8 aydır süren “İsrail’in” zulmüne karşı hem Müslümanlardan hem de Müslüman olmasa da vicdanını kaybetmemiş gayrimüslim insanlar tarafından destek devam ediyor. Protestolar, yürüyüşler, aylardır süren “İsrail” ürünlerine ve destekçisi olan, alenen destek vermese de bu zulme sessiz kalan markalara, ünlülere, fenomenlere karşı boykotlar yapılıyor. Bireysel olarak “Filistin için ne yapabilirim?” sorusunu soruyor ve bununla dertleniyoruz. Kısaca bireysel destek had safhada.
Ancak Müslümanlar olarak garip bir psikoloji içerisindeyiz. Aylardır hatta daha doğrusu yıllardır süren bu zulmün batıl akidelerden beslendiğini göremiyoruz. Görsek dahi “başka çaremiz yok” gibi Müslümana yakışmayan bir bahaneyle kendimizi avutuyoruz. Allah bize İslam gibi bir çözüm, bir nimet, izzet ve şeref vermişken “başka çaremiz yok” diyerek -haşa- Allah’ın bizi çaresiz bıraktığını söylüyoruz.
Şu an “İsrail’e” karşı boykot yapmak, yürüyüş yapmak, kitap okumak, sohbet yapmak, vs aklımıza geliyor. Fakat bir türlü aklımıza çözüm olarak İslam gelmiyor. Her şeye boykot yaptık da batıl ideolojilere ve onlardan doğan bu batıl demokrasi sistemine karşı boykot yapamıyoruz. Bir çikolata almayınca “İsrail’e” zarar veriyorsak, düşünün ki, onların batıl akidelerinden doğan demokrasiyi ve kapitalizmi desteklemeyi bırakınca ne kadar zarar veririz? Ancak biz “İsrail’in” ve destekçilerinin deterjanını almasak da yine onların sistemi olan demokrasiden çözüm bekliyoruz. Bu demokratik ve kapitalist sistemde aylardır “İsrail’e” kınamaktan ve boş tehdit cümleleri sarf etmekten başka bir şey yapmayan liderlere umut bağlıyoruz.
8 aydır titizlikle marka tercihlerimizi değiştiriyoruz. Hocalarımız çıkıyor meydanlara ve vaazlar veriyorlar. Elbette bunları küçümsemiyoruz ve kıymetli davranışlar olduğunun farkındayız. Ancak şunu da kabul etmemiz gerekir ki kâfirlerin akidelerinden doğan nizamname terk edilmedikçe, Hilâfet kurulmadıkça, bir halifemiz olmadıkça, İslam ordusu kâfir “İsrail’in” üzerine gitmedikçe bu davranışlar yetersizdir. Çünkü arkasında korunacağımız bir halifemiz olmadıkça Müslümanlara yaşatılan bu zulümler bitmeyecektir.
Omzumuza kefiye, yakalarımıza rozet takacak kadar cesaretimiz var. “Keşke bir halifemiz olsaydı” diyecek kadar enerjimiz var. Mesele demokrasiden, kapitalizmden, batıl düşünce ve metotlardan vazgeçip Hilâfeti hâkim kılmaya gelince ne yazık ki yorgun ve çaresiz Müslümanlara dönüşüyoruz. Bir deterjan markasına karşı alternatif bulmak için telefonda dakikalarımız geçebilir ama Allah’ın kanunlarının hakimiyeti için, Hilâfet için henüz yeterince cesur ve güçlü değiliz.
İslam dışı hüküm ve kanunlar hayatımızı karartmışken, bireysel ve İslam Ümmeti olarak yaşadığımız sorunların sebebiyken çözümü sadece marka değişikliklerinde aramayı bırakmalıyız. Bu zulmün ancak Raşidi Hilafet ile ortadan kalkacağını, Müslümanların ancak bir halifenin arkasında yeniden eski güçlerine kavuşabileceğini kabul etmemiz ve bunun için canla başla çalışmamız lazım. Bugün en çok ihtiyacımız olan demokratik sisteme karşı yapacağımız boykottur.
Ayşegül Öztürk