Bayramlar, dinleri ve toplumları diğer din ve toplumlardan ayıran en özel günlerdendir. “Sevinç ve eğlence günü” anlamına gelen bayram; neşelenmeye ve mutlu olmaya değer işler yapmış olmanın sonucunda elde edilen gerçek mutluluk ve sevinçtir. Sevinmeyi hak etmektir. Dinimiz İslam’ın da iki büyük bayramı vardır: Ramazan ve Kurban Bayramı. Kitabımız Kur’an’ın, bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi’nde dünya semasına indirildiği Ramazan ayını, oruçla, nafile ibadetlerle geçiririz ve Allah’ın rızasını kazanacak işler yapmış olmamızın sevinciyle Şevval hilalini gördüğümüzde bayram yaparız. Rasulullah Aleyhissalatu Vesselam şöyle buyurmuştur:
“Bayram sabahı Müslümanlar, namaz için mescitlerde toplanınca Allah-u Teâlâ meleklere ‘İşini yapıp ikmal edenin karşılığı nedir?’ diye sorar. Melekler de ‘Ücretini almaktır.’ derler. Allah-u Teâlâ da ‘Siz şahit olun ki, Ramazan’daki oruçların ve namazların karşılığı olarak, kullarıma kendi rızamı ve mağfiretimi verdim. Ey kullarım, bugün benden isteyin, izzetim ve celalim hakkı için istediklerinizi veririm.’ buyurur.” [Beyhaki]
Allah’a daha çok yaklaşmak için Zilhicce ayının onuncu günü kurban keseriz. Hz. İbrahim Aleyhisselam ve Hz. İsmail Aleyhisselam’ın Allah’a karşı gösterdikleri büyük sadakatin ve verdikleri imtihanın sevincini yaşarız. Bizim bayramlarımız tekbir ve namazla başlar. Bayram günlerinin güzel bir şekilde değerlendirilmesi gerekir ve bu ancak Efendimiz Aleyhissalatu Vesselam’ın sünnetine uymakla mümkün olur. Hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur:
“Teşrik günleri yeme-içme ve Allah’ı zikretme günleridir.” [Müslim, Sıyam 144,1141]
Dolayısıyla bayram günlerinde Allah’ı zikretmek önemlidir. Bayram geceleri hakkında ise yine şöyle buyurmuştur: “Ramazan ve Kurban bayramı gecelerini, sevabını Allah’tan umarak ibadetle ihya edenlerin kalbi -bütün kalplerin öldüğü günde- ölmeyecektir.” [İbni Mace, Sıyam,68]
Bu iki bayramın İslam toplumunun cahiliye dönemi izlerinden arınmasında ve müstakil bir kimlik kazanmasında büyük rol oynadığını belirtmek gerekir. Nitekim Allah Rasulu Aleyhissalatu Vesselam Medine’ye hicret ettikten sonra onların senede iki günü bayram olarak kutladıklarını gördü. “Bu iki gün nedir? Bu günlerde ne yapıyorsunuz?” diye sordu. Medineli Müslümanlar, “Biz cahiliye devrinde bugünlerde çeşitli şenlikler yapar ve eğlenirdik” cevabını verdiler. Allah Rasulu Aleyhissalatu Vesselam şöyle buyurdu: “Allah bu iki günü bunlardan daha hayırlı olan iki günle değiştirdi. Onlar da Ramazan ve Kurban bayramı günleridir.” [Müsned, lll,103; Ebu Davud, Salat,245; Nesai, Salatu’l-ideyn,1]
İslam âlimlerinin çoğu da İslam toplumlarında zamanla gelenekselleşen bazı kutlamaları, dini dayanağı olmadığı için bid’at kabul etmişlerdir.
İslam Ümmeti bir asırdır eski cahiliyenin yeni kıyafetler giyerek hortladığı modern cahiliyeyi yaşamaktadır. Ülkemiz Türkiye’de bayramlar milli ve dini bayramlar olarak iki farklı kategoride kutlanıyor. Adı üstünde milliyetçi bir içeriğe sahip olan –ki milliyetçilik haramdır- milli bayramlar büyük merasimler düzenlenerek kutlanmakta. Türkiye’nin milli bayramları: 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı, 30 Ağustos Zafer Bayramı, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı ve 15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü Bayramıdır. Bugünlerde devlet erkânı Anıtkabir’i ziyaret ederek liderlerini tazim ediyor, okul yönetimi çocuklara zoraki kutlama faaliyetleri yaptırıyor, medya kuruluşlarının hepsi ise bunları haber yapıyor. Şimdi kısaca bu bayramlarda nelerin kutlandığına bir değinelim. 23 Nisan’da TBMM’nin açılmasıyla hâkimiyet hakkının Allah’tan alınıp millete verilmesi kutlanır. Artık kanun koyucu Allah değil, milletin meclisidir. 19 Mayıs’ta yeni bir Türk devletinin fiilen temellerinin atıldığı, Türk gençliğinin de Atatürk’e olan saygısının, bağlılığının gösterildiği gün kutlanır. 30 Ağustos’ta toprakların düşmandan geri alınması kutlanır. Kaldı ki bugünkü Türkiye toprakları Osmanlı Hilafet Devleti’nin sadece küçük bir parçasıdır. 29 Ekim’de Hilafet rejiminin yerine cumhuriyet rejiminin getirilmesi kutlanır. Bugün bir halifeye sahip olmadığımızdan dolayı dünya Müslümanlarının içler acısı halini hepimiz görmekteyiz. Bu acınası halimizi mi kutluyoruz? 15 Temmuz’da ise tekbirlerle sokaklara dökülen Müslüman halkın askeri darbe girişimini engellediği ama bunun demokrasinin(!) zaferi ilan edildiği gün olarak kutlanır.
Asırlarca İslam’ın başkentliğini yapmış bu topraklarda batıl bayramların kutlanması Müslümanlara zillet olarak yeter. Bizler Türkiye’deki Müslümanlar olarak İslam’da yeri olmayan bayramların hem de Müslüman kardeşlerimizin bu bayramlara iştirak etmesiyle kutlandığına şahit olmaktayız. Şüphesiz bunda hükümetin çok büyük etkisi vardır. Geçen senelerde başörtülü bakan eşlerinin liderliğinde muhafazakâr kesimin Anıtkabir’i ziyaret ettiğini gördük. Yine içinde bulunduğumuz şu salgın günlerinde camilerde Cuma namazına dahi izin vermeyenlerin, 23 Nisan’da Anıtkabir’i topluca ziyaret ettiklerine şahit olduk. İslam’ın hâkimiyetinin ortadan kaldırılmasına yardım etmiş, Türkçülük davası gütmüş, Müslüman âlimleri darağacında sallandırmış bir adamın kabrinin ziyaret edilmesi tam bir akıl tutulmasıdır. Hakeza milli bayram günlerinde bazı Müslüman evlerinin balkonlarından sarkan “devrimlerinin izindeyiz” yazılı bayrakları da görüyoruz. Devrimlerine baktıklarında İslam’dan olan ne varsa devirip, kâfirlerinkini diktiğini görmüyorlar mı? Müslüman olarak bizlerin tek lideri Efendimiz Aleyhissalatu Vesselam’dır. Yolların en güzeli O’nun yoludur. Bayramlarımız Allah’ın bize bahşettiği Ramazan ve Kurban bayramlarıdır, onun dışındaki milli ya da adı ne olursa olsun başka bayramlar bizim bayramımız değildir. Biz Müslümanlar bayramlarımızı Peygamberimiz Aleyhissalatu Vesselam’ın öğrettiği şekilde kutlarız. Allah’tan duamız odur ki; Ramazan bayramına inşaAllah günahlarımızdan arınmış olarak ulaşacağımız gibi batıl sistemden ve onun bayramlarından da arınmış olarak ulaşırız. Şüphesiz en sevinçli ve en güzel bayramlarımız tek ümmet ve tek devlet olarak, İslam sancağının gölgesi altında kutladığımız bayramlar olacaktır.