ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK
05 Şubat 2022

ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK

Geçtiğimiz günlerde Ümmet olarak gündemimiz İslâm’a ve onun değerlerine saldıran insanlardı. Önce 20 yaşındaki tıp fakültesi öğrencisi Enes Kara’nın ölümünün ardından İslam’a saldırılması sonra da ahlaksızlık, zina ve hakaretin sanat olarak kabul edildiği toplumumuzda kendisine sanatçı denilen Sezen Aksu’nun şarkısında insanlığın babası ve ilk Peygamber olan Hz. Âdem’e (as) ve Hz. Havva annemize cahil diyerek hakaret etmesi ve yine katıldığı bir konferansta Allah-u Teâlâ’nın Kur’an-ı Kerim’de bizlere anlattığı Hz. Âdem’in (as) kıssası ile dalga geçerek Hz. Âdem’e (as) hakaret etme cüretini gösteren Serdar Kuzuloğlu...

Birileri İslâm’a saldırır, Müslümanlar onlara sosyal medyadan tepki gösterir ama sonuçta hiçbir şey değişmez İslâm’a olan saldırılar devam eder. Bu kısır döngü hep böyle sürüp gider.

Müslümanların, bu din düşmanlarına karşı tepki göstermesi elbette ki doğaldır ve yapılması gerekir. Lâkin ortada Âlemlerin Rabbine, Peygamberlerine, kitabına, dinine saldırı ve hakaret etme gibi büyük bir sorun var ama Müslümanların göstermiş olduğu tepkiler bu sorunu kalıcı bir şekilde ortadan kaldırmaya yetmiyor.

Peki, bu sorunu ortadan kaldırmak için sadece tepki göstermek, sosyal medyada tweet atmak yeterli mi? Bugüne kadar bunların yeterli olduğunu gördük mü? Hayır!

Bu noktada bilim adamlarının pireler üzerinde yaptıkları bir deneyden bahsetmek istiyorum. Pireler, farklı yükseklikte zıplayabilen hayvanlar. Bilim insanları, pireleri 30 cm yüksekliğindeki cam bir fanusun içine koyar ve metal olan zemin ısıtılır. Sıcaktan rahatsız olan pireler, zıplayarak kaçmaya çalışırken tavandaki cama çarparak düşerler. Zemin sıcaktır, tekrar zıplar ve tekrar cama vururlar. Defalarca tekrarlanır bu… Sonuçta pireler, o zeminde 30 santimden fazla zıplamamayı öğrenir. Deneyin ikinci aşamasında tavandaki cam kaldırılır ve zemin tekrar ısıtılır. Görülür ki pireler yine eşit yükseklikte yani 30 cm zıplamakta. Yani tavandaki camın kaldırılması pirelerin daha yükseğe zıplamalarına olanak sağladığı halde hiçbiri buna cesaret edemez. “Cam” engel olmaktan çıksa da pireler artık zıplamaktan vazgeçmiştir. Belki 1-2 cm daha yükseğe zıplasalar, fanustan kurtulacakken sonucun bir şeyi değiştirmeyeceğine inandıklarından bunu denemezler bile! Deneyin birinci aşamasındaki cam tavan yüzünden çaresiz olduklarını anlamışlar. İkinci aşamada cam tavan kaldırılsa bile çaresiz olduklarını bir kere öğrenmişler daha fazla zıplamak için çabalamamışlar.

İşte tam da buradan hareketle şunu söyleyebiliriz ki Müslümanların bir sorunla, hakaretle, saldırıyla karşılaştıklarında sadece tepki göstermeleri sanki başka bir seçenekleri yokmuş düşüncesini veren cam tavandan kaynaklı. Tepki göstermekten, kınamaktan, kızmaktan başka çarelerinin olmadığı öğretilmiş. Yapılan bu kötü davranışlara karşı tek seçeneğin tepki göstermek olduğu öğretilmiş. Bundan fazla daha ne yapılabilir ki düşüncesi yaygınlaşmıştır. Hâlbuki Allah’a (svt) dinine, kutsallarımıza saldırı olduğunda bu saldırıların oluşmasına zemin hazırlayan izin veren asıl sorunu bulup ortadan kaldırmak için daha fazlasını yapmalıyız ki bir daha aynı sıkıntılar yaşanmasın, Allah’ın (svt) düşmanları İslam’a saldırma cüretinde bulunamasınlar.

İslâm düşmanlarının dinimize saldırma cüretini nereden aldıkları sorusunun cevabını aradığımızda bunun laik demokrat kapitalist nizam ve bu nizamın insana vermiş olduğu fikir hürriyeti olduğunu görürüz. Fikir hürriyetine göre herkes istediği düşünceyi ortaya koyabilir. Bu kutsallara, dini değerlere hakaret olsa bile. Öyle ki kişi bu fikrini yasa haline bile getirebilir. Kapitalizme ve demokrasiye göre bunun hiçbir ceza yaptırımı yoktur. Bu, kapitalizm tarafından insana verilen bir haktır.

İşte kıymetli Müslümanlar, İslâm’a saldıranların cesaret aldıkları, Allah’a (svt) ve dinine saldırmalarının en büyük ve en temel sebebi bu saldırılara zemin hazırlayan kapitalizm nizamı ve onun uygulanış biçimi olan demokrasidir.

İslâm’da ise kişiler sadece mubah alanlarda fikir öne sürebilir. Farz, haram vs. hususlara muhalif bir fikir öne sürülemez. İslâm nizamı hayatın her alanına hâkim olduğu dönemde, Osmanlı Hilafeti döneminde, devlet en zayıf halinde ve sömürgeci kâfirler tarafından “hasta adam” olarak görüldüğü zamanda bile Halife II. Abdülhamit; Fransa’da sergilenme hazırlıkları yapılan, İslâm’a ve Peygamberimize hakaretler içeren oyunun sahnelenmesine izin vermemiştir. Fransa topraklarının, hükmü altında olmamasına rağmen sert bir müdahale ile engel olmuş ve yasaklamıştır.

Aynı şekilde bugün de İslâm Nizamını tatbik edecek Hilafet Devleti olmadıkça İslâm’a ve kutsallarına saldırı bitmeyecektir. Çünkü Halife kalkandır onun arkasında korunulur.

إِنَّمَا الإمَامُ جُنَّةٌ يُقَاتَلُ مِنْ وَرَائِهِ وَيُتَّقَى بِهِ “Muhakkak ki imam (Halife) kalkandır. Onunla savaşılır ve korunulur.” [Müslim, İmâret, 43]

Ancak bir halifenin arkasında İslâm’ı koruyabiliriz ve korunabiliriz.

Bu duruma son vermek için ise Müslümanların tepki göstermekten daha fazlasını yaparak sorunun köklü bir şekilde ortadan kaldırılması için kapitalizm nizamını terk edecek, İslâm nizamını tatbik ederek kutsallarına hakaret edilmesine izin vermeyecek olan Raşidi Hilafet Devletinin kurulması için çalışmaları gereklidir.

İşte kurtuluş yolumuz... Bizler çaresiz değiliz. Allah Subhanehu ve Teâlâ’nın kitabı ve Rasulü’nün (sav) sireti önümüzde. Kur’an’a ve Sünnete bağlandığımızda dahası Kur’an’a ve Sünnete göre hükmedecek bir halifemiz olduğunda kâfirler bırakın İslâm’a saldırmayı, Müslümanların kılına dahi zarar vermekten çekinecekler. Allah’ın (svt) hükmünü tatbik eden halifelerin döneminde bunu çok açık ve net bir şekilde görmekteyiz. Gerek Müslüman kadının çarşafına el uzatıldı diye orduyu harekete geçiren Halife Mu’tasım, gerek haram olan kadın ve erkeğin dans etmesini bir mektubuyla engelleyen Halife Kanunî Sultan Süleyman ve de Halife II. Abdülhamid Han...

Geçmişte olduğu gibi İslâm’ı ve değerlerimizi korumak için Allah’ın (svt) indirdikleriyle hükmedecek bir Halifeye ve Raşidi Hilafet Devletine muhtacız.

Ey Müslümanlar, sadece kınamakla, tepki göstermekle yetinmeyelim! Sorunu köklü bir şekilde çözüme kavuşturacak, Allah’a (svt) ve İslâm’a saldırma cesaretini gösteremeyecekleri, Allah’ın (svt) vaadi Rasulü’nün (sav) müjdesi olan 2. Raşidi Hilafet Devletinin kurulması için çalışalım.

Allah Subhanehu ve Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنْ تَنْصُرُوا اللّٰهَ يَنْصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ اَقْدَامَكُمْ “Ey iman edenler! Eğer siz Allah'a/ dinine yardım ederseniz, O da size yardım eder, ayaklarınızı sabit tutar/ kaydırmaz.” [Muhammed 7]

Gamze DENİZ