Hilafet, İnsanlık Onurunu Korumak İçin Gerekli Tüm Kaynaklara Sahiptir
23 Temmuz 2024

Hilafet, İnsanlık Onurunu Korumak İçin Gerekli Tüm Kaynaklara Sahiptir

"İsrail" saldırıları yoğun bir şekilde devam ederken bu saldırılar sonucunda hayatını kaybedenlerin sayısı 35.000’i geçmiş olup bunların yarısından fazlası kadınlar ve çocuklardır.

78 bin yaralı, 10 binden fazla da kayıp var. 360 bin ev hasar gördü... Saldırılar sebebiyle iki milyon insan Gazze içerisinde göçe zorlanmış, bir milyondan fazla insan da çaresizlikten Birleşmiş Milletler'e sığınmış durumda. Bölgede hiçbir kamu hizmeti yok. Su, elektrik, internet erişimi imkânsız hale gelmiştir. Ve bölgedeki saldırılar artarak devam ediyor…

Sürecin başındaki ilk günlerden bugüne dek -tabi bildiğimiz kadarı ile- gelinen durum bu. Durumunu bilmediğimiz, akıbeti bize ulaşmayan başka beldelerimiz de var. Doğu Türkistan gibi.

Başta ABD ve Rusya olmak üzere, Çin ve Batı Avrupa ülkeleri gibi insanlık düşmanı, vahşi terörist devletler kendi menfaatleri dışında hiçbir şeyi önemsemiyor ve dünyanın düzenini bozacak pek çok iş yapıyorlar. Örneğin Barent Denizi üzerinde nükleer roket testleri gerçekleştiriyor. Bu testler sınırsız menzile sahip deneysel nükleer enerjili seyir füzeleri. Patlamanın gücü ile hızla yayılan radyasyon hastalığı ve iklim kirliliği söz konusu.

Aynı zamanda İslam beldelerimizde, denizlerimizde konuşlandırılan uçak gemileri veya nükleer denizaltılar, Müslüman kardeşlerimizi vurmak için havaalanı gibi kullanılan ABD üsleri, zalim sömürgeci ABD’ye üs açma yetkisi veren hain yöneticiler ve rejimler olmasaydı, en azından bugün mevcut hava sahası açılmamış olsaydı, zalimler diledikleri gibi kardeşlerimizin üzerine her türlü silahlarını ateşleyebilirler miydi? Savaş suçlularına bu serbest geçişi sağlayanlar en az onlar kadar suçludur. Orduları seferber etme konusuna değinmiyorum bile.

Görüldüğü gibi beldelerimizdeki yönetimlerde, sömürgeci vahşi kapitalizmin menfaati, ekonomisi ve askeri faaliyetleri tüm İslami ve insani değerlerin üzerinde tutuluyor. Hainlerle yapılan anlaşmalar her ne kadar gizli tutulmak istenmiş olsa da Gazze süreci tüm maskeleri düşürdü.

Haberlerde ABD’li bir polis ve siyahi bir kadın arasında geçen insanlık dışı bir olaya şahit oldum. Maktul kadın, evine izinsiz gelmesinden korktuğu birini şikâyet etmek üzere polisi arıyor. İki polis memuru kadının yanına gelerek konuşmaya başlıyor. O an ocağın üzerinde tencerenin kaynadığını gören memurlardan biri, kadına ‘’Biz buradayken yangın çıkmasını istemiyoruz’’, diyor. Kadın da ocağın altını söndürmek için ocağa doğru yürüyor. ‘’Seni İsa adına onaylamıyorum’’, diyor. Memur öfkeyle tepki verip silahını çekiyor. Kadın o an korkudan başını öne eğip özür diliyor, buna rağmen memur kadına üç el ateş ediyor.Bahanesi ise, kadının yüzüne kaynar su atmasından korkması…

Kapitalist devletin polisi dahi masum bir insanın canına bu kadar kolay kast edebiliyorken kapitalizmin hâkim olduğu bir dünyada insanın canı, malı, onuru korunabilir mi hiç? Korunmadığı, korunamadığı her yönü ile apaçık ortada.

Nasıl ki bir insanın erdeminin, haysiyetinin toplum içinde korunması gerekirse tüm insanlığın canı, malı, haysiyeti de böyle korunmalıdır. Hilafetin, insanlığın haysiyetini koruma konusundaki rolü, adaletin teminatı olmasından kaynaklanıyor. Hilafet, insanlık için hayati bir rol oynamaktadır. Özellikle günümüzde İslam beldelerinde yaşanan iç savaşlar, terör saldırıları, ekonomik ve siyasi istikrarsızlık, adalet arayışını ve Hilafetin yeniden kurulma eğilimini artırmıştır.

Hilafet, Müslümanları ve İslam Devletinin emanı altında yaşayan insanları tüm dış saldırılardan koruyacak ve iç adaleti sağlayacak, Kuran’ı Kerim’i ve Sünneti esas alacak güçlü bir liderlik olacaktır. Maddi ve manevi her türlü kötülükten koruyacak kalkan olacaktır.

تَكُونُ النُّبُوَّةُ فِيكُمْ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ خِلاَفَةٌ عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ مُلْكًا عَاضًّا فَيَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ يَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ مُلْكًا جَبْرِيَّةً فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ خِلاَفَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ

“Allah’ın bulunmasını dilediği müddet, içinizde Nübüvvet olacaktır. Onu kaldırmayı dilediğinde onu kaldırır. Sonra Nübüvvet Metodu üzere Hilâfet olacaktır. Allah’ın dilediği kadar kalacak, dilediğinde onu da kaldıracaktır. Sonra ısırıcı (zalim) yöneticiler olacaktır. Allah’ın bulunmasını dilediği kadar kalacak, kaldırmayı dilediğinde onu da kaldıracaktır. Sonra zorba yöneticiler olacaktır. Allah’ın bulunmasını dilediği kadar kalacak, kaldırmayı dilediğinde onu da kaldıracaktır. Sonra Nübüvvet Metodu üzere Hilâfet olacaktır.” [Ahmed ibni Hanbel, Müs. Kufiyyin, 17680]