MOTİVASYONUMUZU YÜKSEK TUTMANIN YOLU
01 Haziran 2021

MOTİVASYONUMUZU YÜKSEK TUTMANIN YOLU

Allah Subhanehu ve Teâlâ insanın fıtratına yaşama -var olma- arzusu koymuştur. Bu arzu ile insan hayata bağlanır. İnsanın bağlanıp sürdürdüğü hayatını düzenleyebilmesi için ise ilk olarak hayatla ilgili doğru bir akideye sahip olması gerekir. Çünkü insan içindeki yaşama dürtüsünü doğru bir akide üzerine bina etmeksizin başıboş bıraktığında tıpkı yokuşu inerken freni patlamış olan bir kamyon gibi olur. Ne istediği yerde durabilir ne de belli bir rota tutturup yol alabilir. Sadece anı kurtarmaya çalışır. Bazen bunu dahi yapacak inancı, motivasyonu kendinde bulamaz ve bir duvara çarpması kaçınılmaz olur.

Bu yüzden hayat; insan için düşünmenin, akletmenin ve doğru bir yol çizmenin konusu olmalıdır. Bunu yaparak umudunu ve gayesini dosdoğru bir akide üzerine temellendiren insan, bu akide uğruna yaşama motivasyonunu daima kendinde bulur. Hatta hayatı sadece nefes almaktan ibaret ve hayatın akışına kendini bırakıp sürüklenmekte olan onca insanın da hayatı, neden var olduğunu düşünüp sorgulaması sonucu inkılapçı bir şekilde değişerek çok daha iyi bir duruma ulaşır.

İnsanı, hayatı ve kâinatı, dünya hayatının öncesini ve sonrasını düşünmekten, tefekkür etmekten uzak olan bir insan için hayatını iyi anlamda değiştirmek mümkün değildir. Sosyal medyadan ne kadar motivasyon konuşmaları izlerse izlesin bu ona sadece geçici bir his verir. Bu histen amele geçmesi de ona bozuk olan hayatına daha çok bağlanmaktan başka bir kazanç sağlamaz. Böylece düşük ve gerilemiş olarak kalır. Oysa hayatını akli bir akide üzerine sorgulayan bir kimse yegâne doğru ideolojinin İslam olduğunu idrak etmekte gecikmez, bu idrakten sonra da ideolojinin fertler ve toplumlar üzerine hâkim kılınması için var gücü ile çalışır.

Böylece insan kendisini amele sevk eden hakiki motivasyonu sahih bir şekilde bulmuş olur ve onu hiçbir zaman kaybetmez. Öyle ki bu motivasyon onda tam bir değişim ve kalkınma gerçekleştirmiş olur. Yani insanın içindeki yaşama arzusu onu doğru bir gayeye –ki o Allah’ın (svt) rızasıdır- ulaşmak için amel etmeye götürür. Allah’ın (svt) rızasını kazandıran amelleri araştırıp öğrenmeye ve toplumu bu fikirlere hazırlamaya götürür. Bu bilinçle hareket eden insan İslam şahsiyetleri yetiştirir. İnsanlara insanı, hayatı, kainatı, bunları yaratan bir İlah olduğunu, bu ilahın Peygamberler ve vahiy göndererek insanları hidayete çağırdığını öğretir. Toplumun ne olduğunu, sahih kalkınmanın nasıl olacağını, beşer aklından çıkan kanunların küfür, şirk ve zulümden başka bir şey olmadığını ve Allah’ın (svt) dininin yeryüzüne hâkim olması gerektiğini zihinlere yerleştirmeye çalışır.

İslam akidesi insana hayattaki sorumluluklarını algılamasında öyle bir tesir eder ki insan öğrendikçe ve hedefinde gayret ettikçe İslami hayatı başlatmak için kendisinde müthiş bir motivasyon hisseder. Bu motivasyon doğrudan İslami akideden doğduğu için de diğer ideolojilerden doğan motivasyonlarla kıyaslanmayacak kadar yüksek seviyededir. Gelip geçici bir his değildir. İslam Ümmetinde, geçmişte Sahabeleri içinde bulundukları karanlıklardan aydınlığa çıkaran o güç misali müthiş bir potansiyel güç vardır. Zira tarihten günümüze ve dahi kıyamete kadar Ümmetin davası, gayesi, hedefi ve gayretleri ortaktır. Bunun çok iyi farkında olan kapitalist sömürgeciler ve onların zorba/kukla ajanları olan yöneticiler maddi ve manevi olarak Ümmeti hakiki çözümlerden uzaklaştırmaya çalışarak onların zihninde İslam’a dair çaresizlikler oluşturma peşindeler. İşgal altındaki beldelerimiz ve oralarda zulme uğrayan kardeşlerimize yapılanlar bunun en bariz örnekleridir. Fakat Rabbimize hamd olsun ki Ümmet bugün sorunları ve sorunlara yönelik sunulan batıl çözümleri hakiki olanlardan ayırmış durumdadır. Hakiki çözümün ise ancak İslam Devleti yani Raşidi Hilafetin kurulması ve İslami hayatın başlaması olduğunu idrak etmeye başladı.

Allah’ın (svt) kendisine bahşettiği yaşama arzusunu, O’nun gönderdiği risalete rağmen, İslami bir akide üzerine kuramamış, hayata kendini kaptırmış, sürüklenip giden zavallı bir milletin bu dünyada ölüden ne farkı vardır? İslam Ümmetini fikren mağlup edecek potansiyeli kendinde bulamadığı için yakıp yıkan, hayata sömürgecilik bakışla bakarak önüne kattığı her şeye saldıran bu vahşi küfür milletinin beyin ölümü çoktan gerçekleşmiştir. İslam Ümmetine karşı küfür milleti toplanıp tek millet olmuş olsa dahi İslam Ümmetini mağlup etmesi düşünülebilir mi?

Ey insanlar içinden çıkarılmış en hayırlı Ümmet! Hilafet kurulduğunda oluşacak İslami atmosferi kafanda canlandırabiliyor musun? Öyleyse tüm dünyayı hak olan fikir karşısında değiştirmeye, Ömer el-Faruk misali adaleti tesis etmeye hazır olun. Zira bu hayat hakka ve adalete doğru yönelerek değişmektedir. İslam’ın doğruluğuna kuvvetle bağlanın, geleceğin İslam’ın olacağına odaklanın ve iliklerinize kadar mücadele etmeye devam edin. Arkanıza bakmak için de olsa sakın bir an bile duraksamayın. Düşman çok azılı, ancak Allah bizimle beraberdir.

هُنَالِكَ الْوَلَايَةُ لِلّٰهِ الْحَقِّۜ هُوَ خَيْرٌ ثَوَاباً وَخَيْرٌ عُقْباً۟ “İşte burada yardım ve dostluk Hak olan Allah'a mahsustur. Mükâfatı en iyi olan O, en güzel akıbeti veren yine O'dur.” [Kehf 44]

Dost-düşman herkes çok iyi bilsin bizim nasıl sapsağlam bir dine inandığımızı, hedefimizin gayelerin gayesi olan değişmez bir hedef olduğunu ve neden düşman karşısında yenilmez olduğumuzu…