GÜNÜMÜZ YÖNETİMİ VE FİRAVUN!
15 Ocak 2022

GÜNÜMÜZ YÖNETİMİ VE FİRAVUN!

Sistemler; insanlar gibidir. İkisi arasında pek bir fark yoktur. Her ikisinde de, iktisaplarını koruma, varlığını idame ettirme, hazinesindeki malı çoğaltma, kendisi için zararlı bulduklarını ortadan kaldırma gayreti mevcuttur.

İktidarını koruma adına, kendi toplumunda en ileri boyutta önlemi alan yönetimlerden bir tanesi, zalim firavun yönetimidir. Bildiğiniz üzere Mısır’da dine dayalı (teokratik) bir yönetim biçimi vardı. Kendine özgü bir yönetim nizamı oluşturan Mısır, Tanrı olarak kabul edilen firavunlar tarafından yönetiliyordu. Firavunların saltanatı, yaklaşık 3000 yıl sürdü ve bu süre zarfında 30 hükümdar sülalesi birbirini takip etti. Yönetim biçiminin isimleri zaman zaman değişmiş olsa da kişilerin adaletsizliği, zulmü ve baskısı hiçbir zaman değişmemiştir. Zira Firavun, yalnızca bir şahıs değildir..! Aksine bir ailedir, sülaledir, millettir, devlet ve zihniyettir. Zaman değiştikçe sadece isimleri değişir, ama firavun oluşları değişmez. Bugüne dönüp baktığımızda değişen tek şeyin, kapitalist bir yönetim biçimi ve ismi değişen firavunlar olduğunu da rahatlıkla söyleyebiliriz.

Bu kâinatta bu gibi bir yönetimden rahatsız olduğu halde sessiz kalan, hiçbir şey yapmayan, yaşamak için yaşayan bir kitle var ki; onu da şu şekilde ele alabiliriz. Zenginler; “lüks yaşıyorum, malımı kaybederim, böyle iyiyim.” diyerek zulme ve haksızlığa karşı ses çıkarmazlarken fakirler ise; “akşam eve ne götüreceğim, ya işimden olursam, akşam eve ekmek alabilecek miyim?”gibi dertlerin peşine düşmüş ve bu korkuları hasebiyle Allah’ın (svt) razı olmadığı bu kapitalist sistem ve firavunların yaptıklarına göz yummuşlardır.

Sonuç olarak zenginler malını kaybetme korkusundan, fakirler ise geçinme derdini düşünmekten yönetime başkaldırmayı aklından bile geçirememiştir. Durum her ne olursa olsun! Oysa başkaldırmamız, sorgulamamız ve muhasebe etmemiz gereken konular var. Kadın, erkek, genç, yaşlı farketmeksizin bir müslüman olarak itiraz edeceğimiz ilk konu, şüphesiz ki Allah’ın (svt) hükmünün yeryüzünden kaldırılması ve kapitalist sistem tarafından yönetiliyor olmamızdır. Tabii bir de hayata, kendi heva ve heveslerinin uygunluğuna göre hüküm çıkaran yöneticiler mevcut. Yaşanan hırsızlık vakaları, gasp, dolandırıcılık, taciz, tecavüz gibi suçlara karşılık hiçbir şey olmamış gibi devam etmelerine ve her gün artan suç verileri karşısında adaletin olmayışına karşılık; toplum için huzur, güven, can ve mal emniyeti hususunda başkaldırı kaçınılmazdır.

Bu başkaldırı için verilecek en güzel örnek Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’dir (sav). Tüm insanlığa karşı fikriyle savaş vermiş, kendisine yapılan eziyetler, işkenceler, haksızlıklar ve hakaretler, O’nu (sav) asla tebliğ vazifesinden geri bırakmamıştır. Öyle ki Müşrikler, amcası Ebû Tâlib vasıtasıyla Peygamberimiz Hz. Muhammed’e (sav) haber göndererek davasından vazgeçmesini istediler fakat, bunun üzerine Peygamber Efendimiz amcasına, bu husustaki azim ve gayretini ortaya koyan şu muhteşem cevabı verdi:

“Amca! Vallâhi Allâh’ın dînini tebliğden vazgeçmem için, güneşi sağ elime, ayıda sol elime koyacak olsalar, ben yine de bu dâvâdan vazgeçmem! “Ya yüce Allah, onu bütün cihâna yayar vazifem tamam olur, yahut da bu yolda ölür giderim!” Sonra da mübârek gözleri yaşardı ve ağladılar.”

Burada bir soruyu siz okuyucularımıza yöneltmek istiyorum. Maddi ve manevi olarak adaletten yoksun olduğumuz, her konuda zulme uğradığımız, fert veya toplum olarak yaşadığımız bunca sıkıntı neticesinde, çözüm ortaya koymadan, bir iki gün (halk tarafından) gündem de tutulup üçüncü gün herkesin unuttuğu sıkıntılarımız karşısında bir Müslümanın ne yapması gerekiyor? Burada bizlere düşen görev nedir? Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın deyip hâkimiyetin Allah’tan (svt) alınıp insanlara verildiği, kâfirlere söz hakkının tanındığı bir sistem de susmalı mı? Yoksa; kendisini ve neslini korumak için bir şeyler mi yapmalıyız? Peygamberimizin (sav) izinden gidip karşımıza çıkacak tüm dikenli yollara karşı malımız ve canımızla dinimiz için mi çalışmalıyız? İşte bu soruların muhattabı olan Müslüman, üzerine yüklenmiş olan sorumluluğu yerine getirmek zorundadır. Allah’ın (svt) bizler üzerine farz kıldığı (İyiliği emredip, kötülükten vazgeçirmek) hususunda tüm cehdimizle çalışmak ve adaletin hakkıyla tecelli edeceği İslam Devletini yeryüzüne hâkim kılmak için çalışmalıyız…

Unutmayın! Firavunların değişmesiyle zulüm, fesat, adaletsizlik asla son bulmayacaktır. Nizam hak olan İslam nizamı olmadıkça…

وَقُلِ اعْمَلُوا فَسَيَرَى اللّٰهُ عَمَلَكُمْ وَرَسُولُهُ وَالْمُؤْمِنُونَؕ وَسَتُرَدُّونَ اِلٰى عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَۚ

“Deki: “Çalışın, yapın. Yaptıklarınızı Allah’da, Resûlü’de, mü’minlerde göreceklerdir. Sonra gaybı da, görülen âlemi de bilen Allah’ın huzuruna döndürüleceksiniz. Oda size bütün yapmakta olduğunuz şeyleri haber verecektir.” [Tevbe 105]

Evindar GÜRGÜN