Herkes bu dönemlerin zor geçtiğinden bahsediyor. Kuraklık, hastalık ve türlü felaketler… Evet, zor günler geçiriyoruz. Ama kimse asrın en büyük sıkıntısından, başımıza gelen en büyük felaketten bahsetmiyor, kimse bunun hakkında konuşmuyor. Bu sıkıntılardan çok daha büyük hatta belki de bu sıkıntılara sebep olan kocaman bir derdimiz var aslında. Hem de bir asır boyu devam eden bir dert…
Bir asırdır adeta çatısı olmayan, korunaksız bir evde yaşıyoruz ümmet olarak… Düşman saldırılarına karşı korunaksız ve savunmasız… Canımızdan, malımızdan emin olmadan sahipsizce yaşıyoruz.
Bizi her türlü sıkıntıdan koruyacak kalkanımız, devletimiz yok. Veba gibi bulaşan kapitalizmden, yakamızı bırakmayan feminizmden ve onlardan olan ifsat edici her şeyden… Onlardan olan tüm fikirlerden, tüm ideolojilerden…
Hilafet Devletimizi, tüm saldırılardan bizi koruyup kollayan ve şer fikirlerin kökünü kazıyıp bizi bu fasit fikirlerden arındıran o kalkanı kaybedeli tam bir asır oldu. Düşünün, tam yüz yıl... İşte şimdi kendimize dönüp neler kaybettiğimizi ve nasıl felaketlere maruz kaldığımızı sorgulamanın tam vakti! Soralım kendimize;
Kapitalizmin insanları kendi günah bataklığına çekerek ümmetin evlatlarını haramların kucağına attığını görmüyor muyuz? Feminizmin aileleri dağıtmak istediğini, kadınları farziyetlerinden alıkoyduğunu göremiyor muyuz?
Sosyal medya aracılığıyla özellikle de dizi ve filmlerle aile kavramını yıkmak istediklerini fark etmiyor muyuz? Kadınlara kendi ayakları üstünde durmaları fikrini aşılayarak nesilleri yetiştiren anneliği bitirmek böylece Müslüman nesilleri gayelerinden habersiz, boş bir nesle dönüştürmek istediklerinin farkına varamıyor muyuz?
Gençlerin özgürlük ve çağdaşlık fikirlerinin esiri olup Allah’ın haramlarında boğulduğunu görmez miyiz?
Sözde özgürüz. Ama şu yurdumun topraklarında garibiz. Tam da şairin dediği gibi; “Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya…” Sırf İslami kimliğimizden dolayı sömürgeci kâfirlerin saldırılarına maruz kalıyoruz. Kimilerimiz işkenceye uğruyor. Kimilerimiz hunharca katlediliyor.
İslam coğrafyası çatısız kara kışları yaşıyor… İslam kokan payitahtımız, ifsat kokuyor. Yemen’den yıllardır kahve kokusu yerine kan kokusu geliyor. Mübarek belde Filistin yıllardır işgal altında inim inim inliyor… Doğu Türkistan ise kanayan bir yaramız, sahipsizliğin zirvesinde; ağıtlar arşı alayı titretiyor…
Cesedi kıyıya vurmuş Suriyeli çocuklar, her an evine bombanın düşebileceği korkusuyla yaşayan Iraklı, Afganistanlı çocuklar ve daha nice yaşarken ölüme terk edilmiş hayatlar… Buna hayat diyebilir miyiz, siz söyleyin Allah aşkına?! Müslümanları bir asırdır böylesi hayata mahkûm eden bu sistem mi bize hayat verecek? Verseydi yüz yıldır çoktan vermiş olurdu. Öyle değil mi?
Yetmez mi bunca yıllık hasretliğimiz? Yetmedi mi artık Hilafetsiz 100 sene?
Zulümler arşa kadar ulaşmış, mazlumların gözyaşları sel olmuş akmış yetmez mi?
Edepten, insanlıktan, İslam’dan bu kadar uzaklaşmışlığımız artık yetmez mi? Bir asrın koca bir özlemi var. Bir asrın kaybettiği değerler var. Artık yeter! Hilafetsiz 100 sene yeter! Hasretliğimiz yeter.
Ey Müslümanlar, Hilafetin bir asırlık özlemine son verelim. Çağımızın vebalarından kurtulmanın panzehri Raşidi Hilafeti hep birlikte kuralım.
“Sonra Nübüvvet Metodu Üzere Hilafet Olacaktır” diyen Rasulullah’ın (sav) müjdesine erişmek duasıyla selametle kalın…
Zeynep İMAMOĞLU