Kadın; anne, eş, kız kardeş olarak hayatta var olan… Kadın; hak ettiği değere yalnızca İslam ile ulaşan… Kadın; hayatın her alanında korunmaya muhtaç olan değerli varlık…
Geçmişten günümüze her toplumun, dinin ya da ideolojinin kadına farklı bir bakışı olmuştur. Bu konuda öncelikle yahudilere bakalım. Onlar Havva Annemiz hakkında kendilerince efsaneler üretmiş, Havva Annemizin her türlü acı ve şiddetin kaynağı olduğunu söyleyerek büyük bir cürüm işlemişlerdir. Bunun yanı sıra yine yahudilikte kadının hiçbir değeri olmadığı gibi her sabahki dualarında şu ifade geçmektedir: “Ezeli ilahımız, beni kadın yaratmadığın için sana teşekkür ederim.” Bu iğrenç yahudi efsanesi giderek tüm yahudi ve hristiyan toplumlarında büyük bir yaygınlık kazanmıştır.
Kadını aşağılama geleneğinin hristiyanlıkta daha da güçlendiğini görüyoruz. Zira hristiyanlara göre kadın, haram meyveyi Âdem Aleyhisselam’a yedirerek Onun cennetten kovulmasına ve böylece insan neslinin günahkâr olmasına neden olmuştur. Yani onların inancına göre “Kadın, kadın olmasından ötürü utanmalıdır.” Tarihte bu ve benzeri birçok toplumda kadın, günah keçisi sayılmış, sosyal açıdan hiçbir hakka sahip olmamış ve aşağılık bir varlık olarak görülmüştür.
Cahiliye dönemi Arap toplumunda da kadın bazen yüz kızartıcı bir varlık bazen de alınıp satılan bir nesne idi. Öyle ki kadın olmak utanç verici bir durumdu. Bu yüzden kız çocukları diri diri toprağa gömülürdü. Kadının miras hakkı yoktu. Kısacası kadının toplumda yeri yoktu. Dileyen dilediği kadın ile mehiri olmadan evlenebilirdi. Erkeğin üzerine ceketini atması kadına sahip olduğu anlamına gelirdi. Hatta yiyeceklerin bazısı erkeklere ait olup kadınlara yasak edilirdi. İşte cahiliye devrinde kadına yapılan muamelelerin bazıları bu şekildeydi.
Cahiliyenin karanlıklarından sonra sonunda İslam geldi ve bütün bu adetlerin çirkin ve insanlık dışı olduğunu ilan etti. Kadın böylece hak ettiği değere ulaşmış oldu. İslam’ın gelişiyle kadın sosyal haklara sahip olmakla birlikte kız çocuğu olarak cennetin kapısı, evlenerek erkeği tamamlayan bir bütün olmuştur. Anne olarak ayağının altına cennet serilmiş, kadın olma vasfı ile başında ayet taşımaya layık bir varlık olarak görülmüştür.
İslam’ın yönetimi yani Hilafetin ilga edilmesinden sonra cumhuriyetin kurulmasıyla beraber üzerimize laik kapitalist ideoloji tatbik edilmeye başlandı. Bu ideoloji her ne kadar kadının özgür oluğunu söyleyip kadına çeşitli haklar verdiğini iddia etse de bunun bir aldatmaca olduğu her geçen gün bir kez daha gün yüzüne çıkmaktadır. Kadına “özgürlük” adı altında çalışma hakkı verilerek kadın evinden uzaklaştırıldı. Kadın böylece asli görevi olan annelik ve eş olma pozisyonundan uzaklaştırıldı. Kadını evinden çıkartıp çalışma hayatına daha çok sokarak tehlikelere, felaketlere karşı adeta altın tepsiyle sundular.
“Çağdaş kadın” aldatmacasıyla kadının sömürülmesi ciddi boyutlara ulaştı. Sanayi Devrimi ile ucuz iş gücüne duyulan ihtiyacı karşılamak için kadınlar, bugün de bir reklam aracı olarak kullanılmaktadır. Kadın fiziki güzelliğini sağlamak için kendisine sunulan kozmetikleri tüketirken başkalarının da tüketmesi için her türlü reklamda bir nesne olarak cinsel kimliği ile kullanılıyor.
Sınırsız tüketimi reklam ile gerçekleştiren kapitalizme göre kadın reklamcıların sömürü unsurudur. Kadın; bilgisi, görgüsü ve ahlakıyla değil kendi güzelliğini pazarlayabildiği oranda değer kazanır. Böylece “özgürlüğü ve kendi kimliğini bulma” adına onurlu ve şerefli konumunu bırakarak kapitalizmin kurbanı olur. Kocasına kadınlık yaparak rızkı ayağına gelen kadının “işçi olacağım, çalışacağım “diyerek evindeki sultanlıktan mahrum edilerek sistemin kölesi haline gelmesi ne acıdır. Kapitalizm erkeğe verilen hakların kadına da verilmesi gerektiğini savunsa da bu şekilde bir eşitlik kadın ve erkeğin fıtratına aykırıdır. Olması gereken eşitlik anlayışına örnek vermek gerekirse; kadına da, erkeğe de aynı ağırlıktaki ellişer kilo yükleri yükleyelim. Bu kas yapısı az, erkeğe oranla güçsüz olan kadına eşit yükü yüklemek zulüm olur. Adalete örnek verecek olursak; kadına kaldırabileceği yirmi kilo, erkeğe de elli kilo yüklemek gerekir. İşte İslam’ın tesis ettiği adalet bu şekildedir. Eşitlik ve adaletin nasıl tesis edileceğini bilmeyen sistemden kadına hak ettiği değeri vermesi beklenemez. Bilmedikleri bir şey var ki o da kadın ve erkek birbirlerinin eşiti değil karşılıklı üstün olan ve olmayan yönleriyle hayatın bütününde birbirini tamamlayan bir yapbozun iki parçasıdır.
Allah Subhanehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:
﴿يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمُ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالاً كَث۪يراً وَنِسَٓاءًۚ﴾
“Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan, ikisinden birçok erkek ve kadın üretip yayan rabbinize itaatsizlikten sakının.” [Nisa 1]
İslam’ın kadın için tesis ettiği konum, onun fıtratına, yaratılışına uygun olan konumdur. Ona tam bir güvenlik veren ve onu küçük düşürücü durumlara karşı koruyandır. İslam kadın erkek eşitliğini değil, aralarında adaletli olmayı emreder. Çünkü eşitlik adalet değildir.
İslam’ın ve diğer ideolojilerin kadına bakışını gördükten sonra sormak gerekir? Hakikaten hangi ideoloji kadına değer veriyor? Eşitlik, özgürlük, bağımsızlık söylemlerinin bayraklaştırıldığı günümüzde kadının aşağılanması ve sömürülmesi bitmiş mi? Bitmemişse hâlâ bu kapitalist sistemden insanlar nasıl razı gelebiliyor? Bilmeliyiz ki ancak İslam ile yönetildiğimiz takdirde kadınlara hak ettikleri değerler verilir. İslam’ın kadına verdiği değeri hiçbir ideoloji veremez. Yüce Allah Azze ve Celle öğüt ve yol gösterici olarak indirdiği Kur’an’da şöyle buyuruyor:
﴿اَفَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَۜ وَمَنْ اَحْسَنُ مِنَ اللّٰهِ حُكْماً لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ۟﴾
“Yoksa Câhiliye devrinin hükmünü mü istiyorlar? Gerçeği kesin olarak bilip kabul eden kimseler için Allah’tan daha güzel hüküm sahibi kim olabilir?” [Maide 50]
Sadiye Güneş