Başınıza Her Ne Musibet Gelirse, Kendi Yaptıklarınız Yüzündendir
27 Nisan 2020

Başınıza Her Ne Musibet Gelirse, Kendi Yaptıklarınız Yüzündendir

Bugünlerde ulusal rejimlerin asıl sömürgeci kapitalistler olmadığı, onların da gerçekte küresel kapitalist sermaye sahiplerinin kuklası olduğu açıkça ortaya çıktı. Bu bir avuç kapitalist sermaye sahipleri değişik ulusların vatandaşı gibi göründüler, sözde seçimlerle yöneticilerini seçtiler, sözde gelişmişliği simgelediler ama gerçekte hep, her yerde, her şeyi kontrol ettiler... Büyüdükçe büyüdüler, sömürdükçe sömürdüler, yedikçe yediler, doymak bilmediler. Zulümleri arttıkça arttı, küstahlaştıkça küstahlaştılar, kendi devletlerinde, dünyanın en güçlü ekonomileri olan Batılı devletlerde dahi, milyonlarca insanı açlığa, yoksulluğa, sokaklarda yaşamaya mahkûm ettiler. İnsan hakkı, çocuk hakkı, kadın hakkı dediler ama kendi devletlerini fuhuş, uyuşturucu, pedofili pazarının ana merkezi yaptılar. İnsan hakkı dediler, sağlık ve eğitim hizmetlerinden kıstılar. Hürriyet dediler, İslam beldelerini ve birçok başka toprakları işgal edip talan ettiler. Din hürriyeti dediler dini inançları ayıpladılar, özellikle Müslümanların İslam’ın hükümleriyle yaşamasını engellemek için savaşlar bile yürüttüler... Başörtüsünü yasakladılar, tokalaşmayan kadını tecrit ettiler, peçeli kadını yerlerde sürüyerek yüzünden ve başından örtüsünü çektiler... Eşitlik dediler ama başörtülü kadın ve kıza başı açık kadına verdikleri eğitim ve istihdam haklarını vermediler. Yoksullukla mücadele dediler, açlık çeken ülkelere gönderdikleri yardımları ticarete dönüştürdüler, gıda yardımlarını bile devletleri baskı altına alan birer araç olarak kullandılar. Sağlık dediler, özellikle üçüncü dünya ülkelerinde, polis ve asker koruması altında binlerce köyü basıp zorla on binlerce kız çocuğunu kısırlaştıran aşılar yaptılar. Çevre dediler ama Güney Amerika’da, Afrika’da belirli madenleri çıkartmak için suları ve toprakları cıva ve sayısız kimyasallarla zehirlediler, yerel halkta kitlesel kanser ve doğum kusurlarına yol açtılar... Elde edilen servetten yerel halka karnını doyuracak kadar bile pay düşmedi... “İnsan hakkı ve adalet için” dediler Vietnam’da, Kore’de, Hiroşima ve Nagazaki’de, Körfez Savaşında, Irak’ta, Afganistan’da, napalm bombası, nükleer silah, kitlesel imha silahlarının her çeşidini kullandılar... Aynı zamanda fikir hürriyeti dediler ama tüm bu cürümleri ifşa eden, ortaya koyan, hiçbir şiddete başvurmayarak, sadece fikri mücadele veren Müslüman ve gayrimüslim fikir insanlarını, bilim insanlarını, siyasetçi ve gazetecileri susturdular, ortadan kaldırdılar... Evet; biz Müslümanlar bunların hepsini biliyoruz... Hatta zerre şüphe etmiyoruz kapitalistlerin nasıl bir çalışma metoduna sahip olduğundan. Bizim gibi, gayrimüslimler de biliyorlar...

Gelelim COVİD-19 adındaki “yeni tür” virüs tehdidine... En başta İngiltere gibi bazı ülkeler Dünya Sağlık Örgütü’nün dayattığı uygulamaları abartı, gereksiz, bilim dışı ve mantıksız diyerek reddetti. Ama ne gördük?! Merkel, Trump, Johnson gibi sözde dünyanın en güçlü devlet yöneticileri başta olmak üzere, mantıksız buldukları halde bu örgüte, yani gerçek küresel kapitalistlere boyun eğdiler! Nitekim Dünya Sağlık Örgütü emretti, basit bir grip virüsü adeta gökyüzüne zehirli bomba atılmış da başını camdan uzatsan bulaşacakmış gibi ölümcül gösterildi. DSÖ emretti, anayasalar, parlamentolar devre dışı bırakıldı, hürriyetler ortadan kaldırıldı, insanlar en doğal haklarından, sevdiklerinden, hastalarını ziyaret edip moral vermekten, ölülerine son hürmeti göstermekten ve vedalaşmaktan alıkoyuldu. İnsanların çalışma ve ticaret hakkı elinden alındı. Şirketler battı, iş yerleri kapatıldı, insanlar yoksulluğa terk edildi... Bu arada DSÖ ölenler üzerinde otopsi yapılmasını da yasakladı! Tek kurtuluşun 18 ay içinde Bill Gates tarafından piyasaya sürülecek ve 7,5 milyar insana zorunlu olarak yapılacak aşıda olduğunu iddia etti! Hatta gerekirse polis gücüyle insanların evlerine girip aile fertlerini tedavi için uzaklaştırmanın zorunlu olacağını söyledi ama kimse önemsemedi... İnsanların dirilerine el koyduğu gibi ölülerine de el koydu... Tüm dinlerin ibadet yerlerini kapattı...

Almanya’da, İtalya’da, Fransa’da, İngiltere’de ve Amerika’da bilim insanları ve hukukçular bilimsel verilerle yapılanların yanlış olduğunu ortaya koyuyor. İtalya’da Corona ölüsü olarak ilan edilenlerin %88’inde en az bir, çoğunda iki veya üç öncül hastalık olduğu tespit edildi!!! Virüslü ölülerin virüsten değil virüsle öldüğü ispat edildi. Bu ölenlerin tamamının zaten ölüm döşeğinde yatan, yaşı çok yüksek veya ağır öncül hastalığı ve öncül tedavisi olan insanlar olduğu bilimsel olarak ortaya kondu. Yani her sene dünyanın her yerinde yaşanan grip salgınından ne sayı olarak ne netice olarak daha farklı bir şey olmadı! Aynı şekilde Almanya’da DSÖ’nün en güçlü destekçisi ve Avrupa’nın en büyük ve en güçlü kurumu olan Alman Charité Üniversite Hastanesi ölülerde otopsi yapılmasını yasakladı. Bu yasağa aldırış etmeyen bilim insanları yüzün üzerinde korona cesedinde otopsi yaptı. Örneğin Hamburg Adli Tıp Kurumu Başkanı Prof. Klaus Püschel; Hamburg'daki ölülerin hiçbirisinin koronadan değil istisnasız öncül hastalıklardan ve kullandıkları ilaçlardan dolayı öldüğünü ortaya koydu. "Bugüne kadar yaptığımız otopsilerin tümünde kanser, kronik akciğer hastalığı, ağır sigara içicisi veya ağır obezite, diyabet veya kardiovaskular hastalık olduğunu gördük." Yine Almanya’nın en önde gelen ve en seçkin bilim insanlarından birisi olan virolog Prof. Dr. Bhakdi; virüse dair ortaya atılan iddiaların, alınan tedbirlerin, bilhassa tecrit uygulamalarının bilimsel veri ve hakikatlere aykırı bir şekilde kararlaştırıldığını, bunların insanlara ve topluma karşı işlenen bir cürüm olduğunu, toplumsal intihar olduğunu açıkça delilleriyle ortaya koyan onlarca cesur bilim insanlarından birisidir. Yine sayısız başka Profesör ve bilim insanı korona virüsünün tıpkı diğer virüsler gibi nesnelerden ve normal sosyal ilişkilerle bulaşmadığını, virüsün doğrudan hasta olan kişinin tükürüğü veya başka vücut sıvısının başka birisinin ağzına, gözüne, kulak veya burun yoluna girmesiyle bulaştığını da kanıtladı. Fakat DSÖ’nün baskısına teslim olmuş Batılı hükümetler ve zaten kendi akıl ve iradesinden yoksun kukla Müslüman yöneticiler; olup bitene haklı ve ispatlı itirazlar getiren bilim insanlarını, hukukçuları, siyasetçi ve düşünürleri eziyor, küçümsüyor, susturuyor, ev hapsine alıyor, hatta tımarhaneye tıkıyor (Almanya’nın dünyaca tanınmış tıp hukukçusu Beate Bahner’e yapıldığı gibi)... Bu kişilerin youtube, podcast vs. kanallarını kapatıyor, web sayfalarını siliyorlar... Ortaya koydukları gerçekleri ana medya aracılığı ile komplo teorisi ve akılsızlık olarak yaftalıyorlar. Kendi halklarının gözü önünde bugüne kadar kutsal ve dokunulmaz dedikleri tüm demokratik ilkelerini ve ideallerini hiçe sayarak anayasaları devre dışı bırakıyor, parlamentoların yetkilerini değiştiriyor, kanunları geçersiz kılıyor, polis ve kolluk kuvvetlerine bugüne kadar sahip olmadığı yetkiler veriyor, memurlarına ekstra primler vadediyorlar... Kapitalizme bir ideoloji olarak bağlananlar bugün ideolojilerinin kendini sattığını, aldattığını görüyor. Hürriyetlerinin ve bugüne kadar inandıkları tüm değerlerinin ellerinden alındığını görüyor ve direniyorlar... Müslümanlar olarak bizim daha çok, daha evvel ve daha hızlı direnmemiz gerekmiyor mu? Bütün bu yazdıklarımla Müslümanlara şunu hatırlatmak istiyorum:

“Küffar bugüne kadar insanlığın hayrına hangi işi yaptı? Kapitalist ülkelerin liderleri bugüne kadar hangi millete, hangi toprağa, hangi suya iyilik götürdü? İslam beldelerinin başındaki yöneticiler, bir kez olsun, kendi akıllarını kullanıp da halklarına en ufak bir iyilikte bulundu mu?” İşte bakın Türkiye’ye: dün, yani 23 Nisan’da, Cumhuriyetin kuruluş yıldönümü kutlamaları için bütün milletvekilleri ve bakanlar toplanıp Atatürk’ün mozolesini ziyarete gittiler... Aralarında gerekli sosyal mesafe de olmadı, omuz omuza, kadın erkek karışık gittiler!!! Kimilerinin yüzünde maske dahi yoktu! Ama aynı milletvekilleri ve bakanlar, camileri Cuma namazına, teravih namazına, hatta bayram namazına kapattılar! Hatta özellikle hafta sonları sokağa çıkma yasağı getirdiler!!! Haftalardır 65 yaş üstü büyüklerimiz ve 20 yaş altı gençlerimiz ve çocuklarımız sokağa çıkamıyor, temiz hava alamıyor, güneş ışığı göremiyor!!! Demek ki bu yöneticiler ya ATAPUTLARININ kendilerini virüsten koruyacağına yüzde yüz inanıyorlar! Ya da virüsün bulaşıcılığı ve ölümcüllüğü konusunda Müslümanlara ve tüm halklarına YALAN SÖYLÜYORLAR!

İnsanlık kurtuluş arayışında!!! Müslümanlar olarak tam da böyle bir zamanda Rabbimiz bizleri Ramazan’a kavuşturdu! Elhamdulillah! Ramazan uyanış, arınma, akletme, idrak etme, doğruya ve kurtuluşa yönelme ayıdır. Rabbim Ümmet-i Muhammed’e bu ayın tüm faziletlerinden azami derecede istifade etmeyi, bir virüsün tüm özelliklerine aykırı olan bir virüsün var olamayacağını hatırlamayı, kendilerine yalan söylendiğini görmeyi nasip etsin. Müslüman ölümden korkmaz! Ölüm korkusuyla Allah’ın farzlarını göz ardı etmez... Virüsten korkarak insanlığı karanlığa terk etmez!

﴿وَمَا أَصَابَكُم مِّن مُّصِيبَةٍ فَبِمَا كَسَبَتْ أَيْدِيكُمْ وَيَعْفُوا۟ عَن كَثِيرٍ﴾

“Başınıza her ne musibet gelirse, kendi yaptıklarınız yüzündendir. O, yine de çoğunu affeder.” [Şura 30]