Senelerdir* “Artık iyi şeyler olsun”* diyerek yaşıyoruz. Zira uyandığımız her yeni gün, dünü aratacak olan istenmeyen pek çok şeyi beraberinde getiriyor. Haberleri izleyen çoğu insan eminim ki “Bu memlekette hiç mi güzel haber yok?” diye düşünüyor doğan her yeni günde. Hatta haberleri sırf “moralim bozulmasın” diyerek izlemeyen insanlar tanıyoruz. Vahşi cinayetler, dolandırıcılık, ahlaksız ilişkiler, şiddet, yolsuzluklar, hukuksuzluklar, zamlar gündemimizden düşmüyor. Moral olsun diye ana haberlerin arasına birkaç komik kedi-köpek videosu sıkıştırılıyor. Konya’da husumetli olduğu bir aileden 7 kişiyi katledip evi ateşe veren, Antalya’da üniversiteli 21 yaşındaki kıza cinsel saldırıda bulunup boğarak öldürdükten sonra 5 parçaya bölüp gömen canavar insanları haberlerde izliyoruz. Öyle ki bu tip cinayetlere alışır hâle geliyoruz. Bir taraftan artan hayat pahalılığı, ekonomideki kötü gidişat toplum olarak psikolojimizi olumsuz etkiliyor. Özellikle gençlerin geleceklerine karamsar baktıklarını görüyoruz. Eğitim sistemi bitik durumda. 6 Eylül’de okulların açılmasını bekleyen milyonlarca öğrenci var ama açılıp açılmama mevzusu belirsizliğini koruyor. Milli Eğitim Bakanı’nın değişmesiyle sanki eğitim sistemi de değişip düzelecekmiş yanılgısı var.
Diğer taraftan aşı karşıtları ile aşı yandaşları toplumda kutuplaşma meydana getiriyor. Bilim insanları arasında da ihtilaf var. Kimisinin yaptığı açıklamalar insanların bekâ içgüdüsünü tetikleyerek paniğe sürüklüyor ve kaç doz derlerse o kadar doz aşı olup ölümden kurtulacaklarını zannediyorlar. Aşı olmak istemeyenlere vebalı gözüyle bakılıyor, suçlanıyor, toplumdan tecrit edilmelerine yönelik yaptırımların gelmesi isteniliyor. Bunların yanı sıra Chp Bolu Belediye Başkanı Suriyeli mültecilere yönelik su faturalarına 10 kat zam yapacağını söyleyerek toplumda ırkçılığı yeniden alevlendiriyor. Türkçü kesimlerin milliyetçilik duyguları kabarıyor. Böylelikle insan ilişkileri davul gibi gerildikçe geriliyor.
Bunlara ilaveten korona virüs kısıtlamalarının bir kısmının kaldırılmasıyla yazın rahat bir nefes alacağımızı düşünürken bu sefer de orman yangınları musibetine uğruyoruz. Diğer ormanlık alanlarda da piknik yapmak, mangal yakmak yasaklanıyor. 28 Temmuz’da Antalya’nın Manavgat ilçesinde başlayan ve Türkiye’nin birçok şehrinde ortaya çıkan bu yangınlar ciğerlerimizi yakıyor. İnsanlar söndürme çabalarının yetersiz olduğu zamanlarda Rablerine el açıp yağmur duasında bulunuyorlar. Bu durumda bile iktidar ve muhalefet siyasi rant derdine düşebiliyor. Yangınların öncesinde Artvin’de, Rize’de ve son olarak da Van’da görülen sel baskınları halkta endişe yaratıyor. Bu olanlar bir ayet düşürüyor aklımıza:
ظَهَرَ الْفَسَادُ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ بِمَا كَسَبَتْ اَيْدِي النَّاسِ لِيُذٖيقَهُمْ بَعْضَ الَّذٖى عَمِلُوا لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ “İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu; böylece Allah -dönüş yapsınlar diye- işlediklerinin bir kısmını onlara tattırıyor.” [Rum 41] İnsan böyle felaketlerle karşılaştığı zaman ister inansın ister inanmasın fıtrat gereği Yaratıcısına sığınıyor, O’na (svt) yalvarıyor. Başka ayetlerinde Rabbimiz (svt):
قُلْ مَنْ يُنَجّٖيكُمْ مِنْ ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِ تَدْعُونَهُ تَضَرُّعاً وَخُفْيَةًۚ لَئِنْ اَنْجٰينَا مِنْ هٰذِهٖ لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِررٖينَ قُللِ اللّٰهُ يُنَجّٖيكُمْ مِنْهَا وَمِنْ كُلِّ كَرْبٍ ثُمَّ اَنْتُمْ تُشْرِكُونَ “De ki: Siz, boynunuzu bükerek ve içinizden ‘Eğer O bizi bu (sıkıntı)dan kurtarırsa kesinlikle şükredenlerden olacağız!’ diye Allah’a yalvardığınızda karanın ve denizin kapkara tehlikelerinden sizi koruyacak olan kimdir? De ki: (Yalnızca) Allah sizi bundan ve başka her türlü sıkıntıdan kurtarabilir ama siz halâ O’nun yanı sıra başka güçlere ilâhlık yakıştırıyorsunuz!” [En’am 63-64]
Evet, hâli pürmelâlimiz aşikârdır (acıklı durumumuz ortadadır). Bunun sebebini Allah (svt) başka güçlere ilahlık yakıştırmamız olarak belirtiyor. Allah’ın (svt) hayatımıza karışmasını istemeyen bu kapitalist sistemde; insanlar arası ilişkilerde, ekonomide, eğitimde, hukukta, yönetimde, yargıda kötü durumdayız. Bu kötü gidişattan bizleri yalnızca Allah (svt) kurtarabilir. Hayatımızın her alanına vahyi hâkim kıldığımızda, O’nun (svt) emir ve yasaklarına uyduğumuzda kendimize çeki düzen verebiliriz ve toplum olarak rahat bir nefes alabiliriz. Rabbimiz “Kısasta hayat vardır.” (Bakara, 179) diyor ama bu sistem 7 kişiyi katledene, bir kadını vahşice parçalayabilene sadece hapis cezası veriyor. Allah (svt) faizi haram kılıyor, O’na (svt) ve Rasûlüne (sav) savaş açmaktır diyor ama kapitalizmin faize dayalı ekonomik sistemi, Allah’a karşı kazanması mümkün olmayan bir savaşa girişebiliyor. Yine Allah (svt) “Aralarında Allah’ın indirdikleriyle hükmet” (Maide, 49) diyor ama batılıların kanunlarını alıp uygulayan bu laik sistemden razı olunuyor. Kapitalizmin adaletsiz yargı sisteminden şikâyet ediliyor fakat “Allah adil olanları sever.” (Maide, 42) ve “Allah için hakkı ayakta tutanlar ve adaletle şahitlik yapanlar olunuz. Bir kavme olan kininiz sizi adaletsizliğe sevk etmesin. Adaletli olun çünkü o, takvaya daha yakındır.” (Maide, diyen Rabbimizin hukuku beğenilmiyor. Allah’ın (svt) bizlere merhameti gereği gönderdiği İslâm’dan razı gelmeyip kapitalizme rıza göstererek başka güçlere ilahlık atfedersek Allah (svt) bizlere yardım eder mi? İçinde bulunduğumuz bu kötü hâlden bizleri kurtarır mı? O kadar muhtacız ki hayatımızın her alanında İslam’ın nuruna… Hz. Musa’nın (as) duasıyla yalvarıyoruz Allah’a (svt)… “Rabbim! Bana indireceğin her hayra muhtacım” Rabbimiz! Acınacak hâlimiz ortadadır. Bizlere göndereceğin her hayra muhtacız… İslami hayatı yeniden başlatacak olan Râşidi Hilâfete muhtacız...