KISITLAMALAR SADECE İSLAM’A MI?
04 Mayıs 2021

KISITLAMALAR SADECE İSLAM’A MI?

Bilindiği üzere yaklaşık bir seneden fazla bir süredir pandemi imtihanıyla karşı karşıyayız. Bu süreç içerisinde öyle şeylere tanıklık ettik, başımıza öyle şeyler geldi ve üzerimize “önlem” adı altında öyle şeyler uygulandı ki “Bu kadarına da pes doğrusu” demekten kendimizi alamadık. İlk anın şokunu atlatıp olayları sakin bir kafayla düşündüğümüzde aslında tüm bunların malumun ilanı olduğu gerçeği bizleri selamlamaktadır. Zira pandemi döneminde laikliğin veya hristiyanlık gibi ruhani dinlerin değerleri söz konusu olduğunda devletin salgını önlemeye yönelik kısıtlamaları esnetebildiğine şahit olduk. Söz konusu İslam’ın değerleri olduğunda ise devlet hiçbir şekilde göz yummuyor. Göz yummadığı gibi sanki tüm kısıtlamalar İslami değerlere saldıracak şekilde istismar ediliyor.

Hatırlarsınız Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın lebalep kongreler düzenlemesine salgın ve salgına yönelik kısıtlamalar engel olmamışken Müslümanların mübarek olarak addettikleri Ramazan ayı, salgının en iyi şekilde yürütülmeye çalışılması iddiası ile toplu iftarlar olmadan ve camilerde kılınması umulan teravihlerden mahrum bırakılarak geçiriliyor. Hatta Ramazan ayının son 10 gününü camilerde itikafta geçirmek isteyen Müslümanlar polis müdahalesi ile camilerden çıkarılıyor hatta gözaltına alınıyor. Zaten Cumhurbaşkanının daha önceki tam kapanma ilanı ile Ramazan Bayramında da bir araya gelme durumumuz engellenmişti.

Müslümanlara suçlu muamelesi yapan, hatta salgını yaymakla itham eden devlet bize nasıl bir gerekçe sundu dersiniz: “TURİZM SEZONUNDAN ÜLKE OLARAK FAYDALANABİLMEK!”

Gerçekten bir Müslüman olarak kalbimiz kanıyor. Müslümanların işlerini idare eden, hatta her fırsatta İslam’ın kahramanlarını diline dolayan Cumhurbaşkanı, kapitalist değerleri baş tacı ederken İslam’ın değerlerini dünyalık az bir menfaat karşısında bu kadar basite indirgeyip aşağılayarak mı Hazreti Ömer’in (ra) yolunu izleyecek?

Laik devletin Cumhurbaşkanı Erdoğan ve bu devletin diğer idarecileri! Bu ülkede Hristiyanların paskalya bayramlarının kutlanması için elinizden gelen tüm imkânları sağlıyorsunuz. Laikliğin gerektirdiği tüm ayin ve törenleri gerçekleştiriyorsunuz. Havaalanında turistleri lokumlarla, çiçeklerle karşılıyorsunuz. Otellerde partiler yapılıyor, ses çıkarmıyorsunuz. Antalya’da vaka sayısı düştü öyle mi? İnsanların akılları ile açıktan alay ediyorsunuz.

Salgının önlenmesi konusunu İslami değerlerin önlenmesi konusuna kaydırdığınızın farkındayız. Ancak Türkiye Müslümanların beldesidir. Hristiyanlar, yahudiler ve laikler diledikleri gibi kutsal addettikleri günlerde bir araya gelebilirken Müslümanların aileleri ile birlikte iftar yapmaları dahi yasak, öyle mi?

Sürecin en başından beri virüsün ölümcül olduğu ile ilgili bir algı oluşturmaya çalıştığınızı unutmadık. Hatta hastanelere yürüyerek gelen ama PCR testi pozitif çıktı diye verilen bir sürü ilaçtan sonra kalp krizinden ölen insanları korona sebebiyle ölmüş gibi yansıttınız. Virüsün vakıasının araştırılıp tartışılmasına mahal vermeden veya salgını gerçekten önlemeye yönelik alınan kararların bilimsel doğruluğunu dikkate almadan tecrit ve maske gibi önlemlere kalkıştınız. Sanki ülkede daha önceki senelerde griple, nezleyle ölen insanlar yokmuş gibi. Bizim amacımız hastalığı hafife almak değil, fakat burada devlet olarak dayatılan yanlış algılara ve özellikle İslam’ın değerlerine yönelik kısıtlamalara dikkat çekiyoruz.

Kapitalist sermaye sahiplerinin, yahudilerin, hrıstiyanların elbette sömürgeci kapitalizm ve laiklikle ilgili söyleyecek sözleri olamaz. Zira sahip oldukları bakış açısı bunu yapabilmeleri için uygun değil. Ancak bu batıl düzen artık İslam Ümmetinin canına tak etti. Tecrit ve kısıtlamaların gerek Türkiye’de, gerekse dünyada siyasi ve toplumsal tepkilerin bu denli yoğun bir şekilde arttığı bir zamana denk gelmiş olması elbette bir rastlantı değil.

Sürecin en başından beri devletin yanlış tutumunu, özellikle de İslami açıdan uygunsuz kısıtlamalarını izah etmeye çalışıyoruz. Bu işin aslını Ümmet sorgulamaya başladı.

Her defasında amaçlarının salgını önlemek olduğunu vurgulayan laik idareciler, işin ucu kendi menfaatlerine dokunacak olduğunda tedbirleri delerek bu konuda söyledikleri hiçbir şeyde samimi olmadıklarını kanıtlıyorlar aslında. Artık salgını önleme görüntüsüne bürünen idarecilere inanmıyoruz. Dolayısıyla getirilen kısıtlamalara karşı şartsız bir teslim olma halinde de değiliz.

Buna karşılık devlet tüm dayatmaları sorgusuz sualsiz benimsememiz için yaptırım gücünü kullanmaya devam edecektir. Zira niyetinin salgının önlenmesine yönelik tedbirler olmadığı rezaleti ayyuka çıktı. Bilakis bu durumu bir fırsat olarak kullanarak Ümmeti İslami değerlerden uzaklaştırma peşinde. Bu şeytani oyun karşısında da tepkisiz bir Ümmet bulmayı umuyor.

Laiklik kurulduğu günden bu yana korku, baskı ve dayatma olmadan İslam Ümmetine batılın ilke ve uygulamalarını kabul ettirebilmiş, bu ideolojinin doğruluğuna Ümmeti ikna edebilmiş midir? Bugüne kadar Allah’ın hükümlerine ve İslam Ümmetinin değerlerine gereken saygıyı gösterip sahip çıkabilmiş midir?

Aksine Hilafetin mirasına çöken laiklik kurulduğu günden bu yana Ümmete zulümden başka bir şey getirmemiştir.

Maddi ve manevi bütün hastalıklara çare olabilecek tek ideoloji ve nizam İslam’dır. Konu bu kadar açıkken İslam Ümmeti bu İslam düşmanlarına daha fazla şans tanımayacak. Batılın devrilmesi için tüm gayretlerini birleştirecektir biiznillah.

İslam’a ve Müslümanlara yönelik yapılan ihanetler asla kabul edilemez. Bizim bu konuda en ufak bir tereddüdümüz yok. Devletin salgını önleme maskesi altında İslami değerlerden bizleri koparması durumuna sessiz kalmıyoruz. Bu yüzden tüm Ümmeti büyük bir özveri ile İslami değerlere sımsıkı sarılmaya, İslam nizamını en tepe noktasına kadar taşımaya davet ediyoruz.

Bu dünyanın en büyük sorunu olan tek virüs vardır o da sömürgeci laik kapitalizm virüsüdür!