EBEDİYETE GİDEN YOLCULUĞUN BİTMEYEN YOLUDUR HİCRET
30 Temmuz 2022

EBEDİYETE GİDEN YOLCULUĞUN BİTMEYEN YOLUDUR HİCRET

Hicri yılbaşının yıl dönümü olan bugünlerde Hicretin ruhunu daha iyi anlamak adına gayretler sarf etmeliyiz.

Hicret yatağa yatan Ali, ıssız çöl yolculuğunda arkadaşlık yapan Ebubekir, örümceklerin yuva yaptığı kuşların yumurtladığı, Medine’de deve Kasva’nın çöktüğü yerden öte bir ruh taşımalı akıllarımızda ve yüreklerimizde.

Allah’ın Rasulü Hz. Muhammed (sav) 53 yaşına kadar baba ocağı, ana kucağı olan Mekke şehrinde yaşadı, çıkarmasalardı çıkmayacaktı ve bütün ömrünü Mekke’de geçirecekti. Lakin çıkardılar. 23 yıllık süren peygamberlik döneminin ilk 13 yılı Mekke’de geriye kalan 10 yılı ise Medine’de geçti. Güçlü karakterlerin olduğu Mekke’de risalet etkili olmamış “Lailahe ilallah” kelimesi yaşamlarda vücut bulamamıştı. Tabiri caizse davet donmuştu. Kelime-i Tevhidin vücut, risaletin hayat bulması için hicret gerekli idi.

Bunun içindir ki;

Hicret; Mekke’den Medine’ye yapılan kaçış yolculuğu değil kutlu bir yürüyüştür. Tevhid sancağını göklerde dalgalandırmanın bir diğer adıydı Hicret.

Ve Allah Rasulü (sav) İslam risaletini yeryüzüne hâkim kılmak için hicret etti.

İslami bir devletin ikamesi için vahyin kontrolünde ve öncülüğünde gerçekleşen Nebevi bir hamledir, Hicret...

Zulümden kaçış değil, İslam Devletine açılan bir kapıdır, Hicret...

İslam devletine son adımdır, Hicret...

Karanlıktan aydınlığa, zulümden adalete, kötülükten iyiliğe kutlu bir yürüyüştür, Hicret...

İslam Ümmetinin Rasul (sav) önderliğinde siyasi arenaya çıkışıdır Hicret...

Bir kaçış değil, İslam devletinin ikamesine kutlu bir yürüyüştür, Hicret...

Müslümanlar için bir milattır, Hicret...

Ebediyete giden yolculuğun bitmeyen yoludur Hicret...

Hicret; bir kaçış değildir. Aksine kâfirlere ve zalimlere terkedilen haklarımızı geri almak, mücadelenin şartlarını yaşanır hale getirmek için hazırlanmaktır. Yani geri dönüş ve hesap sorma eylemidir hicret...

Hicret; teslimiyettir. Yüce değerler uğruna hiçbir şart koşmadan teslim olmaktır. Hz. Ali (ra) gibi sorgusuz, sualsiz ölmek için yatağa yatmaktır. Hacerî bir eda ile kulun Rabbine nasıl teslim olacağını göstermenin en önemli yoludur.

Hicret; samimiyettir. İnancının yolunda ne kadar samimi olduğunun bir imtihanıdır. Kolay günlerin değil zor zamanların, varlığın değil yokluğun, ganimetin değil mücadelenin adamı olduğunu gösterebilmektir. Acaba deyip tereddüt göstermeden emre uyup yola çıkabilmenin işaretidir. Bu yolda başa gelebilecek her şeye rıza gösterip arkaya bakmadan yürüyebilmektir.

Hicret; fedakârlıktır. Sahip olduğu tüm imkânları varlığını borçlu olduğu otoritenin yoluna adayabilmektir. Dünya adına kazandığı neyi varsa bir anda elinin tersi ile itebilmektir. Malı, mülkü, itibarı, toplumsal kariyeri, eşi, aşı, çocukları yani her şeyi arkasında bırakıp koşa koşa Peygamberî emre iştirak edebilmektir.

Hicret; kardeşliktir. Fedakârca ellerindeki tüm imkânları inançları uğruna harcayıp gelen insanlara kucak açmaktır. Tarihin şimdiye kadar ne görüp ne yazdığı yepyeni bir kardeşlik destanı yazabilmektir. Elinde avucunda her neyi varsa kardeş bildiği iman refiki ile paylaşabilmektir. Ensar olup vahyin dilinde övülmeyi hak etmektir.

Hicret; zaferdir. Öz yurdundan mahzun, gözü yaşlı olarak ayrılsa da bir zafer havası ile çıkabilmektir. Hz. Ömer gibi: “İşte ben gidiyorum, annesini çocuksuz, hanımını dul, evladını babasız bırakmak isteyen varsa peşimden gelsin.” diyebilmektir. Birilerinin gözünde kaçış olarak algılansa da sonucu mutlak zafer olan bir kutsî yolculuktur. En zorlu bir zamanda dahi mensup olduğu İslam’ın izzet ve şerefini düşünüp, onu düşmanlarına karşı yiğitçe savunabilmektir.

Hicret; medeniyettir. Önce Yesrib’i Medine yapmak, sonra oradan tüm dünyaya medeniyeti yaymaktır. Adaletin tesis edilmesini sağlamaktır. Medenî olunmadan Medine’ye sahip olunmayacağını, Medine olmadan da medeniyet kurulamayacağını âleme göstermektir.

Ve Hicret bir ihya ve inşa hareketidir. İhya dirilmek; inşa tesis etmektir. Yaşadığı toplumu uyandırmak, karşılarında duran iman yangınından haberdar etmek, ‘durun kalabalıklar, yürüdüğünüz yol çıkmaz sokak’ deyip uyarmak, üzerlerine atılan ölü toprağı kaldırmaktır. İnşa ise, tesis etmek, kurmak, ihtiyaca göre bazı adımları atabilmektir. İhyanın ve inşanın olduğu yerde Medine olur, Medine'nin olduğu yerde Medeniyet olur.

Hicret; devlettir. Devlet demek güç elde etmek İslam'ın ahkâmını yüceltmek, tatbik etmek demektir. Davetten devlete geçiştir.

Hicretin önemini en güzel anlatan halidir hicri takvim.

Tarihlerin Hicri 17'ye geldiği bir zamanda, İslam toplumu takvime daha fazla ihtiyaç duyar. Çünkü her şey kayıt altına alınacak, her şey tarihleri ile kayıt edilecekti. İşte o günlerde bazı görevliler Hz. Ömer'e soruyor: "Ey Emire'l-Müminin! Kayıt işlemlerini hangi takvime göre yapalım!" Hz. Ömer bir şey demeyince, bazıları bazı takvimler öneriyor. Sasanilerin ve Roma'nın kullandığı takvimleri... Bir anda hiddetleniyor Hz. Ömer ve diyor ki: “Vallahi! Müslümanların işlerine gayri Müslimlerin takvimini bulaştırmam.”

Neden bu sert tepki? Mesele sadece bir tarihlendirme falan değil, altında çok önemli mesajlar var… İşte bundan dolayı Hz. Ömer: “Müslümanların işlerine gayri Müslimlerin takvimini bulaştırmam” diyerek, bu konuda başka adımların atılmasını ister…

“O zaman kendimize ait bir takvim oluşturalım.” teklifi gündeme gelir. Bu konuda fikir birliği sağlanınca bu sefer Hz. Ömer, Sahabenin ileri gelenlerinden, takvim başlangıcının ne olması gerektiği konusunda fikirlerini beyan etmelerini talep eder. Orada bulunanlar çeşitli olayları ileri sürerek takvimin bidayeti için bu olaylardan herhangi birinin seçilmesini isterler. Kimi Efendimiz’in (s.a.s) doğum gününü, kimi Nübüvvetin başlangıcını, kimi Allah Rasûlü’ne verilmiş en büyük mucize olan İsra ve Mirac’ın yaşandığı tarihi, kimi iman ile inkârın ilk karşılaşması olan ve imanın galip gelip, küfrün belini kırdığı Bedir zaferinin tarihini takvimin bidayeti olarak seçilmesini teklif ederler.

İstişare heyetinin içerisinde bulunan Hz. Ali de görüşünü beyan eder. Hicretin anlam ve muhtevasını çok iyi kavrayan Hz. Ali İslam’ın, medeniyet olma sürecinin başlangıcının, hicret olduğunu ileri sürerek, bu olayın başlangıç olarak kabul edilmesini teklif eder. Hz. Ali 23 yıllık nübüvvet tarihinin her karesine en ince detayına kadar vakıf olan birisi olarak neden ille de hicret demiştir. Çünkü hicret, medeniyetin anasıdır. Her medeniyet; mukaddes bir göç olan hicret ile kurulur.

Kardeşlerim!

Hicret devam ediyor. Hicretin tarihini anlatırken biz kendi hicretimizi gerçekleştirmeyecek miyiz?

Sahâbe'den biri sordu: "Yâ Resûlullah! En faziletli hicret hangisidir?”

Cevap şöyle oldu: "Rabbinin kerih gördüğü şeyleri terk etmendir!"

Öyleyse vakit ikinci kez Raşidi Hilafet Devleti'nin ikamesi için ikinci hicret vakti. Hicretimiz devletimize olsun. Hicri yılbaşımız tüm İslam alemine mübarek olsun.

“Çalışanlar bunun için çalışsınlar.” [Saffat 61]

İrem DUMAN DEMİRCİ