Reklam Verenler Derneği’nden Algı ve Kültür Katliamı Kampanyası
31 Ocak 2020

Reklam Verenler Derneği’nden Algı ve Kültür Katliamı Kampanyası

Reklam Verenler Derneği tarafından bu ay yeni bir kampanya başlatıldı. Derneğin Twitter hesabından kampanya için yayınlanan reklam filmi şu notla paylaşıldı: “Reklam, algıları değiştirmek ve cinsiyet eşitsizliğini dönüştürmek adına en güçlü kaynaktır. Yeni kampanyamız «Reklamlar Değişir Toplum Değişir» sloganı ile İstanbul, Ankara ve İzmir’de Açıkhava’da.” Yayınlanan reklam filminde dikkat çeken ifadelerden birkaçı şu şekilde: “İşinden evine dönen kadını eşi bebeğiyle karşılar... Bir kadın, arazi aracıyla geçilmez denen yerlerden geçer... Bir erkek inatçı lekelerin hakkından gelir…” Yorum: Medya araçları ve özellikle reklamların zihinlerimizde kurduğu hâkimiyet ve yönlendirme kuvveti artık inkâr edilemez bir hakikattir. Her ne kadar etkilerinden uzak kalmaya çalışsak da ne yazık ki ne kendimizi ne ailemizi ne de toplumumuzu bu hâkimiyet ve kuvvetin etkisinden tam manasıyla kurtaramıyoruz. Medya zihinlerimizi ve algılarımızı değiştiriyor, eskiden şiddetle karşı çıktığımız durumlara şimdilerde göz yumabiliyor ya da alışılmışlık sebebiyle sessiz kalabiliyoruz. Daha da vahimi bu durumları savunur hale gelebiliyoruz. İşte bunun bilincinde olan ve medya araçlarını dilediği gibi şekillendiren sistem toplumumuzun dinini, değerlerini, örf ve adetlerini hayranı olduğu Batı kültürünün değerleriyle değiştirmek için var gücüyle çalışıyor. Şimdilerde ise hedef tahtasında toplumumuzun en önemli kalesi olan aile ve geleceği inşa edecek olan pak nesillerimiz var. İstanbul Sözleşmesi ile başlayan ve bir dizi fasit proje ve kanun ile devam edegelen çalışmalarla cinsiyet eşitliğinin ve feminizmin hâkim olduğu laik bir toplum kurulmaya çalışılıyor. Anne ve babanın ailedeki rolleri değiştiriliyor. Allah-u Teâlâ’nın kadınlara verdiği kutsal annelik görevi değersizleştiriliyor. Eş olma bilincinin yerini “özgür kadın” safsatasıyla işine ve işverenine köle olan bir anlayış alıyor. Kadının sorumlu olduğu ev idaresi dinin kadınlara yüklediği bir eziyet ve aşağılanma olarak yansıtılıyor. Toplumsal cinsiyet eşitliği ile çocuklarımız, değerlerimiz ve geleceğimiz çalınıyor. Şimdi soralım bizi aslımızdan uzaklaştırmak adına yürütülen bu çalışmalar karşısında bizim tavrımız ne olacak? Öylece oturup izleyecek miyiz? Elbette hayır! Her ne kadar birçoğumuz kendini biçare ve eli kolu bağlanmış hissetse de tüm bunlara dur demenin bir yolu var. Bu yol, bizi tüm kötülük ve karanlıklardan kurtaracak olan İslam’a sımsıkı sarılmak, kendimizi ve ailemizi İslam’ın bizden beklediği şekilde yetiştirmek ve tüm sıkıntılarımızı yaratılışımıza uygun olarak çözecek ve İslam’ın muazzam ahkâmını hakkıyla uygulayacak olan ikinci Raşidi Hilafet’in gelişini hızlandırmak için var gücümüzle çalışmaktır. İşte arzu edilen gerçek kurtuluş, huzur ve saadet budur!