Her gün yeni bir facia haberiyle uyanıyor; kötülüklerin, zalimliğin, katillerin, tecavüzcülerin ve nicelerinin toplum düzenini bozan vakıalarına şahit oluyoruz. “Yok, artık o kadar da olmaz!” dediğimiz ne varsa daha fazlasının olduğu akıl almaz olaylar görüyoruz. Artan bu suç oranları, insanı gelecek açısından endişeye sevk ediyor. Huzur ve güveni tehdit ediyor, toplumu tedirginliğe, korkuya ve gerilime sürüklüyor.
4 Ekim Cuma günü İstanbul Eyüp Sultan’da kan donduran bir olay yaşandı. Semih Çelik adındaki uyuşturucu bağımlısı bir katil, İkbal Uzuner ve Ayşenur Halil adındaki iki genç kızı dehşet verici bir şekilde katletti. Psikolojik sorunları olduğu ifade edilen katil daha sonra kendisi de intihar etti. Olay sonrasında İkbal’in annesinin ”Çok acı çekmiştir, kızımı keşke kurşunla öldürselerdi” feryatları ise ana-babaların akıllarına kazınarak yüreklerini dağladı.
Bu olay üzerine bilirkişiler tarafından yine pek çok yorumlar yapıldı, şahıslar veya aileler suçlanmaya çalışıldı. Daha önceki olaylarda olduğu gibi yine meselenin kesin bir çözümü bulanamadı. İstanbul'daki vahşi cinayet haberlerinden bir gün sonra benzer bir vahşet haberi de Mersin'den geldi. Bir kişi sevgilisini boğarak öldürdü ve ardından intihar etti. Yaşadığımız şu zaman diliminde insan öldürmek, sanki tavuk keser gibi veya kurbanlık koyun keser gibi ne kadar da kolay oldu.
Toplumda şiddet önlenemez bir şekilde artarak devam ediyor. İnsanlar birbirlerinin ırzına, namusuna, malına, canına göz dikiyor ve çok rahat öldürebiliyor. Ev sahibi ve kiracı arasında kavga çıkıyor sonu cinayetle bitiyor. Trafikte yol verme kavgası çıkıyor sonu cinayetle bitiyor, komşular arasında gürültü kavgası çıkıyor sonu cinayetle bitiyor, boşanma aşamasındaki karı-koca kavgaları cinayetle bitiyor, kardeşler arasındaki mal paylaşımı kavgaları ve daha nice olaylar cinayetle bitiyor. Bütün bu cinayetlerin ardı arkası kesilmek bilmiyor. Devlet tarafından adil bir şekilde olaylar çözülemiyor, caydırıcı cezalar verilemiyor. Hukuk sisteminin yetersiz kaldığını düşünen herkes kendi adaletini kendisi sağlamaya çalışıyor. Suçlu olanlar güçlü ve zengin olunca hukuk farklı işliyor, fakir- fukaraya, garip-gurabaya farklı işliyor. Bazen de kasıtlı olarak aydınlatılmayıp mahkemeler yıllarca sürebiliyor ve insanlar Münevver Karabulut cinayetinde olduğu gibi yanıltıcı delillerle şüpheler içinde bırakılıyor.
Gözlemlediğim kadarıyla insanları suç işlemeye iten en büyük unsurlar; İslam’dan uzaklaştırılan eğitim sisteminde dini değerlerin ihmal edilmesi, toplumda gelir dağılımındaki adaletsizlik, kısa yoldan zengin olmaya özenti, topluma yön vermesi için belirlenen bir takım şahsiyetlerin sosyal medyalarda popüler hale getirilerek gençliğe rol model olarak sunulması, TV’deki gündüz programlarında ahlaksızlığın yayılmasına teşvik edilmesi, mafya ve çeteleşmeye, silahlanmaya teşvik edilmesi, şiddetle adalet uygulamaya yönelik dizilerin popülerleştirilmesi ve benzeri şekilde uzayıp giden pek çok etkenlerdir.
Tatbik edilen kapitalist sistem, kokuşmuş haliyle ölümcül sonuçlar getiriyor ve toplumu yok etmeye devam ediyor. Katilin veya katillerin psikolojik problemlerinin olması, alkollü oluşu veya uyuşturucu kullanıyor oluşu hafifletici unsur olarak değerlendiriliyor. Dünya Sağlık Örgütünün araştırmasına göre; cinayetlerin %85i, tecavüzlerin %50si, şiddet olaylarının %50si, trafik kazalarının %60ı, kadına şiddet olaylarının %70i alkollüyken işlenmektedir. Peki, bu insanların psikolojisi neden bozuluyor, alkol ve uyuşturucunun ülkeye gelmesine, üretilip satılmasına izin veren, içki fabrikası açmakla övünenler kimler?
Kapitalist sistemin yetiştirdiği demokrasi ve özgürlük safsatalarıyla kafa kesenler, iki yaşındaki bebeğe tecavüz edenler, yolda yürüyen kadınları, kızları taciz edenler, kılıçla katledenler, kendilerini ”ben alkollüydüm veya uyuşturucu kullanmıştım ne yaptığımı hatırlamıyorum” diye savunuyorlar. Bir taraftan alkol yasaklansın, uyuşturucu satıcılarına ağır cezalar verilsin diyerek şiddetin önleneceğini iddia edenler var, diğer yandan güvenlik güçlerinin geçtiğimiz günlerde Adana’da, İstanbul Büyükşehir Belediyesi şehirlerarası cenaze nakil aracında 144 kilo 550 gr. esrar maddesi ele geçirdiğini görüyoruz. Toplumun güven ve huzurunu koruması gereken devletin kurumlarında dahi yaşanan yasa dışı işler, rahatça suç işleniyor olması, sistemin çürümüşlüğünü gösteriyor ve insanları daha rahat suç işlemeye teşvik ediyor.
Toplumda şahısların suça yönelmesini ve suç işlemesini engelleyecek olan, o toplumun üzerine tatbik edilen nizamdır. Âlim Şeyh Takiyuddin En- Nebhani’nin unutulmaz sözü olan “Suç ender görülüyorsa insan, sık görülüyorsa nizam bozuktur” sözünün bir hakikat olduğu, bu bozuk kapitalist nizamın işlenen suç ve suçluları önleme konusunda yetersiz kaldığını her haliyle gözler önüne seriyor. Kısacası ölümcül vakıaların ve bütün suçların en büyük sorumlusu kapitalizmdir.
Bu yasalar ve bozuk düzen; toplumda huzur bırakmayıp insanları birer suç makinasına dönüştürüyorsa, bozuk olanın değiştirilmesi, yerine toplumu güven ve huzura kavuşturacak, kalkınmayı sağlayacak yeni bir sistem ve nizamın getirilmesi gerekmektedir. Gelecek olan nizam; insan aklından çıkan diğer ideolojileri tarihin kara sayfalarına gömecek olan, geçmişte insanlık için en büyük kalkınmayı sağlayan, cahiliye toplumundan seçkin bir ümmet çıkaran, hükümlerin direk Allah’tan (svt) geldiği, Rasulullah’ın (sav) metodu üzere olan İslam’dır. İnsanlık için tek umut, İslam Nizamının tatbik edileceği ikinci Raşid-i Hilafet Devletinden başkası değildir.
Allah (svt) şöyle buyurmaktadır:
De ki: “Çalışın! Allah çalışmanızı görecektir. Allah’ın elçisi de, Müminler de görecektir. Sonra görünen ile görünmeyen her şeyi bilen Allah’ın huzuruna vardırılacaksınız. O size, yapmakta olduklarınızın (mahiyetini) haber verecektir. [Tevbe 105]