Bir zamanlar bu ülkede gençler ikiye ayrılmıştı sağcılar ve solcular olarak. Okullar, mahalleler, kahvehaneler ideolojilerine göre anılır olmuştu. Çatışmalar, darbeler idamlar derken öyle bir dönem geldi ki insanlar ideolojinin “İ”sini bile duymaktan korkar oldular. Kitap okumaz, düşüncesini söylemez hatta düşünmez hale gelindi. Böylece ortalıkta “sel gençlik” diye tabir edilen bir nesil türetilmiş oldu. Şimdilerde ise ne olduğu belli olmayan, ortaya karışık bir nesil yetiştirilmek isteniyor. Yedikleri karışık, içtikleri karışık, giydikleri karışık, cinsiyetleri karışık, duyguları karışık ve tabi en önemlisi zihniyetleri karışık. Biraz İslam, biraz milliyetçilik, biraz kemalizm, biraz laiklik. Böylece allak bullak olmuş, ne düşüneceğini, nasıl düşüneceğini bilmeyen ve bundan dolayı da bunalıma giren bir gençlik portresi meydana geldi. Bu kimlik bunalımından kurtulmanın tek yolu insanın fikirlerini sağlam bir temel ve sahih bir akideden almasıdır. Bu sahih akide ise ancak İslam akidesidir. Fikrin sahih olması yeterli mi peki? Değil elbette. Bir de üstüne davranışlarını da bu akideye ve fikre göre inşa ederse işte o zaman bu karışık zihniyetten kurtulunur ve seçkin şahsiyete ulaşılır. İşte duyguları temiz, zihniyeti saf ve duru, şahsiyeti seçkin bir gençlik… Ve işte gelecek ancak böylesi bir gençlikle şekillenecektir.