ÖFKE

Öfke; insanın aklını örten, sabır sınırlarını zorlayan, normal bir zamanda istemeyeceği sözleri söyleten bazen ise istenilmeyen davranışları sergileten bir duygu.

Tezahürleri en basit bir kalp kırıklığından bir can almaya kadar mal olabiliyor ne yazık ki. Haberlerde -neredeyse- her gün öfke kontrolsüzlüğü sebebiyle gerçekleşen korkunç haberlere şahit oluyoruz. “Eşiyle tartışan kadın kocasını bıçakladı ve kızını rehin aldı.” “Eşini vurup intihar girişiminde bulunan koca öldü.” ve “Cinnet geçiren…” ile başlayan daha nice haberler… Ne yazık ki hepsi gerçek, hepsi var ve var olmaya devam ediyor.

Öfke-sinir esası itibariyle gayet fıtri duygular. Herkeste bulunan ve hatta bulunması gereken... Ama nasıl, kime ve hangi derece ile? Her şeyin ifrat ve tefriti zarar olduğu gibi öfkesizlik de aşırı öfke de zarar. Müʼmin, öfkelenecekse İslâm düşmanlarına ve günahlara Allah rızâsı için öfkelenmelidir. Nefsinden doğan öfkesini ise, daima dizginlemeye gayret etmelidir. Şeytanın işini kolaylaştıran en mühim insani zaaf “öfke”dir. İnsan öfkelendiğinde şeytan, bir çocuğun topla oynadığı gibi o kimseyle oynamaya başlar. En akıllı insan, öfkesine hâkim olabilen kişidir. Yani öfke, aklın en büyük düşmanıdır.

Peygamber Efendimizde (sav) de sinirleniyordu. Ancak Efendimiz, kendi nefsi için öfkelenmiyor, kimseyle münâkaşaya girmiyordu. Fakat başkasına veya umuma ait bir hak çiğnendiği ve bunda ısrar edildiği zaman celallenir, hatta mübarek alnındaki damarı kabarırdı. “Ben de insanım ve diğer insanlar gibi kızarım.” buyurmuştu. Ama O (sav) bu duygusu ile kırıp dökmüyordu, vurmuyordu.

Allah-u Teâlâ ayet-i kerimede -اَلَّذٖينَ يُنْفِقُونَ فِي السَّرَّٓاءِ وَالضَّرَّٓاءِ وَالْكَاظِمٖينَ الْغَيْظَ وَالْعَافٖينَ عَنِ النَّاسِؕ وَاللّٰهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنٖينَۚ- “Onlar, bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcayanlar, öfkelerini yenenler, insanları affedenlerdir. Allah, iyilik edenleri sever.” (Âl-i İmrân 134) buyuruyor.

Dikkat etmemiz gereken bir nokta da şu, Rabbimiz hiç öfkelenmeyeni övmüyor. Öfkelendiği halde öfkesini yutanı övüyor. İnsan haksızlığa da uğrasa, şahsına karşı hata ve kusurlar da yapılsa, zor durumlara da düşse, sonunda hayrını umarak Allah (svt) rızası için öfkesini yenebiliyorsa o zaman çok kıymetli iş yapmış oluyor. وَعَلٰى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَۚ... وَالَّذٖينَ يَجْتَنِبُونَ كَـبَٓائِرَ الْاِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ وَاِذَا مَا غَضِبُوا هُمْ يَغْفِرُونَۚ “…Allah katında olan; inanıp Rablerine güvenen, büyük günahlardan ve hayasızlıklardan çekinen, öfkelendiklerinde bile bağışlayanlar…” [Şura 36,37]

Öfkeyi yenmek için birçok yol var. Ancak herkes için en etkili yol değişkenlik gösterebilir elbette. “Öfkelenen insan eğer ayaktaysa otursun, oturuyorsa uzansın ya da abdest alsın.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 4) hadisinde olduğu gibi kimi zaman yer değiştirmek insanı sakinleştirir. Kimi zaman yalnızca Allah’ın (svt) adını anmak, şeytanın vesveselerinden Allah’a (svt) sığınmak yeterli olur. Kimi zaman “Öfkesini yenen cennete kavuşur.” müjdesini düşünmek, sakinleşmek için yeterli olurken kimi zaman da öfkelendiğinde aklının örtüldüğünü ve sağlıklı düşünemediğinin bilincinde olup bunun bir musibet olduğunu hatıra getirmek sabır yoluna sevkedip sakinleştirir insanı. Rabbimiz bizden çaba göstermemizi istiyor. Öfkeyi yutmamızı ve af yolunu tutmamızı istiyor. Bizler inanan kullar olarak bunu gerçekleştirebilmek için hangi yolu seçersek seçelim, esas gayemiz öfkemizi Allah (svt) rızası için yutmaktır. َم ْن َك َّف غ َضبَه َك َّف اللهُ َعْنهُ عذابَهُ و “Kim Allah rızası için öfkesini yenerse, Allah-u Teâlâ da ondan azabını def eder...” [Heysemî, Edeb, 33] … يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اصْبِرُوا وَصَابِرُوا “Ey iman edenler, sabredin, sabretmekte birbirinizle yarış edin...” (Âl-i İmran 200) Rabbimiz bizleri öfkesini Allah (svt) rızası için yutabilenlerden eylesin.

Rumeysa YAĞMUR