GENÇLİK VE AHLAK ÜZERİNE
11 Haziran 2022

GENÇLİK VE AHLAK ÜZERİNE

Bugün Müslümanlar arasında gençlerin ahlakı konusunda sıklıkla konuşulması aslında bir dertlenmenin neticesindesidir. Bizlerin bunu dertlenmesinin asıl gayesi ise; Müminin hatırlaması ve pratikte uygulaması gereken bazı ahlaki ve manevi görevleri sade bir şekilde önce kendimiz hatırlamak sonra da başkalarına özellikle de toplumun gençlerine hatırlatabilmektir. Burada bahsettiğimiz özellikle batı kültürünün etkisi ile yozlaşan ahlaki ve manevi değerlerimizi hatırlamak, kurallar ve çözümleri üzerinde derinleşebilmektir.

Bilindiği üzere toplumumuzu derinden yaralayan özellikle de dinamik bir kesim olan gençliği kıskacı altına alan, ahlaki bir çöküntü söz konusu. Cumhuriyet rejimi ile birlikte ivme kazanan batılılaşma çalışmaları, insan fıtratına ters olan ideolojiler toplumun ahlaken çökmesine sebep olmuştur. Gençler arasında yoğunlukta olan bu dejenerasyon toplumun geleceği açısından son derece büyük bir tehlike oluşturmaktadır. İnsanların bir zamanlar konuşmaya dahi çekindikleri birçok konunun bugün toplumda çok rahat bir şekilde ifade edilmesi, hatta açıkça işleniyor olması ve bu konuda toplumda herhangi bir tepkinin meydana gelmemesi bu tehlikeyi daha da korkunç boyutlara taşımaktadır. TV programları ve dizilerinde, sosyal medya platformlarında, gazete ve dergilerde her türlü ahlaksızlık pervasızca sergilenmekte. Üstelik bu kadarıyla da yetinilmeyerek ahlaki değerlerden yoksun şahısların yaşamları bizlere imrenilecek tarza sunulmaktadır.

Ahlak, toplumsal yaşamın huzurlu ve mutlu bir atmosfer içerisinde seyir etmesine yardımcı olan önemli bir kavramdır. Evet, ahlak önemli bir kavramdır lakin ahlakı meydana getiren ve sürekliliğini sağlayan çok daha önemli bir unsur vardır ki o da kişinin alemlerin Rabbi olan Allah Azze ve Celle’ye sağlam bir imana ve hükümlerine karşı koşulsuz bir teslimiyete sahip olmasıdır. Böylesi imana ve teslimiyete sahip bireylerin yaşamlarında ahlak zaten kaçınılmaz bir netice olarak meydana gelecektir.

Bugün içerisinde bulunduğumuz toplum tehlike ve çirkinliklerle dolu. Ne yazık ki huzurumuz ve güvenliğimiz kalmadı. Gerçek anlamda bir huzur ve güvenliğin olduğu bir çevre istiyorsak öncelikle özümüz olan İslam’a döneceğiz. Onun hükümlerinin uygulandığı bir dünya için çalışacağız. Zira Allah’a (svt) inanan, O’ndan hakkıyla korkan bir toplum ve hükümlerinin uygulandığı düzen olmadığı sürece her karşılaştığımız insana oturup ahlakı ve ahlaklı olmanın faziletini anlatsak dahi bu bizi ahlakın hakim olduğu bir topluma ulaştırmayacaktır.

Modern asrın en büyük sorunlarından biri olan ahlaki çöküntüye baktığımızda bozuk kapitalist ideolojinin etkilerini görmezden gelmek yadsınamayan bir gerçektir. Bu bozuk ideolojik düzen insanların sorun ve ihtiyaçlarına cevap verecek nitelikte olmamakla birlikte, bu ahlaki çöküntünün önünü almaya muktedir kuvvette de değildir ki ahlaki çöküntüyü meydana getiren zaten bizatihi bu sistemin kendisidir. Toplumdaki suç oranlarının günden güne hızla artış göstermesi ve toplumun da buna bağışıklık gösterir nitelikte hissizleşmesi, bugün ciddi sorunlarla karşı karşıya olduğumuzu bizlere açıkça göstermektedir. Sistem kendi içerisinde birçok sorunu barındırırken bu sorunlara çözüm getirme noktasında elbette başarılı olamayacaktır.

Sınırların olmadığı, her şeyin mübah sayıldığı, güçlünün kazanıp zayıfın ezildiği bir sistemde hala etik değerlerden söz edilebilir mi? Sınırların olmadığı bir ideoloji de artık ahlaktan söz etmek mümkün değildir. Çünkü sınır yoksa sorumluluk kaygısı da yoktur. Bugün İslam nizamının yokluğunda insanların sokakta alenen zina eder hale geldiğini, toplumun iki kutuba ayrıldığını, ahlaksızlığı yerenlere inat ahlaksızlığı yaygınlaştırmak isteyenlerin de olduğunu, bu akıl almaz eylemlerin bu topraklara ait olmadığını derinden hissettiğimiz şu günlerde bizler Müslüman bireyler olarak “İnsan kendisinin başıboş mu bırakılacağını zanneder?”(Kıyamet 36) hitabının sorumlusu olduğumuz bilmemiz elzemdir. Hitaba kulak veren ve iddiası İslam olan Müslüman ise Allah’ın (svt) kişilerin fıtri özelliklerine ve ihtiyaçlarına uygun olarak koyduğu kurallara uygun davranarak sınırlarını koruması gerekir. Bu noktada mesuliyeti ve kaygısı helal ve haram olanı hayatının merkezine almak olmalıdır. Hayır olan davranışları hayatına dahil ederek haram ve çirkinlikten kaçınmalıdır.

Bizler bugün bu ahlaki enkazdan yalnızca sahih ideolojik bir düzenle sağ ve güçlü çıkabiliriz. İnsanın fıtri yapısı ve ihtiyaçları bellidir, aslolan doğru temayülün gerçekleştirilmesidir. Bu ise Allah’ın (svt) kişilerin fıtri özelliklerine uygun olarak getirdiği nizamı tatbiki ile mümkündür. İnsan ancak bu şekilde refah bir hayat düzenine kavuşabilir. Son olarak unutmayın ki bizler, İslam davasının bayrak taşıyıcılarıyız, kendimizi böyle görmek zorundayız. Bizler arşa talip olan, prangalarını bir kenara bırakan, ahlakıyla kendini İslam davasının bayrak taşıyıcısı olarak gören, her yerde ve her ortamda, Efendimizin (sav) ahlakını ve davasını yayma gayreti ve şerefini kendimize görev bilen fertleriz. Bu bilinçle ibadetlerimize devam ettiğimizde, firdevsle müjdelenebilmek için bütün imkanların elimizde olduğunu bilmeliyiz. Böylece ibadetlerimiz de cihadımız da en kamil düzeye ulaşacaktır biiznillah.

Derya KALAYCIOĞLU