Aile; anne, baba ve çocuklardan oluşan en küçük toplumsal birimdir, toplumu meydana getiren kurumların temelidir.
Ancak son yıllarda İstanbul Sözleşmesi’nin tezahürü olarak topluma modern aile, ailesiz toplum gibi fasit fikir ve kavramlar empoze edildi.
Sanayi ve teknolojinin gelişmesiyle beraber insanlara özellikle de aileye ve çoğalan nüfusa ihtiyaç duymayan kapitalizm; kirli emellerini İslam'ın son kalesi olan “aile” üzerinde sürdürmeye devam etmektedir.
Cinsiyet değişikliği, eşcinsellik gibi toplumun ahlakını bozan bu ifsat projesi -İstanbul Sözleşmesi- ilk olarak Türkiye'de imzalandı.
İstanbul Sözleşmesi ve Cinsiyet Özgürlüğü projesi 11 Mayıs 2011'de imzalanıp 1 Ağustos 2014'te yürürlüğe geçti.
Şer’an batıl olan fasit İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik şiddet, aile içi şiddeti önleme ve bununla mücadelede temel standartları ve devletlerin bu konudaki yükümlülüklerini belirleyen uluslararası insan hakları sözleşmesi olarak bilinse de sonuca bakıldığında tam bir fiyasko tablosu karşımıza çıkmakta. Zira 2020 yılı Ocak ve Şubat aylarında toplam 49, Mart ayında 29, 2019 yılında ise 474 kadın öldürülmüştür. 2019 yılında Türkiye'de en fazla kadının öldürüldüğü kayıtlara geçmiştir. Son 10 yılda ise Türkiye’de toplamda 3.185 kadın öldürülmüştür.
Yalnızca cinayetlerin artışı değil istismarların, pedofililerin ve LGBT gibi sapık bir güruhun artışına sebep olmuştur.
İstanbul Sözleşmesi her ne kadar aileyi korumayı savunuyor gibi gözükse de erken evlendiği gerekçesiyle mutlu ve huzurlu binlerce aileyi dağıtarak onbinlerce çocuğu babasız, savunmasız ve korumasız bırakmıştır.
Oysa çocuk, kadın, aile ve toplum İslam'ın koruyup değer verdiği en önemli yapı taşlarıdır. İslam Tarihi bu değeri gösteren pek çok örnekle gözlerimizin önündedir. Bunlardan birkaçını burada zikredelim:
•Hudeybiye Antlaşması’nın maddeleri Sahabeye (ranhum) ağır gelmişti. Hz. Peygamber (sav), Ümmü Seleme’nin (ranha) yanına geldi, karşılaştığı durumu ona anlattı. Ümmü Seleme (ranha), Hz. Peygamber’e (sav) Sahabenin (ranhum) yanına çıkmasını, hiç kimseyle konuşmadan kurbanını kesmesini ve başını tıraş etmesini söyledi. Hz. Peygamber (sav) de dediğini aynen yaptı. Hz. Peygamber’i (sav) gören Sahabe de (ranhum) kurbanlarını kesip birbirlerini tıraş etmeye başladılar.¹
•Başka bir olayda ise;
Hz. Ömer'in (ra) mehir ile ilgili hutbesinden sonra bir kadın: “Ey Müminlerin emiri! Erkekleri, evlenecekleri kadınlara dört yüz dirhem (gümüş)den fazla mehir vermekten sakındırdığın doğru mu?” diyerek Allah Tealâ'nın “… yüklerle mehir vermiş olsanız dahi, ondan hiçbir şeyi geri almayın” (Nisa, 20) buyurduğunu hatırlatmıştır. Bu konuşmadan sonra Hz. Ömer (ra) yeniden hutbe vermiştir.²
•Farklı bir vakıada ise;
Abbasi Halifesi olan Mu’tasım'ın döneminde bir kadın bizanslılar tarafından esir edilmiştir. Ardından kadın "Ya Mu’tasımah" (Yetiş Mu’tasım) diye nidada bulunmuş, bu durum Halife Mu’tasım'a bildirilince çok sevdiği şerbetten bir yudum bile almadan beyaz atlı 40.000 kişilik süvarilerden oluşan bir ordu hazırlatıp kadını kurtarmıştır.³
İşte İslam' da kadına verilen değer, kadının önemini ve toplumdaki statüsünü de inanılmaz derecede değiştirmiştir.
Bu yüzden diyoruz ki, İslam ideolojisine göre toplum ve devlet korunduğu takdirde birey, aile ve toplum da korunmuş olur. Aile yapısının hayata sağlıklı bir şekilde tutunması ancak İslami hayatı tatbik eden devletin varlığına bağlıdır. Devletin aileyi, toplumu koruması yalnızca dış etkenlerden koruması değildir. Eğitim gibi birçok hizmetleri üstlenerek maddi ve manevi desteklerle fasit fikirlere karşı İslam'ın evlatlarını korur ve onları öncü olma gayesiyle yetiştirir.
Bizler tek bir Ümmetiz ve İslam Ümmeti olarak da tek bir aileyiz. Ümmetteki ailevi çöküntü, İstanbul Sözleşmesi ile daha da artarak bugün hepimizin kanayan yarası haline dönüşmüştür. Çözüm ise aileyi, nesli, toplumu tüm fasit ve batıl fikirlerden koruyacak olan İslami hayata yeniden kavuşmaktadır. Bunun öncüleri de İslam davasını yüklenenlerdir, biiznillah! Görevimiz, ailemiz dahil olmak üzere ç toplumda yeniden İslami mefhumları inşa etmek için çalışmaktır. İslam Ümmeti küfür sistemlerinden kurtulana kadar da bu sorumluluğumuz bitmeyecektir. Bizleri fasit fikirlerden bir anne şefkati ile koruyacak, zalimlere haddini bildirecek olan ise yalnızca Raşidi Hilafet Devletidir.
O günleri Allah Subhanehu ve Teâlâ en kısa zamanda bizlere göstersin ve yaşatsın.
اِنَّ هٰذَا لَهُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ
لِمِثْلِ هٰذَا فَلْيَعْمَلِ الْعَامِلُونَ
“Bu, gerçekten çok büyük bir kazançtır. İşte amel sahipleri böylesi bir kazanç için çalışmalıdır.”⁴
1- Buhari, Şurût, 15.
2- Nesaî: Nikâh, 66; Ahmed b. Hanbel , 1/40-41; Ali Ahmed el-Hatîb: Ömer b. el-Hattâb, s. 237-238.
3-Halîfe b. Hayyât, et-Târîḫ
4- Saffat Suresi/60-61