KIRILDIĞIMIZ YERDEN BİRLEŞELİM
03 Eylül 2024

KIRILDIĞIMIZ YERDEN BİRLEŞELİM

İnsanların hayatlarında dönem dönem derin izler bırakan, büyük kırılmalar ve tamirinin imkânsız olduğu düşünülen süreçler yaşanabilir. Bu durum milletler nezdinde de geçerlidir. Öyle kötü durumlara şahit olunur ki artık insan “hiçbir şey eskisi gibi olmayacak”, “mümkün değil toparlanamayız” diye düşünüp ümitsizliğe kapılabilir. Oysa bu zor süreci aşmak ve kırılan yerleri onarıp eskisinden daha güçlü hale gelmek zannedilenin aksine imkânsız değildir.

Japon felsefesinde bu durumu tanımlayan “Kintsugi” denilen bir anlayış vardır. Altın anlamına gelen “kin” ve birleştirmek manasına gelen “tsugi” kelimelerinden oluşan Kintsugi; en genel manasıyla kırılan bir eşyayı altın kullanarak birleştirme sanatıdır. Kırılarak bütünlüğü bozulmuş ve belki de kullanılamayacak hale gelen bir objeyi sadece onarmakla kalmayıp ona değer katmak ve eskisinden de kıymetli hale getirmektir. Mesela; seramik bir fincan kırıldı ve parçalara ayrıldı diyelim. Fincanın bu parçaları altın kullanılarak tekrar birleştirilir ve fincan kırılmadan önceki halinden çok daha değerli hale gelir. Öncelikle kıymetli bir maden olan altın, fincanın maddi değerini arttırırken işin içine ayrıca sanat ve parçaları ustaca birleştirme teknikleri girer. Bu haliyle fincan, bir yaşanmışlığı olan ve parçalarının toplanmasıyla yeniden var olan bir bütün haline gelir.

Kintsugi felsefesine göre kırılan, bozulan ya da eski işlevini kaybeden hiçbir şey değer kaybetmez. Aksine onu eskisinden de iyi forma sokmanız mümkündür. Yani Kintsugi felsefesi yokluğa gidiş değil, kırıldığı yerden yoluna devam edebilme sanatıdır. Başka bir deyişle tekrardan var olma çabasıdır.

Bizler çoğu zaman eskiden bir bütün olan Ümmetin dağılmışlığına, Müslümanların bozulmuşluğuna bakıp yeise düşebiliyor ve Ümmeti yeniden toparlamak için yapılması gereken kitlesel çalışmadan uzak durabiliyoruz. Hilafetin kaldırılmasıyla bütünden koparılıp ulus devletlere ayrılan Ümmetin haline bakıp iç çekiyoruz. Evet, İslam coğrafyası bugün kan ağlıyor olabilir, türlü türlü işgaller altında kaldığından başını kaldıramıyor, milliyetçilik kazanında kaynıyor olabilir. Fakat elimizdeki altın yani Kur’an ve Sünnet ile yeniden birleşip dağılmadan önceki halimizden çok daha güçlü olmamız mümkündür.

Bakınız, İngiltere Mısır’a girdiğinde İngiltere’nin o zamanki başbakanı olan Gladstone elindeki Kur’an-ı Kerim’i sallayarak şöyle demişti: “Bu kitap Mısırlıların elinde oldukça o topraklarda yerleşmemize imkân yoktur.” Gladstone, uzun yıllar Halife Abdulaziz ve Abdulhamid’le mücadele eden, Müslüman Türkleri Avrupa’dan atmaya çalışan, Osmanlı’yı yıkma planları yapan bir Haçlı savaşçısıydı.

Amerikalı oryantalist Thomas Ben ise “Mukaddes Kılıç” adlı kitabında, Müslümanların tarihini, Asya ve Afrika’daki zaferlerini özetledikten sonra diyor ki: “Şimdi durum değişti. Müslümanlar avucumuzun içindedir. Fakat bir kere olan tekrar olabilir. Muhammed’in (sav) bağlılarının kalbinde tutuşan meşale, söndürülemeyen bir meşaledir.”

Kâfirlerin bu gibi yaptıkları açıklamalara bakarsak görürüz ki; onlar bizim yeniden birleşebilme potansiyelimizin çok daha farkındadırlar. Ancak onlar Ümmetin üzerinde çevirdikleri çeşitli entrikalarla Müslümanların İslâm akidesine olan bağlılığını zayıflatmak, kendilerine hizmet eden ve başımıza diktikleri hainlerle parçalanmışlığımızı devam ettirmek için özellikle uğraşmaktadırlar. Allah Azze ve Celle’nin bize haber verdiği gibi bu uğurda servetlerini harcamaktan da çekinmemektedirler. Fakat Rabbimiz bu işin sonunun nasıl olacağını bakın bize şöyle haber veriyor : “Şüphesiz ki inkâr edenler mallarını Allah yolundan alıkoymak için harcıyorlar. Daha da harcayacaklar. Ama sonunda bu, onlara yürek acısı olacak ve en sonunda mağlup olacaklardır. Kâfirlikte ısrar edenler ise cehenneme (sevk edilip orada) toplanacaklardır.” [Enfal, 36]

Şunu aklımızdan hiçbir zaman çıkarmamalıyız ki biz “insanlar için çıkarılmış en hayırlı Ümmetiz”. Biz “Âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberin” Ümmetiyiz. Yüz yıldır cahiliye bataklığında ikinci gariplik dönemini yaşıyor olabiliriz. Bu bizi ümitsizliğe düşürmemelidir. Bizler Allah Azze ve Celle’nin vaadine ve Rasulullâh Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in müjdesine iman edenleriz. Tüm parçalanmışlığımıza rağmen, Kur’an ve Sünnete tutunarak dünyanın dört bir yanında taviz vermeden çalışan, “La ilahe illallah Muhammedun Rasulullah” sancağını taşıyacak olan İkinci Raşidi Hilafet Devleti için yeniden varoluş mücadelesi verenleriz.

“Allah, sizlerden iman edip sâlih ameller işleyenlere yeminle şunları vadetti: Kendilerinden önceki Müminleri kâfirlerin yerine geçirip hâkim kıldığı gibi onları da yeryüzüne sahip ve hâkim kılacaktır. Kendileri için seçip râzı olduğu İslâm dinini mutlaka yerleştirecek ve onlara bu dini hayatlarında uygulama güç ve imkânını verecektir. Ayrıca içinde bulundukları korkulu dönemin ardından onları tam bir emniyete kavuşturacaktır. Çünkü onlar yalnızca bana kulluk ederler, hiçbir şeyi bana ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kim nankörlük edip inkâra saparsa, işte onlar doğru yoldan çıkanların ta kendileridir.” [Nur,55]