BİZ UZAKLAŞTIKÇA ONLAR HADLERİNİ AŞTI!
30 Ocak 2021

BİZ UZAKLAŞTIKÇA ONLAR HADLERİNİ AŞTI!

Yeryüzünün en karanlık tarihi 3 Mart 1924’te İslam nizamının hayat sahasından uzaklaşmasıyla birlikte İslami fikir, kıymet ve değerler; batı ve işbirlikçileri için Müslümanların gazlarını almak uğruna kullandıkları bir araç olurken Ümmet nezdinde ise bir bir terkedilen, olmasa da olurların içine dâhil edilen ve en önemlisi değersizleştirilen şeyler olmaya başladı.

Bugün İslam’ın yasakladığı, hoş görmediği her ne varsa “benim kalbim temiz, niyetim farklı” diyerek yapılmaya, haramlar sevilmeye, farzlar terkedilmeye başlandı.

Her geçen gün özlerinden uzaklaşan Müslümanların kalplerini vehn (dünya sevgisi) sardı, sahip oldukları değerleri yaşayamaz ve koruyamaz hale geldiler.

Kılık-kıyafet, eğitim-öğretim, aile-toplum gibi İslam’ın önem verdiği, toplumun da yapı taşlarını oluşturan birçok kavramın içi boşaltılarak beşer akılların ortaya koyduğu hakikati gölgeleyen, çarpıtılan kavramlar insanlar bilhassa Müslümanlar üzerine zorla dayatıldı.

Bir zamanların en büyük mücadelesi olan tesettür, başörtüsü şimdinin “modası” haline geldi, önce tesettürden uzaklaşan kadınlar artık başörtüyü de moda olduğu ya da kendisine yakıştığı için takmaya başladılar.

Sosyal medyanın etkisiyle Müslümanlara empoze edilen birçok batıl fikir artık gençler arasında akım olmaya başladı. Deizm, ateizm, feminizm gibi birçok “izm”in peşinde sürüklenen gençler, “İslam ne diyor?”, “Bu amelle Allah benden razı olur mu?” demeden birbiriyle hayırda yarışır gibi şerde yarışır hale geldiler. Eğitimin zaten hiçbir getirisi yokken Ümmetin evlatlarından götürüsü hayli çok olmaya başladı. Gençlerin akıllarını, duygularını sömüren eğitim sistemi ilk başta onlardan ahlaklarını ve edeplerini aldı. Ardından verdiği eğitimle onlara neler yapabileceğini, akıllarını kullanarak neler başarabileceğini aşılamak yerine yapamayacaklarını anlatarak ümitsizliğe kapılmalarını sağladı ve çağımızın en büyük hastalığı olan ümitsizliği onlara aşıladı. Ümitsizlikle harmanlanan gençler hayatın gayesini anlamayarak intiharın eşiğinde buldular.

Batı yerli işbirlikçileri eliyle İslam beldelerinde ailenin temeline kadın-erkek eşitliği, çalışan anne, sindirilmeye çalışılan erkek profili gibi fıtrat dışı pek çok dinamit yerleştirdi. Batı ürünü olan İstanbul Sözleşmesi ve daha birçok uygulama ile kadına sözüm ona haklar verilip erkekler her fırsatta yerilen, pasif ve çaresiz bırakılan oldu. Bununla da yetinmeyip nesli de ifsat ettiler, eşcinselliği yaydılar hatta lutilik olan isimlendirilen bu cürmü işleyenlerin evlenmelerine bile müsaade ettiler.

Son zamanlarda ise Müslümanların en kıymetlilerine, en sevdiklerine kirli dillerini uzatarak onların canlarından daha çok sevdiği, “Anam Babam Sana Feda Olsun” dedikleri kutlu Peygambere ﷺ, inandıkları ve uğruna her şeyi yapabilecek cesarete, imana sahip oldukları kutsal kitap Kur’an-ı Kerim’e hakaretler yağdırmaya başladılar.

Bütün bunlara hatta daha fazlasına sessiz kalan Müslümanların yöneticileri, bu durumları düzeltmek yerine ifsat adına yandaşı olduğu âlimlerinden de fetvalar alarak Allah’ın hudutlarını çiğnemeye devam ettiler.

Boğaziçi Üniversitesi’nde rektör atamasını protesto sırasında açılan bir sergide dinimizin kutsal ve mukaddes mekânı Kâbe’ye saygısızca bir saldırı yapılmış ve Kâbe’nin tahrif edildiği bir resim sergilenmiştir. Bu bardağı taşıran son damla mahiyetinde olup bu hayâsızlık sadece kınamakla ya da gözaltına almakla affedilecek, sineye çekilecek bir durum değildir.

Bugün Müslümanlara Hilafet istediği için yıllarca hapis cezası verilirken toplumu ifsata çağıran LGBT+’nin bu hayâsız davranışının cezası iki gün sonra bırakılan gözaltından ibaret olmamalı. Ağır bir yaptırım uygulanmalı ve bununla birlikte bu sapkın fikirlerin önünü açan İstanbul Sözleşmesi derhal feshedilmelidir.

Yeryüzünün batı menşeili kapitalizm ile bu denli ifsat dolu oluşu, Müslümanların asla ümitsizliğe kapıldığı bir durum olmamalıdır. Bilakis! Müslümanlar taşıdıkları davanın Rasulullah’a ﷺ ait olduğunu ve bu emrin Allah’tan ﷻ geldiğini bilmeli, fesadın yeryüzüne hâkimiyetine bir son vererek nurun tüm cihana yayılması için hem kavli hem de fiili duada bulunmalı, bu minvalde çalışmalarını artırmalıdır.

Kuşkusuz bir asırdır dalgalanmayan Tevhid sancağı, Allah’ın izni ve yardımıyla yeniden Müslümanların tek sancağı olacak ve yaşadığımız bu felaketler son bulacaktır.

Bizim üzerimize düşen İslami değerlere sahip çıkarak batılıların oyunlarından kendimizi uzak tutmamız ve uyanık olmamızdır. Bizler uyanık olur ve değerlerimize sahip çıkar; Allah’ın dinine yardım edersek Allah da bizlere yardım eder ve nusretini gönderir. Kurulan Hilafet Devleti ile de hadsizlere hadleri bildirilir.

Müslümanlar olarak tek ümmet, tek devlet, tek sancak altında toplarınız.

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنْ تَنْصُرُوا اللّٰهَ يَنْصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ اَقْدَامَكُمْ﴾ ﴿

“Ey iman edenler! Allah’a yardım ederseniz O da size yardım eder ve ayaklarınızı sağlam bastırır.” [Muhammed 7]

Unutmayalım ki İslam bizim tüm hayatımızı kuşatan ilahi bir sistemdir. Sevinçlerimiz de, tasalarımız da İslam’a göre olmak zorundadır.

Unutmayalım! Bugün unutturulmaya çalışılan Allah’ın ﷻkitabı ve Rasulullah’ın ﷺ sünnetidir.

Oysa bizler için tek kurtuluş yolu ve emanet onlardır.

« تَرَكْتُ فِيكُمْ أَمْرَيْنِ لَنْ تَضِلُّوا مَا تَمَسَّكْتُمْ بِهِمَا كِتَابَ اللَّهِ وَسُنَّةَ نَبِيِّهِ»

“Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu şaşırmayacaksınız: Allah’ın Kitabı ve Peygamberinin sünneti. ” [Muvatta, Kader, 3]

Hatice YİĞİT