüyoruz. Son dönemde Gazze/Filistin olayları ise bizlere bu kavramı derinden yaşatmakla birlikte orada yaşanılan acıların ne kadar sabır gerektirdiğini, sabrı adeta yudum yudum içmenin ne demek olduğunu bizlere canlı birer örnek olarak göstermiştir.

Kur’an’a ve hadislere baktığımızda da Müslüman bir kişide sabır, iman ve Allah’a bağlılık ile doğrudan ilişkilendirilmiştir. Kur’an-ı Kerim’de sabır birçok ayette övülmüş ve sabırlı olanlara büyük mükâfatlar vaat edilmiştir. Özellikle Bakara Suresi 153. ayette Allah, “Ey iman edenler! Sabır ve namazla Allah’tan yardım dileyin. Şüphesiz Allah sabredenlerle beraberdir.” buyurarak sabrın Müminin hayatındaki yerine ve önemine vurgu yapmaktadır. Zulüm gören kardeşlerimizin bu ayeti nasıl da yaşadıklarını ve hayatlarına yansıttıklarını hepimiz çağın gözüyle görüyoruz. Aynı zamanda Allah, zorlukların geçici olduğunu ve sabredenlerin her zaman O’nun yardımıyla mükâfatlandırılacağını belirtir. Sabır, sadece zorluklara dayanmak değil, aynı zamanda bu süreçte Allah’a olan inancı, güveni ve bağlılığı kaybetmemek anlamına gelir. Sabır zor bir iştir. Sürecin sadece başında değil sonuna kadar götürülmesi gerekir ki yukarıda verilen müjdeye nail olunabilinsin.

Peygamber Efendimiz (sav) de sabrı hayatının her anında örneklemiş bir şahsiyettir. O’nun (sav) hayatına baktığımızda İslam’ı yayma sürecinde yaşadığı baskılar, hakaretler ve fiziksel saldırılar karşısında sabretmiş, asla öfkeye kapılmamış ve her zaman Allah’a (svt) tevekkül etmiştir. Mekkeli müşriklerin ağır işkencelerine rağmen ashabına; “Sabredin, Allah’ın yardımı yakındır” diyerek her türlü çaba ve gayreti göstermekten de geri durmamıştır. Medine döneminde de bu tür durumlar yaşanmış ama o örnekliğini bu alanda da son derece iyi göstermiştir.

Sabır ile alakalı örnekliği diğer birçok peygamberlerin kıssaları bizlere en güzel haliyle sunar. Alabilen o kıssalardan çok şey alır. Her bir kıssa fener misali hayatlarımıza yön verir. Bunun içinde sabrı da öğreneceğimiz birçok peygamber vardır. Örneğin Hz.Eyyüp (as)... Sabır denilince ilk akla gelen peygamberlerdendir. Rabbimiz onların kıssalarını bizlere anlatırken geçmiş bir olayı öğrenelim diye değil hayatlarımıza bu olayların ışığıyla bakabilelim diye anlatır. Hz.Eyyüb’ün (as) sabrındaki metaneti şimdi zulüm gören kardeşlerimizde görebiliyoruz. Son ana kadar dimdik durabilmek… Allah’a olan inanç ve güvenini hiç kaybetmemek…

Bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (sav), “Müminin durumu ne kadar hayret vericidir! Çünkü onun her hali kendisi için bir hayırdır. Eğer bir nimetle karşılaşırsa şükreder, bu onun için hayırdır. Eğer bir musibetle karşılaşırsa sabreder, bu da onun için hayırdır.” buyurarak, sabrın Müminin hayatındaki dengesi üzerinde durmuştur. Bunu sağlayabilen Müminler her şekilde kazançta olan Müminlerdir.

Bu hadise günümüzden bir örnek vererek yazımı toparlamak istiyorum. Biliyorsunuz ki kâfir her yerde kâfirliğini yapıyor ve bazen Müslüman bacılarımızın da bu anlamda büyük imtihanı olabiliyor. Yaşanılan son olaylardan biri de Tataristan’da gerçekleşti. İslami çalışmalar yapan Müslüman kadınların evlerine baskınlar düzenledi. 4 Müslüman kadın evlerinde Kur'an-ı Kerim ve İslami kitaplar bulundurdukları gerekçesi ile tutuklandı. Müslüman bacılarımız bu musibetler ile boğulurken Türkiye ise bu zulmü yapan Rusya ile, Ortadoğu'da Müslümanları katleden Amerika ile, Doğu Türkistan'ı İşgal eden Çin ile ve Filistin ve Gazze'de soykırım yapan “İsrail” ile ilişkilerini sürdürmeye devam ediyor.

Oradaki Müslüman bacılarımızın gösterdikleri tavır ise bizlere zorlukların geçici olduğunu ve sabredenlerin, sonunda Allah’ın rahmetiyle karşılaşacaklarını bir kez daha hatırlatıyor. Fakat Halifesiz/Hilafetsiz ne kadar da çaresiz olduğumuzu da gözler önüne seriyor.

Unutmayalım ki sabır Müminin en büyük zırhıdır. Her daim de yanında bulundurmalıdır. Lakin Halife de kalkandır. Zırh ile kalkan nasıl bir bütün ise Halifemiz ve imtihanlar karşısındaki duruşumuz, sabredişimiz de bir bütündür.

Vesselam

Sümeyye Yıldız