Halkın iradesine dayandığı söylenen ancak Müslüman Türkiye halkına zorla dayatılmış olan Cumhuriyet’in kuruluşunun 101. Yılındayız. Cumhuriyetle elde edilen Müslüman halkın inancından kaynaklanan “bazı kazanımlar” olmalı ki her yıl kutlanmayı hak etmiş olsun. Hal böyle olunca sormak gerekiyor, halkın da sevinip bağrına basacağı ne gibi “kazanımlar” gerçekleşti?
Şüphesiz Cumhuriyet’in kuruluşu tümüyle redd-i mirastır. Bu da İslam Ümmeti ile asırlarca bir arada yaşamış toprakların, gerçek zaferlerin, izzetin/üstünlüğün, İslami Ümmeti üstün kılan tüm değerlerin ve kardeşliğin reddedilmesidir. Bunu anlamak için Gazze’nin ve Mescid-i Aksa’nın sahipsizliğine bakmak yeterlidir. Bugün binlerce kadın, çocuk ve yaşlıyı katleden yahudi varlığını “devlet” olarak tanıyan “ilk Müslüman ülke” olarak tarihe geçmek, Müslüman halkımızın ve bizlerin kazanımı değil ama, yahudi varlığı ve onu icat eden sömürgeci kâfir devletlerin kazanımıdır. O halde bugünü en çok kutlamayı hak eden yahudi varlığı“İsrail”dir, biz niye kutlayalım?
Cumhuriyet’in kurulmasıyla İslam coğrafyası daha rahat sömürgeleştirildi. Bunun semeresi olarak İslam Ümmeti yalnızca fakirlik, yoksulluk, kaos, kargaşa, katliam ve zulümlere boğuldu. O halde bugünü kutlamayı hak eden sömürgeci kâfir Batı devletleridir, biz niye kutlayalım?
İslam Ümmetinin hayatını karartan, onu korumasız ve kalkansız bırakan “ulus” temelli Cumhuriyet’in ilanı Hilafet’in kaldırılmasının en habis adımıdır. Müslüman Türkiye halkının İslam Ümmetinin bir parçası olduğunun inkar edilmesidir, biz niye kutlayalım?
Resmi olarak tanımak için, Hilafet kaldırılana kadar beklemeyi tercih eden İngiltere’nin “ulus inşası” projesinin adıdır Türkiye Cumhuriyeti, biz niye kutlayalım?
“Muasır medeniyetlerin üzerine çıkma” ya da “İslam’a değil, bilime dayanacağı” yalanıyla oldubittiye getirilen Cumhuriyet’in ilanı, hiçbir bilimsel buluşa imza atmayıp Batı’ya ait değerlerin Müslüman halka yönelik baskı, yıldırma, korkutma, zulümle dayatıldığı sürecin başlangıç noktasıdır, biz niye kutlayalım?
Laik Cumhuriyet ve laik temele dayalı eğitim sisteminin toplumumuzu “Medeniyetler seviyesinin üstüne çıkmak şöyle dursun” nasıl ifsat ettiğini, ne meyve verdiğini anlamak için 101 yıllık serüvene bakmak yerine sadece son 1 aydır gündemdeki olayları film şeridi gibi göz önünden geçirmek yeterlidir. Cumhuriyet, cahil de değil cumhuriyet değerleri (!) yetişmiş, unvan sahibi kimselerden oluşan ancak insani vasıflarını kaybetmiş, “Yenidoğan Çetesini”, bizlere “hediye” etti. İslami fikirlere tahammül edilmezken, ateizmin, deizmin, cinsel sapkınlıkların “çağdaşlık” uğruna yayılması “özgürlüğünü” “hediye” etti. Uyuşturucunun ilkokul düzeyine kadar yayıldığı, zihinleri uyuşturulmuş nesiller “hediye” etti. Menfaatlerine ulaşma noktasında her şeyi mübah gören vicdandan yoksun laik bir anlayış “hediye” etti, halkın %80’i fakirlik ya da açlıkla boğuşurken başta bankalar olmak üzere, %20’lik kesimin ülke gelirinin yarısını elde ettiği darlık içinde bir hayat “hediye etti”, biz niye kutlayalım?
Cumhuriyet, artan suç oranlarının birey kaynaklı değil, laik rejimin acı meyveleri olduğunun her gün ispatlandığı “özgürlük” ortamı “hediye” etti. Bu bağlamda, Büyük alim Takiyyüddîn En-Nebhânî’nin şu sözüne dikkat çekmek istiyorum: “Eğer bir toplumda suç ve günah az işleniyor ise sorunun sebebi insandır. Eğer bir toplumda suç ve günah çok işleniyor ise sorunun sebebi sistemdir.”
Halbuki cumhuriyetle yitirdiğimiz İslami hayat ise; tüm insanlığa sunduğu hayat görüşü olan, kâinatın, hayatın ve insanın ötesinde, onları yaratan bir yaratıcının -ki o, Allah-u Teâlâ’dır- olduğu temeli üzerinde hayatın her alanı ile ilgili pratik çözümler sunan bir hayat nizamı sunar. Bundan ötürü İslâm’ın esası; Allah Azze ve Celle’nin varlığına iman ile başlar. Bu imanı da, insanın akıl üzerine bina etmesini talep eder. Laik düşünce gibi doğruyu ya da yanlışı değil, orta yolu temel alan, bir takım dogma veya ön kabulleri İslam, cehalet olarak görür. Bu minvalde inancın akıl üzerine bina edilmesindeki kasıt; insana yine kendisi gibi eksik, aciz, muhtaç ve verdiği hükümlerin ihtilaf, değişiklik, çelişki ve çevreden etkilenmeye müsait başka bir insanın hükmetmesinin akıl dışı olduğunu, kabul eder. Bu yönüyle kullara kulluğu reddeder.
Ezcümle Cumhuriyet ile birlikte Müslümanların İslam ile bağını koparmaya çalıştılar ve bir avuç azınlığa kul etmek istediler. Ancak kalplerindeki İslami duyguları söküp atamadılar, atamayacaklar.
Günden güne artan akılalmaz olaylar neticesinde bizlerin muhtaç olduğu şeyin -aslında bize ait bile olmayan- Cumhuriyet ve laiklik değil, ancak ve ancak İslam ve onun uygulayıcısı olan Hilafet Devleti olduğunu iliklerimize kadar hissediyoruz. Rabbimiz bizleri en kısa zamanda 2. Raşidi Hilafet devletinin kurulduğu, en başta yaşama hakkının korunduğu, suçların azaldığı ve adaletin tam anlamıyla sağlandığı huzur dolu günlere kavuştursun. Amin.
“Allah, onunla rızası peşinde olanları selâmet yollarına iletir ve onları izniyle, karanlıklardan aydınlığa çıkarıp kendilerini dosdoğru bir yola iletir.” [Maide 16]
Sümeyye Şeyma Güvenilir