GÖZALTINDA ÇIPLAK ARAMA
22 Aralık 2020

GÖZALTINDA ÇIPLAK ARAMA

Kendini kadınların koruyucusu ve sığınağı olarak lanse eden, kadınları İstanbul sözleşmesi ve çıkardığı diğer pek çok kanun ve uygulamalarla özgür(!) bireyler haline getireceği taahhüdünde bulunan devlet ne yazık ki fiili hayatta bu vaatlerinin aksi adımlar atıyor. Devlet yetkilileri iftira olup olmadığına bile bakmaksızın kadınların beyanını esas alarak birçok koca, baba ve erkeği mağdur ederken kendi söz konusu olduğunda kadınların beyanını dikkate almadığı gibi görmezlikten gelerek durumun üzerini örtmeye çalışıyor.

Geçtiğimiz günlerde bu minvalde gelen haberler dehşet verici. Kadın mahkûmların ve yakınlarının çıplak aramaya maruz kaldıkları, jandarmaların, gardiyanların aralarında bulunduğu mekânlardan arama sonrası giysisiz halde geçmek zorunda kaldıklarını ifade ettikleri videolar sosyal medyaya düştü.

Dile getirilen mağduriyetleri gidermesi beklenen kesim ise sessiz kaldı. Hatta inanmadıklarını ifade edenler dahi oldu. Lakin bu meselede birden fazla kadının aynı mağduriyeti yaşaması ve olayı detaylarıyla dile getirmeleri tesadüf olamaz.

Ayrıca bin değil yalnızca bir kadın bile bu iddiaları yaşamış olsa bu durum; sözde hukuk devleti olan, kadın hakları diye bangır bangır bağıran STK’lara sahip, uluslararası sözleşmeleri imzalayıp yürürlüğe koyan, kadına yönelik muamelelerde iyileştirmeler yapacağını iddia eden bir devlete utanç olarak yeter.

Kadının hayatta yaşayabileceği her türlü kötü muameleyi bertaraf etme amacıyla kurulan vakıfların, kuruluşların veya düzenlenen yasaların hangi kadınları koruduğu merak konusu! Hür-mahkûm, evli-bekâr, çalışan-ev hanımı, tesettürlü-tesettürsüz, okumuş-okumamış...

Kadının maruz kaldığı zulümler konusunda aciz bir beşer tarafından çıkarılmış, yarım yamalak uygulanan kanunlarda problemi aramak yerine hep bir bahaneye sığınıp kadınları kendilerince kategorize ederek işin içinden sıyrılmaya çalışıyorlar. Oysaki olması gereken şartlar ve durumlar ne olursa olsun kadın-erkek fark etmeksizin insanın onurunun, kişilik haklarının korunmasıdır. Toplumun genel haline bakıldığı zaman görülür ki Allah’ın emaneti olan kadını ne bireysel manada, ne de devlet eliyle koruyabilecek temel bir fikir üzerine şekillenmiş kanunlar mevcut değil. Dolayısıyla insana yapılan bu gibi aşağılayıcı olayların gerçekleşmesi, göz ardı edilmesi, tepkisiz kalınması, gün geçtikçe daha kötü olayların zeminini hazırlaması gayet tabi bir hal alıyor.

İslam Devleti’nin yıkılışının ardından İslam beldelerinde de uygulanmaya konan fasit rejim kapitalizmin gelinen noktadaki serüvenine bakıldığında bu gibi olayların artarak devam edeceğini, bir adım dahi geriye gidilmeyip iyileşme gerçekleşmeyeceğini görebiliriz.

İnsan onurunu ayaklar altına alan bu uygulamanın bir an önce araştırılıp gereğinin yapılması, bu duruma son verilmesi insaf ve vicdan sahibi olmanın gereğidir.