Önümde iki dosya var. Kamuoyunda "Cumartesi Anneleri" diye bilinen anneler ve HDP önünde evlatlarını PKK’dan isteyen annelerin dosyası. Ve bu annelerin yüreklerindeki yangınları umursamayanlar...
Zulmün miladı bu topraklar da hiç şüphesiz 3 Mart 1924'te Hilâfet'in ilgası ile başladı. Bu öyle bir zulüm ki bir an eksilmek şöyle dursun hâlen an be an katmerlenerek devam etmektedir.
Dün yapılan zulüm ile bugün yapılan zulmü ayıran tek faktör ise zulmü bu topraklardaki insanlara reva görenlerin iktidardaki adlarının değişmiş olmasıdır. Bu sebeple ancak zulmün bu topraklarda devlet politikası haline geldiğini söylediğimiz takdirde durumu net bir şekilde tasvir etmiş oluruz.
Bu yazıya hazırlanırken "gözaltında kaybetme" cümlesindeki kaybetme sözcüğünün kökenini araştırırken beni dehşete düşüren bir tanım ile karşılaştım. Kaybetme, yerel Türkçe’de helakine sebep olmak demekmiş.
Evlatları gözaltında kaybedilen ve 1995'ten beri evlatlarının cesedine ulaşabilme ümidi ile her cumartesi bir araya gelerek (şu anda bir araya gelmeleri yasak) hükümetlerden evlatlarını isteyen Cumartesi Anneleri…
İktidarlar bu anneleri ve acılarını propaganda malzemesi yapmaktan çekinmediği gibi bu anneleri suçlu gösterip evlatlarının kanlarını heder etmekten de çekinmedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumartesi annelerinin sembol isimlerinden Berfo Ananın evladını arama sürecini partisinin grup toplantısında anlatarak vekillerini ağlatıp kamuoyunu manipüle ederken Berfo ananın evladı ile ilgili dosyayı kamu yararı gerekçesi ile kapattırarak Berfo anayı ağlatıp evladının cesedine dahi ulaşamadan ölmesine göz yummuştu. Erdoğan nezdinde iktidarların Ümmetin evlatlarını da evlatların annelerini de umursamadığı bir kez daha anlaşılmıştır.
Cumartesi annelerinin acılarını umursamayanlar peki HDP önünde evlat nöbeti tutarak evlatlarını PKK'dan isteyen annelerin acılarını umursadı mı?
Cumhuriyetin ilanı ile ortaya çıkan zulüm politikaları ve batılı kafirlerin destekleri ile bu mübarek topraklarda kurulan komünist akideye sahip PKK'nın Ümmetin evlatlarının önce akidelerini katletmesi sonra da kanlarını heder etmeleri ile ilgili hiçbir çözümü bulunmayan Türkiye Cumhuriyeti, evlatlarını PKK’dan istemeleri konusunda aileleri yönlendirip destekleyerek adeta tereyağından kıl çeker gibi sebep olduğu zulümden kendisini aklamıştır.
Bir yandan gözaltında evlatları kaybedilen Cumartesi annelerine terörist muamelesi yapan devlet öte yandan evlatlarını HDP önünde arayan anneleri de destekleyerek kendisinin yapması gereken işi ailelere vermiştir.
Evet kıymetli okuyucular Hilâfet'in ilgası ile ortaya çıkan zulümlerden sadece bir tanesine dilimizin döndüğünce değinmeye çalıştık. Köklü Değişim Kadın Kolları olarak bizzat bu zulme maruz kalan annelerin acılarını yüreklerimizde hissettiğimiz belirtir ve yeni evlatların bu zulüm çarkına kaptırılmaması ve hatta bu zulüm çarkının kırılıp tarumar edilmesi için tüm anneleri ırkından dolayı kınanmadığı yüzyıllarca Müslümanların barış ve güven içerisinde beraber yaşadığı Raşidi Hilâfet Devletini yeniden hayat sahasına indirmek için bizimle çalışmaya davet ederiz. Zira bu davet Allah’ın (svt) ve Rasulü’nün (sav) razı geldiği davettir.
Ey değerli anneler Türkiye Cumhuriyetinin evlatlarınıza ve sizlere karşı olan sorumluluğunu, Efendimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in şu hadisi ile hatırlatıp sizlere karşı ne kadar umursamaz ve sorumsuz davrandığını gözler önüne sermek isteriz.
« كُلُّكُم راعٍ ، وكُلُّكُمْ مسؤولٌ عنْ رعِيتِهِ : الإمامُ راعٍ ومَسْؤُولٌ عَنْ رعِيَّتِهِ ، والرَّجُلُ رَاعٍ في أهلِهِ وَمسؤولٌ عنْ رَعِيَّتِهِ ، وَالمَرأَةُ راعيةٌ في بيتِ زَوجها وَمسؤولةًّ عَنْ رعِيَّتِها ، والخَادِمُ رَاعٍ في مال سَيِّدِهِ وَمَسؤُولٌ عَنْ رَعِيتِهِ ، وكُلُّكُم راع ومسؤُولٌ عَنْ رعِيَّتِهِ » “Hepiniz çobansınız; hepiniz güttüğünüz sürüden sorumlusunuz. Devlet reisi de bir çobandır ve sürüsünden sorumludur. Erkek, ailesinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur. Kadın, kocasının evinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur. Hizmetkâr, efendisinin malının çobanıdır; o da sürüsünden sorumludur. Netice itibariyle hepiniz çobansınız ve güttüğünüz sürüden sorumlusunuz.” [Buhârî, Cum’a 11]