ECEL ÜZERİNE TEFEKKÜR
11 Ocak 2022

ECEL ÜZERİNE TEFEKKÜR

Yaşanılan olaylar insanda birtakım izler veya anılar bırakmaktadır. 4 Ocak Salı günü kayınpederim Lütfü Er vefat etti. İnna lillahi ve inna ileyhi raciun. Şüphesiz ki her canlı ölümü tadacaktır. Canlılar için takdir edilen bir ömür vardır. Allah’tan (svt) geldik ve yine O’na (svt) döneceğiz. Hayat ve ölüm Allah’ın (svt) elindedir. İman eden bütün Müslümanlar bu hususta hemfikirdirler. Elhamdülillah! Bizler de bu bilinç içerisinde kayınpederimi yaklaşık iki yıl önce vefat eden kayınvalidemin yanına defnettik. Rabbim her ikisine ve ahirete göç etmiş olan bütün ölülerimize rahmet ve merhametiyle muamele etsin. Ecel konusunda tefekkür etmek, ahiret hayatına hazırlık yapmak her Müslümanın aklından çıkarmaması gereken konulardandır. Ben de kayınpederimin toprağa verilişinde bu duyguları yaşadım. Bazen bir dünya telaşıdır, bir ekmek kavgasıdır diyerek hayatın akışına kendimizi kaptırabiliyoruz. Oysa gerçek hayatın ahiret hayatı olduğunun farkında olmalıyız her daim. Aslında ölümden bahsederek iç karartıcı bir makale ile kimseyi üzmek niyetinde değilim. Ama insan kendi yakınlarından birisini kaybedince ecel kavramını daha farklı hissediyor. O gün bizzat gelerek, telefon açarak ve mesaj atarak kederimizi paylaşan Müslüman kardeşlerimiz vardı. Rabbim hepsinden razı olsun.

Müslümanın Müslüman üzerinde birtakım hakları vardır bunlardan birisi de öldüğünde cenazesine katılmaktır. Fakat ne yazık ki; eşim kendi anne ve babasının cenazelerine katılamadı. Ne hasta olduklarında ellerini öpüp helallik alabildi ne de onlar gömülürken üzerlerine bir kürek toprak atabildi. Bu durum kayınvalidemin ve kayınpederimin vefatından daha da üzücüydü. Çünkü zalimler, eşimi suçlu olarak yaftalayıp zindana hapsettiler. Gayesi, İslami hayatı yeniden başlatmak, Allah’ın (svt) indirdiğiyle hükmetmek ve insanlığın kurtuluşu için İslam’ı dünyaya yaymak olan Hizb-ut Tahrir ile çalıştığından eşimi terörist ilan ettiler. Oysa Hizb-ut Tahrir, İslam davetini yüklenmede izleyeceği yolu şer’i hükümlerden almakta, davetin yüklenilmesi konusunda Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in hareket metodunu takip etmektedir. Hizb-ut Tahrir içerisinde kültürlenen dava taşıyıcıları, özelde Müslümanlar genelde bütün dünya için huzur ve mutluluğun reçetesini sunmaktadırlar. Allah’ın (svt) emri bu konuda O’nun (sav) hareket metoduna uymayı Müslümanlara farz kılmakta ve şöyle buyurmaktadır:

لَقَدْ كَانَ لَكُمْ ف۪ي رَسُولِ اللّٰهِ اُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُوا اللّٰهَ وَالْيَوْمَ الْاٰخِرَ وَذَكَرَ اللّٰهَ كَث۪يرًاۜ “Allah Rasûlü’nde sizin için; Allah’a ve âhirete kavuşmayı uman ve Allah’ı çok çok zikreden kimseler için her bakımdan uyulması gereken mükemmel bir örnek vardır.” [Ahzab 21]

İşte! Eşim de yeri göğü yaratan Yüce Yaratıcının ayetlerdeki emirlerini dikkate alarak insanları İslam’a davet edebilmek için çalışan binlerce Müslümanlardan birisidir. Bu çalışmalarında asla cebir ve şiddete başvurmamıştır. Allah’ın (svt) dinini hayata hâkim kılmak için çalışmak, ayet ve hadisler ışığında hayatını idame ettirmeyi istemek suç mudur? Her nedense Hizbi çalışma içerisinde olan eşim ve pek çok dava erleri defalarca bu tür hukuksuz, adaletsiz, zalimane muamelelere maruz bırakılmıştır. Eşim İbrahim Er anne ve babasını ölüm döşeğinde dahi ziyaret edememiş, helalleşememiş ve cenazelerinde bulunamamıştır. Bu zulüm değil midir? Allah’ın (svt) dinini yeryüzünde hâkim kılma gayesinde olan Müslümanlara yapılan bu zulümlerden davacıyız. Bunun hesabını kim verecek? Allah’ın (svt) hükmüne uyanlara zindanı reva görenler elbet hesap vereceklerdir. Şüphesiz en iyi hesap görecek olan Allah-u Teâlâ’dır.

İnsanları insan olması bakımından ele alıp onun ihtiyaçlarını fıtratına uygun şekilde düzenleyen ve karşılayan İslam, insanın adalet arayışına da azami derecede önem verip asırlarca onu adalete ulaşma noktasında ne yapacağını bilmez bir halde bırakmamıştır. Biz de adalet istiyoruz ve arıyoruz. Fakat yaşadığımız bu kapitalist sistem içerisinde adalet; sadece sembol olarak seçilen terazinin resminde kalmıştır. O kalibresi bozuk terazinin kefesi ise Müslümanlara gelince hep arızalı ölçüm yapmaktadır. Müslümanlar için İslam’dan olmayan adalet, adalet değildir.

Hilafetin ilga edilmesinden sonra kâfirlerden alınan ve 99 yıldır tatbik edilen kapitalizmi ve onun insanlara uyguladığı yönetimi, iktisadı, eğitimi, dış politikayı vs. artık müsilaj kaplamıştır. Artık çözüm üretemiyor ve gün geçtikçe müsilaj tabakası kalınlaşıyor. Hatta o çözümsüzlükler vatandaşların sırtında taşınamaz bir kambur oluşturuyor. Son birkaç yıldır denizleri nasıl müsilaj kapladıysa kapitalizm ve uzantısı olan yönetimi de ondan daha beter katran karası şeklinde müsilaj kaplamıştır. Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan “Kurdaki müsilajı temizledik, sırada enflasyondaki müsilajı temizlemek var” diye konuşmaktadır ama Türkiye’deki son duruma bakılırsa kapitalizmin karası ve insanlara açtığı yarası kolay temizlenecek gibi durmuyor. İnsanlar artık son derece acıklı olan vakıayı ve içinde bulundukları sorunlu durumu hissetmeye başladılar. Bu müsilaj, kapitalizmin sonunu getirebilir. İnsanlığın rahat nefes alabilmesi, yaşayabilmesi için müsilajlardan, katran karasından kurtulması gerekmektedir. Bunun için batıl olan bütün sistemlere çamaşır suyu etkisi yapabilecek kökten tertemiz bir sistem gerekmektedir. O da ancak şer’i hükümlerin tatbik edileceği Hilafet Devletinin kurulmasıyla mümkündür.

Hilafetin yeniden kurulması ve Allah’ın (svt) hükümlerinin hâkim olması için yapılacak çalışmanın bir kitle, bir parti tarafından yürütülmesi gerekmektedir. Bu partinin siyasi bir parti olması elzemdir. Zira Hilafetin kurulması ve halifenin seçilip atanması siyasi bir çalışmadır. Aynı şekilde Allah’ın (svt) indirdikleriyle hükmetmek de siyasi bir çalışmadır. Bu nedenle siyasi çalışma dışında bu amacın gerçekleşmesi mümkün değildir. Eşim İbrahim Er de bu bilinç içerisinde davasına sarılan bir dava adamıdır. Bizler bu dünya hayatının geçici bir imtihan yeri olduğunun bilincindeyiz. Onun anne-babasının cenazesine katılamamasının vebali zulmü tatbik edenlerin üzerinedir. Elhamdülillah! Ahirette her şeyin hesabının sorulacağının, adalet terazisinin kıl kadar yanlış tartmayacağının şuuru içerisindeyiz. Müslümanların fikirleri, duyguları bir olmakla beraber aralarındaki ilişkileri düzenleyen nizamları bir değildir. Bugün Müslümanlar üzerinde uygulanan nizamlar ise küfür nizamlarıdır. Oysa İslam insan hayatının her alanına aklı ve kalbi mutmain eden dakik çözümler sunmaktadır. Bir eve girerken kapının nasıl vurulması gerektiğinden tutun da uluslararası ilişkilere kadar her konunun İslam’da çözümü vardır. Ecel hakkındaki tefekkürümüz de bizi Hilafet devletinin kurulmasının farziyetine kadar getirmiştir. Bu bozuk gidişatı değiştirmek için çalışan Hizb-ut Tahrir, bu nizamların İslam nizamı olabilmesi ve İslami toplumun yeniden tesis edilebilmesi için İslami hayatı başlatacak Hilafet Devletini kurmaya çalışmaktadır. Bu sebeple Hilafeti isteyen bütün Müslümanları, Hizb-ut Tahrir ile çalışmaya davet ediyoruz.

Ecel er ya da geç gelecek neden Allah (svt) için olmasın? Rabbim, imtihanlarımızı O’nun (svt) rızasını kazanarak atlatmayı, yaşantımızın da ölümümüzün de O’nun (svt) yolunda olmasını nasip etsin! (Âmin)