KORKUNUN ECELE FAYDASI YOK! LAİK BATI’DAKİ İSLAMOFOBİ, İSLAM’IN YÜKSELİŞİNİ ENGELLEYEMEZ!
06 Eylül 2022

KORKUNUN ECELE FAYDASI YOK! LAİK BATI’DAKİ İSLAMOFOBİ, İSLAM’IN YÜKSELİŞİNİ ENGELLEYEMEZ!

Laik Batı’yı en çok korkutan şey, devlet işlerine müdahil olacak İslam’ın hakimiyeti olmalı ki bu durum kendisinde büyük bir fobiye yol açmıştır; İslamofobi.

Batı bu korku sebebiyle gerek Batı’da, gerekse İslam beldelerinde İslam’ı her fırsatta eğip bükmeye çalışarak Müslümanları, dini hayattan ayıran kaidelerle uzlaştırmayı hedefliyor.

Fakat İslam’ın emin adımlarla hedefine doğru ilerlediğini izleyen Batı ve avaneleri çözümü, kendilerini yöneten heva ve korkuları doğrultusunda İslam’a olan saldırılarını arttırmakta buluyor.

İşte o saldırıların bir yenisi daha… Bu kez Danimarka hükümetinin tasallutuyla, Müslüman kadının tesettürü işaret ediliyor. Evet, laiklikle yönetilen her yerde, İslam’a saldırı, ulaşılması gereken en önemli amaçlardan biri olarak belirlenmiştir. Çünkü buralarda siyasi, ekonomik, sosyal vb. alanlarda uygulanması gerekli olan planlamaların tamamı kapitalizm ideolojisinden alınmaktadır. Ki bu ideoloji, hevaya göre tahakküm kurmayı kendilerine düstur edinen mağrur, sömürgeci bir batı ortaya çıkarmıştır.

İslamofobi kamuoyu nezdinde normalleştirilerek gerek Müslümanlar gerekse gayrimüslimler tarafından bu korkunun içselleştirilmesi sağlanmaktadır. İnsanların birçoğu İslamofobinin vakıası hakkında yeterli bilgiye sahip değildir. Fakat bununla insanlar sürekli bir şekilde İslam’dan uzaklaştırılmaya çalışılır.

Gerek Batı’da gerekse İslam beldelerinde birçok siyasi şahsiyet yıllardır İslamofobik kampanyalar yürütür. Bunlar toplumda, Müslümanlarla diğer insanlar arasında sürekli yeni tartışmalar ateşleyerek İslam’a ve Müslümanlara karşı nefret tohumları saçarlar. Müslümanların İslami hayatını engelleyecek ölçüde yasalar çıkarmak için lobi faaliyetleri yürütürler.

İslamofobik fikirlerin birçoğu “ifade özgürlüğü” kapsamında hükümetler tarafından genel siyasi düşünceler olarak benimsenmiştir. Tabi ifade özgürlüğünün aslının olmadığını biliyoruz. Bu, Müslümanlara saldırmak için gerektiğinde kötüye kullanılabilecek sinsi bir araçtır. Örneğin Batı’da bir camide bir imam vaazında tevhidi veya Allah’ın (svt) hâkim sıfatını anlatıyorsa hukukun üstünlüğünü ve demokrasiyi ihlal ettiği gerekçesi ile camilerin kapatılması konusu meclis gündeminde tartışılırken ifade özgürlüğünden bahseden olmaz. Siyasilerin toplumda yaydıkları İslam karşıtı tartışmalarla Müslümanlar yeni saldırıların hedefi haline gelir.

Özellikle camilere, kesilmiş domuz kafası atılarak, duvarlara grafiti ile küfür ve hakaretler yazılarak çirkin saldırılar yapılır. Bunu yapan saldırganlar yakalandığında da onları bu çirkin amele teşvik edercesine düşük cezalar verilir. Örneğin, Hollanda’nın Enschede şehrinde içinde çocukların bulunduğu bir camiiyi kundaklayanlara yalnızca 3 yıl hapis cezası verilmişti. Bu durumdan cesaret alan İslam düşmanları, meclisin önünde pankartlar açarak, “Helal kesim barbarlıktır”, “Başörtüsü özgürlüğe aykırıdır”, “Buraya camii istemiyoruz”, “İslam’ı durdurun, terörizmi durdurun!” diye bağırır.

Halkın “Bizi İslam’dan kurtarın” çığlıkları dikkate alınarak İslam’ın, toplumun genelinin düzenini bozduğu gerekçesi ile de devlet yeni planlamalara gider, İslam’ın hükümlerine yeni kısıtlamalar getirir. Bu kısır döngü böyle devam eder durur…

Diğer taraftan hükümetin tüm engellemelerine rağmen Müslümanların İslami kimliklerinden taviz vermeyen dik duruşları, onların bu halini görenlerin İslam’a ilgilerini arttırıyor.

Müslümanlar, Batı’nın zanna dayalı kapitalizm ideolojisinin çürüklüklerini tek tek ifşa ediyor ve etmeye devam edecek. Onun yeryüzünde hevasına göre dilediği gibi hüküm sürdüğünü, sahip olduğu müreffeh hayatın sömürgeciliğe dayalı olduğunu ve bunun İslam’ın hakimiyeti ile bitip maddi eksilmeler yaşayacağını, bugüne kadar kendi eliyle yaptığı onca zulüm ve katliamın, döktüğü kanın, harabeye çevirdiği İslam beldelerinin hesabının kendisinden sorulacağını haber vermeyi sürdürecek.

İslam’ı ve Müslümanları tüm saldırılardan kurtaracak çalışmalar bugün “radikal” olmakla itham edilir. İstisnasız, Ümmetin başındaki yöneticilerin tamamı İslam’ın hakimiyetine mani olmaya çalışır. Laikliğin ilkelerine bekçilik yapan bir siyaset metodu ile batıya hizmet edecek nesiller yetiştirir.

İslam’ın fikirlerinin ve hükümlerinin korunabilmesi, ona yapılan maddi-manevi tüm saldırıların bertaraf edilmesi ancak İslami hayatın bir bütün olarak tatbik edileceği Hilafet Devleti ile mümkündür.

İnsanların saygınlığı ve kendisine bağlılığı hak eden bir devlet de ancak korkularını yönetebilen bir devlet olmalıdır. Batı ve onun avaneleri gibi korkuların kendisini yönettiği devletin insanlığa verebileceği hiçbir değer yoktur.

Bu yegâne devlet, biiznillah kurulacak olan Raşid-i Hilafet Devletidir. O, dünyevi korkuların hepsini iyi tanıyan ve tüm bunların Allah (svt) korkusu yanında yersiz ve yanlış olduğuna iman eden, dolayısıyla tüm korkuları yalnız takva ile sınırlayandır.

Sarf ettiği yapmacık sözlerle, alım çalımı ile korkularını gizlemeye çalışan bir Batı duruyor karşımızda. Asla İslam ile mücadele edebilecek kalibrede olmayan bir varlık…

“Allah katında, yürüyen canlıların en kötüsü kâfir olanlardır. Çünkü onlar iman etmezler.” [Enfal 55]