HAYAT VEREN ÇAĞRI
06 Ekim 2021

HAYAT VEREN ÇAĞRI

Hayat ve ölüm birbirinin zıddı iki durumdur. Dünya hayatı doğumla başlar, ölümle sonlanır. İnsanın hayatta olması canlı olmasının, ölmesi ise biyolojik olarak canlı olmamasının göstergesidir. Bilimsel açıdan durum böyledir. Peki, insan hem hayatta hem de ölü yani yaşayan ölü olabilir mi? Evet, olabilir.

Keza Allah Subhanehu ve Teâlâ ayetinde اِنَّكَ لَا تُسْمِــعُ الْمَوْتٰى وَلَا تُسْمِــعُ الصُّمَّ الدُّعَٓاءَ اِذَا وَلَّوْا مُدْبِرٖينَ “Sen ölülere işittiremezsin. Arkalarını dönüp kaçınca sağırlara daveti duyuramazsın.” buyurarak her ne kadar yaşasalar da hakkı işitmeyenleri ölü olarak nitelendirmektedir. (Neml, 80) “Ölüler” diyerek vahye kapalı olup kalpleri taş kesilmiş, Allah Subhanehu ve Teâlâ’nın emir ve yasaklarına karşı duyarsız ve ilgisiz kalan kimseler kastedilmektedir.

Kalbi hastalanıp ölen ve kendisini de mânen ölü durumuna sürükleyen insanı, diriltip canlandıracak olan şey, Allah (svt) ve Rasûlü’nün (sav) davet ettiği Tevhid ve onun hayata yansımasıdır.

Zira Allah Subhanehu ve Teâlâ başka ayetinde buyurmaktadır ki: يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اسْتَجٖيبُوا لِلّٰهِ وَلِلرَّسُولِ اِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيٖيكُمْۚ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهٖ وَاَنَّـهُٓ اِلَيْهِ تُحْشَرُونَ “ Ey iman edenler! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Rasûlüne uyun. Ve bilin ki, Allah kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka O’nun huzurunda toplanacaksınız.” Allah (svt) ve Rasûlü’nün (sav) emir ve yasakları doğrultusunda yaşamayan, Kur’an ve Sünnetin temel esası olan Tevhidden uzak duran kişi; yaşayan ölüdür, canlı cenazedir.

Ahmed ibn Ataillâh el-İskenderî de şöyle demiştir: “Vallahi, hayatın seni annenin doğurduğu zamandan başlamaz. Tam tersine, Allah Teâlâ’yı tanıyıp bildiğin zamandan başlar.” (Tâcu’l-Arûs el-Hâvî li Tehzîbi’n-Nufûs, s.25) Allah Teâlâ’yı tanıyıp bilmek de Allah (svt) ve Rasûlü’nün (sav) davet ettiği şeylere icabet etmekle olur.

Hayat, Kur’an ve Sünneti yaşantımızın her alanına uyguladığımız, salih amellerle dolu bir hayattır. Yoksa ölü gibi, ot gibi yaşadığımız bir hayat olur. Allah Subhanehu ve Teâlâ’nın bizlere gönderdiği İslâm dini eksiksiz bir hayat sistemidir. Sırf vicdanlarda tutulan bir inanç sistemi değildir ya da sadece bireysel hayatımızda, bireysel ibadetlerimizi yaptığımız bir din de değildir. İslâm hükümlerinin uygulanmadığı sosyal hayat, eğitim hayatı, yönetim ve yargı hayatı ölü bir hayattır. Seküler yaşanılan bir hayat, Allah’ın (svt) razı olduğu bir hayat değildir. Eğer Allah’a (svt) gereği gibi kulluk yapmak istiyorsak O’nun (svt) bizden istediği şekilde yaşamamız ve vahyi hayatımızın her alanına hâkim kılmamız gerekir.

Ümmetin manzarasına baktığımızda; izzetten mahrum, her türlü sömürü ve zulme muhatap, üzerlerine ölü toprağı serpilmiş, varlığı ve yokluğu belli olmayan bir fotoğrafla karşılaşıyoruz. Ümmet bu duruma ne zaman ve nasıl düştü bir düşünelim… Bizlere hayat verecek olan şeye icabet etmeyi bırakıp kâfirlerin çağırdığı şeye icabet ettiğimiz zaman başlamadı mı? Kalkanımızı (Halifemizi) kaybettiğimiz, laiklikle, demokrasiyle yönetilmeyi kabul ettiğimiz, Ümmeti parçalayan milliyetçiliği benimsediğimiz ve aramıza suni sınırlar çizdiğimiz zaman başlamadı mı? Rabbimiz (svt) وَلَا تَرْكَـنُٓوا اِلَى الَّذٖينَ ظَلَمُوا فَتَمَسَّكُمُ النَّارُۙ وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مِنْ اَوْلِيَٓاءَ ثُمَّ لَا تُنْصَرُونَ “Zulmedenlere meyletmeyin, yoksa size de ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka veliniz yoktur, sonra yardım da görmezsiniz” dediği halde O’na (svt) muhalefet edip zalimlere meylettiğimiz zaman O’nun (svt) tarafından yardımsız bırakılmadık mı? [Hûd,113]

Bireysel, sosyal ve siyasal hayattaki tüm problemlerin kaynağında vahiyden uzak inanç ve yaşayışın olduğunu görmek zorundayız. Allah Subhanehu ve Teâlâ’nın diriltici emirlerinden biri şöyledir: يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُٓوا اٰمِنُوا “Ey iman edenler iman edin…”(Nisa,136) Yani nasıl iman edilmesi gerekiyorsa öyle iman edin. Sadece sözde değil; özde de, davranışta da teslimiyet gösterin. İmanlarınızı itaatle ispat edin. İşte bu itaatimizin bireysel, sosyal ve siyasi hayatımıza yansıması gerekir ki yeniden can bulalım.

Müslümanlar geçmişte İslâm Devleti ile Allah (svt) ve Rasûlü’nün (sav) davetine icabet ettikleri, itaat ettikleri kadar izzetli ve şerefli bir hayat yaşamışlardır. İmanları ve İslami hayat sistemleri sayesinde güç kazanmış, kâfirlerin her zaman korkulu rüyası olmuş, insanları kula kulluktan Allah’a (svt) kulluğa çağırmış, tağutları ayaklar altına almış ve insanlara onurlu bir hayat yaşatmışlardır. Tekrar o izzetli günlere dönmek istiyorsak hayatlarımızı vahiy ile sulayıp dirilmemiz gerekmektedir. İslâmi hayatı yeniden başlatacak ve Allah’ın (svt) hükümlerini hayatın her alanında noksansız bir şekilde tatbik edecek olan ise Râşidi Hilafet olacaktır. Hayat veren çağrıya icabet edenlerden olmak duasıyla…