Şüphesiz insanlık için en muteber din İslam, Kulluk edilecek en yüce varlık Allah-u Teâlâ, Müminlere hayat bahşeden ilkelerin yegâne rehberi de Hz. Muhammed’dir (sav).
Bu anlamda kul olması hasebiyle insanoğlunun üzerine bir takım sorumluluklar yüklendiği gibi bir takım emanetlerin sorumluluğu da üzerlerine yüklenmektedir. Kimi ailesi, kimi eşi, kimi işi, kimisi de kendini adamış olduğu davası konusunda farklı sorumluluklar yüklenip farklı emanetlerin sorumluluğu altına girmektedir.
Fakat her zorluğun ardından mutlaka bir güzellik yaratan Rabbimiz kullarına yüklediği sorumluluklar ve verdiği emanetler noktasında da çokça merhametli ve çokça bağışlayıcıdır. Övülmeye sebep bütün mükemmellikler kuşkusuz O’nundur. (Fatır 15)
Böylesi bir yaratıcıya hakkıyla kulluk etmek, hakkıyla iman edebilmek biz Müminler üzerine düşen birinci ve büyük bir farziyet, emanettir. Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
﴿يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ حَقَّ تُقَاتِه۪ وَلَا تَمُوتُنَّ اِلَّا وَاَنْتُمْ مُسْلِمُونَ﴾
“Ey iman edenler! Allah’tan (lafla ve işine geldiği kadarıyla değil) hakkıyla korkup (Kur’an’ın hükümlerine, Resulullah’ın sünnetine ve hayat sistemine tamamen karşı gelmekten ve aykırı hareket etmekten sakının) ve siz (böylece İslamca düşünüp yaşamak suretiyle) ancak Müslüman olarak ölmeye (bakın).” [Al-i İmran 102]
Biz Müminlerin üzerine düşen sorumluluklar, bize emanet edilenler bu kadarla sınırlı değil.
Yeryüzü biz Müminlere emanettir, şimdilerde yaşanacak gibi olmasa da...
İslam biz Müminlere emanettir, bugünlerde ikame edilmese de...
Kur’an biz Müminlere emanettir, bugün içindeki hakikatleri öğrenmeye çaba gösterilmese de...
Hunharca işkenceye uğrayan, aç susuz bırakılan, ibadet etmesine dahi izin verilmeyen Müslüman bize, kardeşlerine emanettir, şimdilerde hiç yokmuş gibi davranılsa da...
Sahipsiz kalmış emanetlerimizdir bunların hepsi...
Ve bu dava emanettir, her ne kadar bugün öksüz bırakılmışsa da…
Nitekim bizler Rabbimizin en hayırlı olarak sıfatlandırdığı Ümmet, kâinatın efendisi son Peygamberin (sav) izinden gidenleriz. İslam sancağını dalgalandıracak olan şahsiyetler biziz. Bunun için “Amenna ve Saddakna” (İşittik ve itaat ettik) dedikten sonra üzerimize binen sorumlulukların farkına varmalı, nefislerimizde olanları Allah’ın (svt) dedikleriyle değiştirmeli ve üzerimize yığılmış ölü toprağını atmalıyız üzerimizden...
Soran, sorgulayan, istişare eden ama her halükârda sadece hakkı arayan, hakkın hatırını her şeyden çok önemseyen kimseler olmalıyız. Bunu yaparsak Rabbimiz ufkumuzu açacak, basiretimizi artıracaktır. Müminlere karşı merhameti asla terk etmez, niyetimizi iyi tutarsak Allah (svt) gönüllerimize inşirah verecektir. Unutmamalıyız ki biz bir adım atmıyorsak hiç kimseden bir adım atmasını beklemeye hakkımız yoktur.
Gelin bu adımı atma yolunda öncülerden olalım. Bize emanet edilenlerin farkına varıp gereğini yerine getirelim. Toplumu bulunmuş olduğu girdaptan kurtaracak olan o nasiplilerden olalım.
Ayağımıza takılacak, karşımıza çıkacak bir sürü engele karşı Allah’ın (svt) yardımı muhakkak bizimle olacaktır. Yardımcısı Allah olandan daha güçlü kim vardır?
﴿قَاتِلُوهُمْ يُعَذِّبْهُمُ اللّٰهُ بِاَيْد۪يكُمْ وَيُخْزِهِمْ وَيَنْصُرْكُمْ عَلَيْهِمْ وَيَشْفِ صُدُورَ قَوْمٍ مُؤْمِن۪ينَۙ﴾
“Onlarla savaşın ki, Allah onları sizin elinizle cezalandırsın, onları rezil rüsva etsin, sizi onlara karşı başarılı kılsın, inananların yüreklerine su serpsin.” [Tevbe 14]