Bilindiği gibi kapitalizm “kıt kaynaklar ve sınırsız ihtiyaçlar” ön kabulüyle iktisadi problemin temelinin üretim olduğunu iddia eden bir sistemdir. Bu nedenle de insanları çalışmaya zorlar. Bu çalışma şekli ise masrafı az, ucuz ve uzun saatler çalışan işçi sınıfını oluşturur. Bu durum topluma da şu şekilde yansır: Günlük yaşam her geçen gün pahalılaşırken maaşlar aynı kalır ve çalışma saatleri daha da uzatılır. Bir de bunun üstüne yönetim halkını müşteri olarak görerek daima halkının parasını harcatmaya ya da vergilerle elinden almaya çalışır. Sonucunda da fakirler daha fakir, zenginler daha zengin olur hale gelir. Tıpkı günümüzdeki gibi. Kapitalizm insanları üretim bandında böyle kullanırken tüketim sistemine de daha etkin bir şekilde hizmet edebilmeleri için halkı sosyalleştirir. Bu yüzden halk alışveriş merkezi ve kafeler gibi sosyalleşme mekânlarına teşvik edilirler. Kapitalizm ilerlemesi ile birlikte kadını da uygun iş gücü olarak görmüş ve işçi sınıfına kadını da dâhil etmiştir. Devamında ise kadını, tüketici grubun adeta mihenk taşı olacak bir pozisyona taşımıştır. Burada da devreye medya girerek alışveriş hususunda sınırın olmadığı, alışveriş yaptığında psikolojik olarak rahatladığını sürekli dillendirerek etki altına çabuk alınan kadınları bilinçsiz bir tüketime çekmiştir.
Kadın anne ve eş olmak gibi farklı farklı etkin rolleri olan bir bireydir. Bu da kapitalizm için ayrı ayrı sömürü alanı anlamına gelmektedir. Kadını özgür olma vaadiyle çalışmaya ve harcamaya iten kapitalizm kadını düşündüğü için değil tam tersi ondan faydalanmak istediği için bu düşünceyi aklına sokar. Tüm bunlarla kalmayıp kapitalizm kadını, tüketici kitleyi kendine çekmesi için bir meta olarak da kullanır. Tüm reklamlarda kadını ve cazibesini gözler önüne serer.
Ezcümle sözde çağdaş bir medeniyet olan batı ve onun ideolojisi kapitalizm kadını üretici, tüketici ve meta olarak görür. Batılı değerlere yamanmış yerli uzantılar ise beldelerimizde kapitalist değerleri, bir meta ve cinsel bir obje olarak kullanılmayı reddeden Müslüman kadınların İslami ölçülere göre örtünmesinin çağdışılık olduğu propagandasını hiç durmaksızın sürdürmektedir. Buna en yakın örnek, Balıkesir’de “Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği” tarafından sergilenen gösteride yaşananlar verilebilir. Kadın açılıp saçıldığında özgür(!), tesettüre girdiğinde ise zincirlenmiş olduğu empoze edildi. Hemen ardından İzmir’de semahı İslam’dan bir parça sayarak ve yine kadını kullanarak “çıplak semazen” gösterisi yaptırıldı. Bu bozuk ve batıl nizamın başından günümüze kadar kadın hep kullanıldı. Hâlbuki kadının hor görülmesi, değersizleştirilmesi, her geçen gün daha da artan kadın cinayetleri ve cinsel taciz vakaları ancak bu bozuk ve batıl nizamın kadını cinsel obje olarak zihinlere doldurması sonucunda olmuştur. Örneğin; WPR (World Population Review) internet sitesinin raporuna göre Türkiye’de 2020 yılında bin 71 kadın tecavüze uğradı. Ve bunlar sadece kayıt altındakiler. İstanbul Sözleşmesi ile başlayıp bu sözleşmenin ruhuna uygun çıkarılan yasalarla kadınları koruyacağını (!) iddia eden bu sistem neden onları koruyamadı? Yoksa kadını koruyacağını iddia edip aslında kadını daha fazla istismar konusu yapmayı mı hedefliyorlar?
SÜMEYYE ŞEYMA ÖZDOĞAN