مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ رِجَالٌ صَدَقُوا مَا عَاهَدُوا اللّٰهَ عَلَيْهِۚ فَمِنْهُمْ مَنْ قَضٰى نَحْبَهُ وَمِنْهُمْ مَنْ يَنْتَظِرُۘ وَمَا بَدَّلُوا تَبْد۪يلاًۙ “Müminlerden öyle erler vardır ki, Allah’a verdikleri sözü yerine getirdiler. Kimi canını verdi kimi de şehit olmayı bekliyor. Onlar verdikleri sözü asla değiştirmediler.” [Ahzab 23]
Suriye'deki Suriyeli ya da dünyanın her yerinden şehit olmaya koşan erler… Yetmiş yaşındaki erler ya da emzikli erler… Mücahitler, mücahideler… Bir söz uğruna canını feda eden erler… Peki, hangi söz ikna edebilir insanı canından olmaya? Ya da hangi söz teselli edebilir on evladını kefene bile saramadan toprağa vermiş bir anneyi? Hangi söz şehit babalarının boğazına düğümlenir de onları isyandan alıkoyar?
Onları canlarından vazgeçmeye iten, sabrı kuşandıran Allah (svt) ile yaptıkları karşılıklı sözleşmedir ve bu sözleşme Kur’an-ı Kerim’de bariz bir şekilde ilan edilmiştir. Kur’an-ı Kerim şüphesiz yeryüzünde doğruluğundan emin olunan tek kitaptır. Ve biz yine biliyoruz ki Allah (svt) söz verenlerin en sadığıdır.
اِنَّ اللّٰهَ اشْتَرٰى مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ اَنْفُسَهُمْ وَاَمْوَالَهُمْ بِاَنَّ لَهُمُ الْجَنَّةَۜ يُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ فَيَقْتتُلُونَ وَيُقْتَلُونَ وَعْداً عَلَيْهِ حَقاًّ فِي التَّوْرٰيةِ وَالْاِنْج۪يلِ وَالْقُرْاٰنِۜ وَمَنْ اَوْفٰى بِعَهْدِه۪ مِنَ اللّٰهِ فَاسْتَبْشِرُوا بِبَيْعِكُمُ الَّذ۪ي بَايَعْتُمْ بِه۪ۜ وَذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ “Şüphesiz Allah, Müminlerden canlarını ve mallarını, kendilerine vereceği cennet karşılığında satın almıştır. Artık, onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve ölürler. Allah, bunu Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da kesin olarak vadetmiştir. Kimdir sözünü Allah’tan daha iyi yerine getiren? O hâlde, yapmış olduğunuz bu alışverişten dolayı sevinin. İşte asıl bu büyük başarıdır.” (Tevbe 111) ayeti ile Allah (svt) sözlerini tutanlara cenneti vereceği sözünü veriyor. Peki, Müslümanların Allah’a verdikleri söz nedir?
Suriye'de savaşan Mücahitlerin Allah’a (svt) verdikleri söz Kur’an ve hadislerde vaat edilen Allah’ın (svt) hükmünü yeryüzüne tekrar hâkim kılma sözüdür. Bu söz sadece Ümmetin bir arzusu veya ümmetin kalkınması için bulunmuş bir çözüm değil aynı zamanda Allah’ın (svt) emridir. Bunun delillerini “…Artık onların aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet ve sana Hak’tan gelenden ayrılıp da onların hevâlarına uyma.” (Maide 48) ya da “Ey iman edenler! Allah'a itaat edin; peygambere ve sizden olan ulü'l-emre (emir sâhibi idarecilerinize) de itaat edin!...” (Nisa 59) ve “…Şu hâlde, siz de insanlardan korkmayın, benden korkun ve ayetlerimi az bir karşılığa değişmeyin. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir.” (Maide 44) ayetlerinde buluyoruz. Bu farziyet hadislerde ise مَنْ خَلَعَ يَدًا مِنْ طَاعَةٍ لَقِيَ اللَّهَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ لا حُجَّةَ لَهُ وَمَنْ مَاتَ وَلَيْسَ فِي ععُنُقِهِ بَيْعَةٌ مَاتَ مِيتَةً جَاهِلِيَّةً “Kim Allah'a itaatten elini çekerse, Kıyamet gününde lehine hiçbir delil bulunmaksızın Allah-u Teâlâ’yla karşılaşacaktır. Kim de boynunda Halife’ye biat olmadan ölürse cahiliye ölümü ile ölür.” [Müslim K. İmara H. No: 1851] şeklinde karşımıza çıkıyor.
Bu asla inkâr edemeyeceğimiz farziyetin ehemmiyeti zihinlerde tam anlamıyla kavranmamış olsa gerek ki insanlara tekrar Allah’ın (svt) hükmünün yeryüzünde hâkim kılınabileceğinin mümkün olduğunu söylediğimizde aldığımız tepki “İslam Devleti, Peygamber döneminde yaşandı ve bitti. Tekrar yaşanması bir hayaldir, ütopyadır. “ oluyor. Öyleyse bu cevaba biz de bir hadis ve bir ayet ile cevap verelim.
تَكُونُ النُّبُوَّةُ فِيكُمْ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةٌ عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ مُلْكًا عَاضًّا فَيَكُونُ مَا شَاءءَ اللَّهُ أَنْ يَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ مُلْكًا جَبْرِيَّةً فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَاا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ “Allah’ın olmasını dilediği kadar aranızda Nübüvvet olacak, sonra kaldırmayı dilediğinde Allah onu kaldıracaktır. Sonra Nübüvvet Minhâcı üzere [Râşidî] Hilâfet olacaktır. Böylece Allah’ın olmasını dilediği kadar olacak, sonra kaldırmayı dilediğinde onu da kaldıracaktır. Sonra Isırıcı Meliklik olacaktır. Böylece Allah’ın olmasını dilediği kadar olacak, sonra kaldırmayı dilediğinde Allah onu da kaldıracaktır. Sonra Zorba Diktatörlük olacaktır. Böylece Allah’ın olmasını dilediği kadar olacak, sonra kaldırmayı dilediğinde onu da kaldıracaktır. Sonra (yeniden) Nübüvvet Minhâcı üzere [Râşidî] Hilâfet olacaktır.” [Ahmet b. Hanbel] وَعَدَ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مِنْكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الْاَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذ۪ينَ ممِنْ قَبْلِهِمْۖ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ د۪ينَهُمُ الَّذِي ارْتَضٰى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُمْ مِنْ بَعْدِ خَوْفِهِمْ اَمْناًۜ “Allah, sizlerden iman edip salih amel işleyenleri, kendilerinden öncekileri yeryüzünde Halife kıldığı gibi onları da yeryüzünde Halife kılacağını, onlar için seçtiği dinlerini (İslam’ı) yeryüzünde hâkim kılacağını, (geçirdikleri) bu korkularını güvene çevireceğini vaat etti...” [Nur 55]
Rabbin vaadi böyleyken dünyanın her yerindeki İslam düşmanları birleşse ne çıkar? Şüphesiz Allah’ın (svt) gücü kâfirlerin ellerindeki en tesirli silahlardan üstündür. Allah’tan (svt) vaadinin gerçekleşmesini çabuklaştırmasını, bizleri Kanlarını Cennete Akıtanların imanı kadar güçlü bir imanla şereflendirmesini ve O’nun yolunda ayaklarımızı sabit kılmasını diliyoruz. “Allah “Ol!” der, oluverir.”
Eylül Okur