IRKÇILIK PROPAGANDASI iNSANLAR İÇİN BİR TUZAKTIR
13 Temmuz 2024

IRKÇILIK PROPAGANDASI iNSANLAR İÇİN BİR TUZAKTIR

Irkçılık: "Farklı bir ırk veya etnik kökene sahip oldukları için diğer insanlara yönelik önyargı, ayrımcılık, kendi ırkını başkalarından üstün görme, kin gütme ve düşmanlık beslemek anlamlarına gelmektedir.” Irkçılık genel hatlarıyla incelendiğinde aynı ülkede yaşayan insanların, kendi kanını taşıyan, aynı dili konuşan ve aynı soydan gelenlerin başka soylardan gelenleri aşağılaması olarak algılanır.

Irkçılık anlayışı ilk insanın var olmasından itibaren başlamıştır. İlk kardeş kavgası Hz. Adem’in (as) oğulları Habil ile Kabil arasında meydana gelmiştir. Kabil Habil’e karşı duyduğu haset ve nefretten dolayı onu kendisinden farklı görmüş, öldürmüş ve sonrasında pişman olmuştur. Bu vaka kardeşlik bağlarının çok güçlü olduğunun varsayıldığı bir zamanda başlamıştır. Ve sonrasında “Asabiyet” anlayışının da ortaya çıktığı görülmektedir. Bu farklılaşmaya bağlı olarak o zamandan bugüne kadar ırkçı anlayışı yeryüzünde tüm şiddeti ile devam etmiştir.

Arapların “asabiyet” adını verdikleri, aynı soydan gelenlerin ve aynı kabileye mensup olanların bir arada hareket etmesini sağlayan dayanışma ve kabilecilik ruhu oldukça kuvvetli idi. “Ya Rasulullah! Asabiyet nedir?” diye sorulduğunda Allah Rasulü (sav) asabiyeti: “Zalim de olsa kendi kavmine arka çıkmandır.” şeklinde tanımlamış ve asabiyet, Ümmeti felâkete götürecek davranışlar arasında sayılmıştı. Irkçılık kadar geniş bir kavram olmamakla birlikte asabiyet, soy üstünlüğünü ve kabileciliği öngörüyordu.

Propaganda; tarafsız bilgi sağlamak yerine, en temelde kendi kitlesini etkileyecek bilgiyi sunduğu için asabiyet ve ırkçılık kavramları propagandalar ile daha yaygın hale geliyor. “Irkçılık ve asabiyetin” ortaya koymuş olduğu gerçek; olaylar ve mücadelelerinin istisnasız hepsinin insan haklarını ve onurunu zedelemek farklı ırkçı anlayışların sonuçlarıdır.

Örneğin, Türkiye'ye baktığımızda ülkemizdeki nüfusun %89,5’i Müslüman olmasına rağmen ırkçılık ve milliyetçilik yaygındır. Yakın bir zamanda Kayseri’nin Melikgazi ilçesine bağlı Danişment Gazi Mahallesi’ndeki bir pazar yerinde Suriye uyruklu bir kişinin yine Suriye uyruklu bir kız çocuğunu taciz etmesi bölge halkını öfkelendirmiş ve ırkçı olaylar ülkede canlanmıştı. Bu olaylar ile birlikte Suriyelilerin ülkeyi terk etmeleri için halk ayaklandı. Ve böylece Suriyeli muhacir kardeşlerimize yapılan saldırılar insanlarda yoğun bir kin ve nefret eğilimi oluşturdu. Bir çok şehirde Suriyelilere ait işyerlerine, evlerine ve toplu taşıma araçlarında sözlü saldırılar gerçekleşti. Bir dönemler Kürtlere yapılan muamele bugün muhacirlere yapılıyor. Oysaki halkı ayaklandırma eylemleri politik bir galeyandır. Bir Türk aynı taciz, tecavüz vakalarını her gün yapıyor ancak yandaş medya bunun üzerini örtüyor. Çünkü buradaki amaç halkı kışkırtmak, kardeşi kardeşle karşı karşıya getirmektir.

Her ne kadar kabul edilmese de bizler aynı akideye, aynı Kitab'a inanıyor ve aynı Rabb'e iman ediyoruz. Savaştan kaçıp gelmek onların tercihi değil, mecburiyetidir. Ben Müslümanım diyen herkesin Mümin kardeşine merhamet duyması da kulluk görevlerindendir. Rasulullah (sav): “Zalim olsun, mazlum olsun din kardeşine, yardım et! " buyurdu. Bir adam: "Yâ Rasulullah! Mazlum olduğunda ona yardım ederim, fakat zalim olduğunda nasıl yardım ederim?" dedi. Rasulullah : "Onu zulümden alıkoyarsın, işte bu da ona yardımdır." buyurdu. [Buhâri]

Bir insanı nesebi veya ırkından dolayı ötekileştirmek etik olarak da İslami olarak da doğru bir davranış değildir! Çünkü hiçbirimiz doğarken aciz varlıklar olmamız hasebiyle; dilimizi, ten rengimizi, fiziksel özelliğimizi hatta ailelerimizi dahi seçemiyoruz. Bundan dolayı zulme maruz kalmış her insana Allah’ın (svt) bize merhamet ettiği gibi bizimde merhamet etmemiz gerekmektedir. Merhamet duygusu yapılan çirkin fillileri ve işlenen suçları kabul ettiğimiz anlamına gelmez. Onun hükmünü ancak Allah (svt) verebilir.

Lâik sistem, ceza hukukunda caydırıcı ve adaletli hüküm vermediğinden insanlar suç işlemekte sınır tanımıyor. 1400 sene önce insanları uyaran ayet-i kerimeler insanların düşeceği hataları yapılan ayrımcılık neticesinde insanın durumunu bizlere bildirmektedir. Allah Subhanehu ve Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Siz öyle kimselersiniz ki bütün bunlardan sonra hâlâ birbirinizi öldürüyor, içinizden bir kısmını yurtlarından çıkarıyor, onlara karşı kötülük yapmada ve düşmanlık etmede birbirinizi destekliyorsunuz. Düşman elinde size esir olarak geldiklerinde ise fidye verip onları kurtarmaya kalkıyorsunuz. Halbuki onları yurtlarından çıkarmak size baştan haram kılınmıştı. Yoksa siz kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Sizden öyle davrananların cezası dünya hayatında ancak rezillik; kıyamet gününde ise en şiddetli azaba uğratılmaktır. Allah yaptıklarınızdan asla habersiz değildir.” [Bakara 85]

Rabbimizin buyruğu böyle iken bizlere kalmayacak bir dünya için dünyada kalma savaşına girmek çok anlamsız.

Cübeyr Bin Mut’im’den (ra) nakledildiğine göre, Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Irkçılığa çağıran bizden değildir. Irkçılık davası uğruna savaşan bizden değildir. Irkçılık davası uğruna ölen bizden değildir.” [Ebû Dâvûd]

Irkçılık propagandası insanlar için bir tuzaktır. Kapitalist batıl bir sistemde beyinler işgal edilmeden ülkeler işgal edilemez. İşgali bitirmek istiyorsak önce beyinleri batıl fikirlerden temizlemeliyiz. Nitekim İslâm birliğe ve kardeşliğe teşvik etmektedir.

"Öfkenize kapılmayınız, birbirinize sırtınızı dönmeyiniz. Ey Allah’ın kulları! Kardeşler olunuz." [Müslim]

Sadiye GÜNEŞ