KORKUN EY TİRANLAR, TAHTINIZ YIKILIYOR!
14 Haziran 2022

KORKUN EY TİRANLAR, TAHTINIZ YIKILIYOR!

“Allah’ı bırakıp da taptıklarınız, sizin ve atalarınızın taktığı birtakım isimlerden başka bir şey değildir. Allah onlar hakkında herhangi bir delil indirmemiştir.Hüküm sadece Allah’a aittir. O size kendisinden başkasına ibadet etmemenizi emretmiştir. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.” [Yusuf 40]

İslam’da hükmün kaynağı bizzat Allah’tır. O (svt), hükmün yalnızca kendisine ait olduğunu bize Kur'an-ı Kerim ve Sünnet yoluyla defaatle bildirmiştir. Bunun için Rabbimize ne kadar hamd etsek azdır. Ancak Rabbimizin pek çok ayetindeki bu kesin buyruğuna rağmen Firavunlar, Ebu Cehiller veya yeryüzünde hâkim olan diğer beşerî sistemler insanları Allah’a (svt) kulluk etmekten, O’nun hükümlerine boyun eğmekten çevirip kendi heva ve heveslerinden çıkardıkları hükümlere mahkûm etmiş, insanları köleleştirerek ilahlık taslamayı sürdürmüşlerdir.

Bizler ise “Elhamdulillah Müslümanım” sözünün ispatını ortaya koymak ve tüm zamanların tiranlarına karşı “Hüküm yalnız Allah’ındır” demekle emrolunduk. Dolayısıyla bir Müslüman, hangi tiranın çağına denk gelmiş olursa olsun, her yerde ve her zaman bunu söylemekten çekinmez.

Günümüzde yeryüzünde süslü yalanlarla sömürgeci kapitalizm ideolojisini meşrulaştıranlar, egemenliğin kaynağını kendi beşer akıllarında görüyorlar. “Trias politica” adını koydukları bu sistemle yasama, yürütme ve yargıda hükmü hevalarına kayıtlamayı kendilerinde bir hak olarak görüp Allah’ın (svt), bu anlamda, hayata müdahale etmesine engel oluyorlar. Demokrasi dedikleri batıl yolla seçtikleri kimseler tarafından bir ülkenin kanunlarını belirleyip şekillendiriyorlar.

Bu anlamda egemenlik ülkeden ülkeye, şehirden şehire, hatta belediyeden belediyeye farklılık arz ediyor. Başka bir ifade ile bir yerde kutsanıp çiğnenmesi suç olan herhangi bir kanun, başka bir yerde bağlayıcılığını yitiriyor. Çünkü demokraside yazılı olan ve yazılı olmayan kanunlar söz konusudur. Neyi nerde, ne zaman kanun haline getirecekleri veya neyi nerde, ne zaman kanundan çıkaracakları muamma türündendir.

Örneğin 13 Nisan 2020 tarihinde “infaz yasası” demokratik meclisten geçti. Bu yasa millete karşı işlenmiş suçların hepsinin cezasını affetti. Hırsızlar, dolandırıcılar, rüşvetçiler, gaspçılar... Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir diyerek milleti kandırıp oy dilenenler, meclise girdikten sonra millete düşmanca yasalar çıkardılar.

Bu millet ise özünde Müslüman! Siz yönettiğiniz bu milletin inancına aykırı yasalar uydurarak hükmün yalnızca Allah’a (svt) ait olduğunu savunan ve Hilafeti isteyen düşünce sahipleri hakkında, hiçbir cebir veya şiddete bulaşmamış olsalar dahi tutuklama kararı veriyorsunuz. Bu Müslümanlar ya cezaevindeler veya bu riziko ile karşı karşıyalar.

Demek ki millete hiçbir zararı olmayan, fakat devletin bozukluğunu ifşa edenler, “egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” düşüncesini savunanlar tarafından suçlu görülüyorlar. Üstelik sahibi oldukları kendi beldelerinde... O zaman demokraside egemen olan milletten aslında Müslüman olmayan millet kastedilmektedir, diyebiliriz. Oysa bugün sanık sandalyesine oturtulan Hilafet nizamı asırlarca bu beldeleri, insanları köleleştiren tüm tiranlara karşı korudu. Toplumun bekası bugün sömürgeci kapitalizmin yaptığı gibi sömürgecilik üzerine bina edilmedi. Demokrasinin ise İslam Ümmetine yaşatmadığı zulüm kalmamıştır.

Demokrasinin, kapitalizmin, sosyalizmin batıllığını ortaya koyarak yegâne hüküm koyucunun Allah (svt) olduğunu savunanlar ve buna davet edenler suçlu oluyor ve toplumdan tecrit ediliyor. Tıpkı Rasulullah’ın (sav) bu gerekçe ile Mekke toplumundan tecrit edilmesi gibi.

Günümüzde Rasulullah’ın (sav) hak olan davası için sesini yükseltenler, dünyanın her yerinde anayasaya muhalefet etmekle suçlanıyor. İşkence ve terör merkezlerine götürülüyorlar! Bu tiranların nezdinde kendi hükümlerini savunanlar ister sapkın cinsel eğilimleri olsun ister hırsız olsun isterse katil olsun hepsinin yeri vardır. Ancak Allah’ın (svt) dinini savunan Müslümanlar, yalnızca “Rabbim Allah’tır” dedikleri için suçlu!

Suçlu oldukları için de öldürülebilirler, beldeleri, mukaddesatları çiğnenebilir, yerlerinden yurtlarından edilebilirler veya yargısız gerekçesiz hapsedilebilirler. Çünkü Müslüman olmak, anayasaya aykırı! Demokraside insan dilediği gibi inanıp dilediği gibi ibadet edebilir diyerek Ümmet aldatıldı. Oysa bu Ümmet asırlarca İslam'ı yalnız İslam nizamı olan Hilafet devletinin gölgesinde yaşamıştır.

Bugün, Müslümanların başındaki yöneticilerin tek derdi, milleti egemen kılmak değildir. Sömürgecilerin bekalarını ve çıkarlarını koruma derdidir. Hükmü Allah’a (svt) atfeden Müslümanları cezalandırarak küfrün güvenliğini sağlıyorlar. Sömürgeci Batı'nın, İsrail'in, turistlerin, batılı şirketlerin güvenliğini...

İslam Ümmeti ayaklanınca korkudan ne yapacağını şaşıran tiranlar yeryüzüne korku salmakta buldular çareyi; açlık, hastalık, ekonomik kriz olarak geri püskürttüler. Beşerî sistemlerin özü işte bu!

Allah’ın (svt) tertemiz hükümleri dururken bu batıl nizamı Ümmetin başına musallat edenlere yazıklar olsun!

Ancak batıl sistemlerin hepsi kaybolup Hilafet Devleti kurulduğunda Ümmet o zaman kurtulacak. Biz ise bugün dediğimiz gibi o gün de diyeceğiz ki;

“Hüküm Allah'a aittir.”