Kıskançlık kavramının toplumumuzda çoktan kaybolmuş olması ne acı. Kocalar eşlerini kıskanmazlar, bu da kadınların diğer erkeklerle açıkça iletişim kurmalarının yolunu açar. Erkekler tesettürlü eşlerinin tamamen açık bir şekilde balkona çıkmasını önemsemez, bu ve benzeri konularda rahat (!) bir tavır takınır. Eşlerinin kendilerine kibirli muamelelerine göz yumar. Oysa Sahabe Efendilerimiz Allah'tan korkan eşlerini kıskanıyorlardı ve onları mümkün olan her şekilde pislikten koruyorlardı.
Zübeyr ile evli olan Ebu Bekir’in kızı Esma şöyle demiştir: "..Yine böyle bir gün, başımda hurma çekirdeği yüklü olarak evime gelirken (yolda) Rasulullah'a kavuştum. Yanında Ensar'dan birtakım kimseler vardı. Rasulullah beni çağırdı. Sonra beni arkasında terkisine almak için demesini durdurdu. Fakat ben erkeklerle beraber yolculuk etmekten utandım. Hem ben Zübeyr'i ve onun kıskançlığını hatırladım. Zübeyr insanların en kıskancı idi..."
Ebu Hureyre şöyle anlatmıştır: Resulullah (sav) bize şöyle anlattı: "Ben bir keresinde uyurken kendimi cennette gördüm. O sırada bir köşkün yanında abdest almakta olan bir kadın gördüm. Ona “Bu köşk kimindir?” diye sordum. Onlar “Bu Ömer b. el-Hattab'a aittir” dediler. Ömer'in kıskançlığını hatırladım da hemen yüzümü çevirdim."
Ancak kıskançlığın sadece karşı cinse karşı ortaya çıkmaması gerektiğini anlamalıyız çünkü bu sadece küçük bir kısımdır. En önemlisi Allah'ın kanunlarına karşı kıskançlığın içimizde kaynamasıdır. Ensar’dan Hazrec’in seyidi Sa’d ibn Ubâde: —Eğer ben, hanımımın yanında (yabancı) bir erkek görsem onu, kılıcımın geniş yüzü ile değil, keskin tarafı ile vurur öldürürüm, dedi O’nun bu sözü, Rasulullah’a ulaştı da Rasulullah (sav): “Sa’d ibn. Ubâde’nin bu gayret ve hamiyetinden (kıskançlığından) hayret mi ediyorsunuz? (Hayret etmeyin!) Vallahi ben, elbette Sa’d’dan daha kıskancım. Allah da benden daha kıskançtır. İşte Allah’ın bu gayretinden dolayıdır ki Allah, açık, kapalı bütün çirkin işleri haram kılmıştır."
İslam'a aykırı bir kültürün kolay kabulü için bu Ümmet kıskanmayı ne çabuk bıraktı. Artık çıplak bedenleri, küfürlü dili, özel hayatlarımızın sırlarını ifşa etmeyi, toplu taşımadaki sefahati, alkolün yayılmasını ve eşcinsel ilişkileri fark etmiyoruz. Herkesin seçme hakkına sahip olduğunu mu düşünüyoruz?! Allah şöyle buyururken: "Allah ve Rasûlü bir meselede kesin ve bağlayıcı bir hüküm verdiği zaman, Mümin erkek veya Mümin kadının, kendileriyle alakalı o meselede başka bir tercihte bulunma hakkı yoktur." [Ahzab 36]
Buradan hareketle hak ve özgürlüklere ilişkin her türlü düşüncenin Allah'ın dinine temelden aykırı olduğu açıkça anlaşılmalıdır. Allah'ın bize emanet ettiği, Müslümanlar ve davet taşıyıcı olarak yetiştirmek için verilen evlatlarımızı kıskanmaktan vazgeçtik. Telefonlarının başında oturan, İslam düşmanlarıyla iletişim kuran, sürekli Batı çizgi filmleri izleyen çocuklarımız nasıl olur da bizde kıskançlık duygusu uyandırmaz?! Selahaddin Eyyubi'nin, Halid bin Velid'in, Beşinci Mehmed'in fethettiği topraklarımızı neden kıskanmayı bıraktık? Şimdi bu toprakların sahibi kim? Nasıl huzur içinde uyuyabiliriz? Nasıl hala kıskançlıktan yanmadık?
Kıskanma bile kalmadıysa içimizde başka ne kaldı siz söyleyin!
Elina Mahmut