İnsan doğduğu anda gözünü anne ve babası ile açar. Henüz hiçbir işini kendi başına yapamıyorken anne ve babasına muhtaçtır. İlk kelimeleri ve ilk adımı yine anne ve babasıyladır. Çocukları hastalandığında başucunda sabahlayan, hata yaptığında onları doğrusuyla düzelten, onlara daima sevgiyle yaklaşan ebeveynlere Allah-u Teâlâ öyle bir merhamet vermiştir ki onlar her türlü sıkıntıyı gidermede çocuğun ilk durağıdır. İşte her şeyin ilklerinin yaşandığı aile insanın hayata bakışının da ilk şekillendiği yerdir. Nitekim bu konuda Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: كُلُّ مَوْلُودٍ يُولَدُ عَلَى الْفِطْرَةِ، فَأَبَوَاهُ يُهَوِّدَانِهِ أَوْ يُنَصِّرَانِهِ أَوْ يُمَجِّسَانِهِ›› “Her doğan, İslâm fıtratı üzerine doğar. Sonra, anne-babası onu Hıristiyan, Yahudi veya Mecusi yapar.” [Buhari, Cenaiz, 92]
Ebeveynlerin söz konusu bu etkisi okul çağına kadar devam eder. Ancak okul çağına gelindiğinde çevreye açılan çocuk, bulunduğu ortamdan etkilenmeye başlar. Belli bir yaşa kadar anne ve babasını rol model alan çocuk, belli bir yaştan sonra toplumun değerlerini zedeleyen, sosyal medya fenomenleri diye tabir edilen ama aslında toplumda sosyal bir yıkıma yol açan, toplumun mayası olan İslam ile uyuşmayan insanlardan etkilenmeye başlar. Çocuğun hayatının temeline alıp kendini yetiştirmesi gereken İslam’dan uzak yaşayan, helali haramı gözetmeyen, kişiliklerinde ciddi sıkıntılar olan bu insanlar, çocuğun şahsiyetine de etki eder. Kişiliği oluşmaya başlayan özellikle ergenlik çağındaki çocuklar ise yaşadıkları zihin karmaşasından dolayı kendi benliğini, anne ve babasına karşı gelerek, onlara isyan ederek ve onlarla çatışarak ispatlamaya çalışır. Çünkü İslam’ın güzide şahsiyetlerinden ziyade hayatına herhangi bir olumlu etkisi olmayan şaklabanları daha iyi tanıyordur.
Günümüzde hâkim olan batıl ve fasit nizam kapitalizm; toplumları ekonomik, sosyal ve kültürel hayat olmak üzere her alanda etkileyip yıkıma uğrattığı gibi en büyük darbelerden birini de bu noktada aileye vurmuştur. Hilafet ilga edilip kapitalist nizamın bu ümmetin evlatları üzerine uygulanması ile anne babasına ihsanda bulunması gereken nesil, isyankâr ve başına buyruk nesillere dönüştürülmüştür. Hâlbuki Kur’an-ı Kerim’in birçok yerinde anne babaya ihsanda bulunmak ilgili ayetler geçmektedir. Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
﴿ وَاعْبُدُوا اللّٰهَ وَلَا تُشْرِكُوا بِه۪ شَيْـٔاً وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَاناً﴾ “Allah’a kulluk edin. O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-baba’ya iyilikte bulunun.” (Nisa Suresi 36) ﴿ وَاِنْ جَاهَدَاكَ عَلٰٓى اَنْ تُشْرِكَ ب۪ي مَا لَيْسَ لَكَ بِه۪ عِلْمٌ فَلَا تُطِعْهُمَا وَصَاحِبْهُمَا فِي الدُّنْيَا مَعْرُوفاًۘ وَاتَّبِعْ سَب۪يلَ مَنْ اَنَابَ اِلَيَّۚ ثُمَّ اِلَيَّ مَرْجِعُكُمْ فَاُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ﴾ “Eğer anne baban, hakkında hiçbir bilgi sahibi olmadığın bir şeyi bana ortak koşman için seninle uğraşırlarsa, onlara itaat etme. Fakat dünyada onlarla iyi geçin. Bana yönelenlerin yoluna uy. Sonra dönüşünüz ancak banadır. Ben de size yapmakta olduğunuz şeyleri haber vereceğim.” [Lokman Suresi 15]
Her konuda bizlere örnek olan sahabe ve tabiin nesilleri bu konuda da yine bizlere model olmuşlardır. Süfyân b. Uyeyne (ra)’tan rivayetle: “Adamın birisi seferden döndüğü bir sırada anasına namaz kılarken rastlamış, anası ayakta iken kendisinin oturmasını hoş görmemişti. Bunun üzerine anası da oğlunun ne istediğinin farkına varmış. Daha fazla sevap kazansın diye namazını uzatmışta uzatmıştı.” Yine Muhammed b. Ömer (ra) şöyle bir haber nakledilmiştir; söz konusu ravi diyor ki: Muhammed b. Abdurrahman b. Ebuz-Zenad annesine karşı son derece iyi davranan gerçek anlamda salih bir evlattı. “Söz gelimi babası kendisine: “Ey Muhammed” diye seslendiğinde hemen ayağa kalkıp söyleyeceğine hazır olmadıkça cevap vermezdi. Babasının söyleyeceklerini anında yerine getirmek için ayağa kalkardı. Verilecek emir için hazır ola geçerdi. Bunun üzerine babası da yerine getirilmesini istediği şeyi ona buyururdu. Muhammed, babası söylediklerini anlayıp anlamadığını soruncaya kadar, ona olan saygısından ötürü babasına kesinlikle soru sormazdı.”
O dönemki saygıyla günümüzdeki saygı arasında ne kadar da büyük fark var! Bunun sebebi de çok açık: Hâkim olan bozuk nizamın elinde heder ve ifsat olan bir neslin oluşması! عَنْ أَبِي أُمَامَةَ، أَنَّ رَجُلًا قَالَ: يَا رَسُولَ اللَّهِ، مَا حَقُّ الْوَالِدَيْنِ عَلَى وَلَدِهِمَا؟ قَالَ: هُمَا جَنَّتُكَ وَنَارُكَ› “Ebu Umame (ra) anlatıyor: “Bir sahabi Allah'ın Rasulü'ne (sav) sordu: *-Ya Rasulallah! Anne-babanın çocukları üzerindeki hakkı nedir? *-Onlar senin Cennetin ve Cehennemindir.” [İbn Mâce, Edeb] Hadiste de geçtiği gibi anne ve babalar bize Cennetin anahtarı ya da Cehennemin ateşidir. Onlara ihsan ve itaatte bulunmak Cennete, isyan ve eziyet etmek ise Cehenneme ulaştırır. Aynı zamanda anne babaya itaat etmek, Allah’a itaatin tamamlayıcısı olarak kabul edilmekte ve onları kıracak, üzecek en küçük bir söz ve fiilden sakınılması gerekmektedir. Bütün bunlara ilaveten, anne babalarına iyi bakan insanlardan, sürekli olarak onlar için Allah’a dua etmeleri de talep edilmektedir. Burada zikredilen davranışlar, kişilerin tercihlerine bırakılmış davranışlar değil, bizzat Kur’an’ın, yani Allah’ın emirleridir. Hz. Peygamber (sav) de pek çok hadis-i şeriflerinde anne babaya itaati emretmiş, hatta vaktinde kılınan namazdan sonra Allah nazarında en sevimli ibadetin ana babaya itaat etmek olduğunu beyan etmiş, ebeveyne sevgi ve saygıyı ibadet kabul etmiştir. İbni Mesud (ra)’tan rivayetle:
أَيُّ الأَعْمَالِ أَفْضَلُ؟ قَال› الصَّلاَةُ لِوَقْتِهَا، وَبِرُّ الْوَالِدَيْنِ، ثُمَّ الْجِهَادُ فِى سَبِيلِ اللَّهِ› “Ben Resulullah (sav)’e Allah katında hangi amelin daha sevimli olduğunu sordum. Resulullah (sav): “Vaktinde kılınan namaz.” buyurdu. Ben sonra hangisi dedim. Resulullah (sav) “Ana ve babaya iyilik.” buyurdu. Ben sonra hangisi dedim. Resulullah (sav): “Allah yolunda cihad.” buyurdu.” [Buhari, Tevhid, 48] Kur’an-ı Kerim’de ise Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır: ﴿ وَقَضٰى رَبُّكَ اَلَّا تَعْبُدُٓوا اِلَّٓا اِيَّاهُ وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَاناًۜ اِمَّا يَبْلُغَنَّ عِنْدَكَ الْكِبَرَ اَحَدُهُمَٓا اَوْ كِلَاهُمَا فَلَا تَقُلْ لَهُمَٓا اُفٍّ وَلَا تَنْهَرْهُمَا وَقُلْ لَهُمَا قَوْلاً كَر۪يماً وَاخْفِضْ لَهُمَا جَنَاحَ الذُّلِّ مِنَ الرَّحْمَةِ وَقُلْ رَبِّ ارْحَمْهُمَا كَمَا رَبَّيَان۪ي صَغ۪يراًۜ ﴾ “Rabbin kesin olarak şunları emretti; ancak Rabbinize itaat edin, ana-babaya güzellikle muamele edin, eğer onlardan biri veya ikisi senin yanında ihtiyarlık hâline ulaşırsa, sakın onlara “öf” bile deme ve onları azarlama, ikisine de iyi ve yumuşak söz söyle. İkisine de acıyarak tevazu kanadını indir ve şöyle de: “Ey Rabbim, onlar beni küçükken terbiye edip yetiştirdikleri gibi sen de kendilerine merhamet et.” [İsra, 23-24]
İslam; anne ve babaya öf bile demeyi yasaklamış, onlara ihsan ve itaati emretmiş, aile ilişkilerini düzene koymuş ve geçmişte toplumu da bu şekilde korumuştur. Öyleyse kalkınmak isteyen toplum, anne babası hasebi ile Cennete girmek isteyen evlatlar, evlatlarından hak ettiği saygı ve sevgiyi görmek isteyen ebeveynler, daha neyi bekliyorlar bu dinin nizamını hayat sahasına indirmek için?
﴿ يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَلَا تَوَلَّوْا عَنْهُ وَاَنْتُمْ تَسْمَعُونَۚ﴾ “Ey iman edenler! Allah’a ve Rasulü’ne itaat edin. Söylediklerini işitip durduğunuz halde ondan yüz çevirmeyin!” [Enfal Suresi 20]
Sümeyye Şeyma ÖZDOĞAN