İdlib HTŞ’ye Güvenmiyor! Peki, HTŞ Kime Güveniyor?
12 Haziran 2024

İdlib HTŞ’ye Güvenmiyor! Peki, HTŞ Kime Güveniyor?

Müslümanların ve dünyanın en önemli gündemi Gazze malum. Ortadoğu’da normalleşme ve istikrar isteyen ABD, hiç beklemediği bir sorun ile, “İsrail sorunu” ile uğraşıyor. Uluslararası zirvelerin, liderlerin ziyaret ve temaslarının ana konusu Gazze… Gazze bu kadar gündemdeyken İdlib’de olup bitenler hakkında özellikle Türkiye kamuoyunda sağlıklı malumat bulunmuyor. Bu sebeple İdlib’de yaşananlar ile ilgili doğru ve sağlıklı bilgilere dayalı bir değerlendirme yapmak gerekiyor. Son sıcak gelişmelerden başlayarak geriye dönük bir kronoloji ile 2019’dan bugüne İdlib’de nelerin yaşandığına bakalım şimdi.

İdlib’de Neler Oluyor?

14 Mayıs 2024 Salı günü öğleden sonra İdlib’deki Kurtuluş Hükümeti İçişleri Bakanlığı Kamu Güvenliği Departmanı üyeleri -İdlib halkı bunları “emniyye” olarak isimlendiriyor-, İdlib şehir merkezindeki askerî mahkeme önünde eylem yapan göstericilere saldırdılar ve Devrimci Hareket Konseyi tarafından kurulan çadırı dağıttılar. Bu eylem, Heyet-u Tahriru’ş-Şam (HTŞ)’ın bir yıldır mahkemesiz şekilde hapsettiği tutukluların serbest bırakılması için yapılıyordu. Ancak emniyye güçleri adeta eşkıya gibi oturma eylemi yapan ailelere saldırdı, silah kullanarak göstericileri dağıttı, kurulan çadırları yıktı ve insanları darp etti. HTŞ zindanlarında hapsedilen tutukluların bazılarının Hizb-ut Tahrir üyeleri olduğunu, diğer çoğunluğunun ise Suriye devriminde savaşmış mücahitlerden oluştuğunu söylemekte fayda var.

HTŞ yaptığı bu zorbalıktan sonra aynı haftanın Cuma gününü bekledi. HTŞ zindanlarında evlatları ve akrabaları tutuklu olan aşiret ve aileler, çadırın yıkılması ve saldırılara tepki olarak 17 Mayıs Cuma günü İdlib’de yeni gösteriler için çağrı yapmışlardı. HTŞ bu kez sadece emniyye güçleri ile değil askerî kanadını oluşturan “El-Fetih El-Mubin" operasyon odasını harekete geçirerek ağır silahlar ve askerî araçlar ile İdlib’in doğu kırsalındaki Binniş şehrinde ve batısındaki Cisr el Şuğur kentinde barışçıl yürüyüş ve eylem yapan göstericileri dağıttı. Köyler ve kasabalar arasındaki yolları toplanma ve ortak birliktelikler oluşmasın diye kapattı.

Sonra ne oldu? HTŞ lideri Ebu Muhammed el Cevlani çıktı, göstericileri suçladı. Toplumun tüm kesimleri ile görüştüklerini, taleplerin çoğunun karşılandığını, geriye sadece üzerinde çalışılan bazı taleplerin kaldığını söyledi. Cevlani, gösterileri terörize edercesine taleplerin gerçek yolundan saptığını, İdlib’de kamu çıkarlarının engellenmesi durumunun oluştuğunu, gösterilerde kurumsal ve kamusal yaşamın bozulmasına yol açacak yöntemlere başvurulduğunu öne sürdü. HTŞ’nin askerî kanadının yetkilisi Ebu Hasan da İdlib halkını tehdit edercesine benzer şeyleri dile getirdi.

Peki, İdlib halkının yaptığı gösterilerde insanlar; kamu binalarına mı saldırmışlardı, özel mülkleri mi yağmalamışlardı, kamuya ait mallara zarar mı vermişlerdi? Hayır! İdlib’de yapılan gösterilerde bunların hiçbiri olmamıştı, tam aksine kamusal yaşamı tehdit edenler HTŞ’ye bağlı maskelilerden, yani emniyye güçlerinden başkası değildi. Aşiret liderlerini, devrim komutanlarını, gazetecileri ve aktivistleri kaçırıp işkence eden ve hapsedenler onlardı.

Cevlani’nin kullandığı “kurumsal ve kamusal yaşamın bozulması” argümanı Ortadoğu’daki seküler ve despot rejimlerden kopya edilmişe benziyor. Cevlani’nin “kurumsal ve kamusal yaşam” dediği şey, HTŞ’nin zindanlarında işkence ile öldürülüp mezarı ailesine gösterilen mücahitlere yönelik cinayetleri kapsıyor mu? Halkın sırtına yüklenen ağır vergileri ya da idari yolsuzlukları kapsıyor mu? Bunlar kamusal yaşamın dışında kalan şeyler mi?

Sürecin kronolojisine geçmeden önce, önemli bir noktanın daha altını çizmekte fayda görüyorum. 2019’dan bugüne İdlib’de yaşanan baskı, zulüm, tutuklamalar ve ölümlere varan işkenceler sebebiyle aşiretlerin, ailelerin ve neredeyse tüm İdlib halkının HTŞ’ye yönelik tepkilerinin üstü örtülmeye çalışılıyor. “Kaos ve gerginliğe Hizb-ut Tahrir’in sebep olduğu” şayiası yayılıyor, bölgedeki yerel kaynaklara bu yalan ve iftira bilgiler servis ediliyor. Bu kara propaganda hem gizli hem açıktan yürütülüyor. Öyle ki Cevlani, gösterileri organize eden Devrimci Hareket Temsilcileri ve aşiret liderleri ile görüşürken kendilerinden Hizb-ut Tahrir ile irtibatlarını kesmelerini istiyor, diğer taraftan da maskeli emniyye güçlerini “Hizb-ut Tahrir’e ölüm!” sloganları attırarak protesto gösterilerini dağıtmaya gönderiyor.

Dünden Bugüne İdlib’de Yaşananlar

Yaşananları iki dönem içerisinde değerlendirmek gerekiyor. Birinci dönem, Mayıs 2023 öncesi hadiseleri içeriyor; ikinci dönem ise Mayıs 2023 sonrasından bugüne kadar yaşanan hadiselerden oluşuyor. Mayıs 2023 öncesi dönemi, 2019’a kadar geriye gidip değerlendirmek gerekiyor. Zira bugün HTŞ ve Cevlani’ye karşı devam eden gösteri ve protestoları dünden bağımsız değerlendirmek doğru olmaz.

2023 Mayıs Öncesi Dönem

HTŞ’nin 2019 yılının ortalarında İdlib ve çevresinde Hizb-ut Tahrir üyelerine ve destekçilerine yönelik tutuklamaları yoğunlaştırdığı döneme yani 5 yıl geriye gidelim. HTŞ Temmuz ayında Hizb-ut Tahrir üyesi 11 kişiyi tutukladı, Parti’ye ait radyo istasyonlarından birine baskın düzenleyip tüm ekipmanlara el koydu. Haziran ayında Atarib kentindeki Şehitler Camii imamını tutukladı. Tutukluların serbest bırakılması için yapılan eylemlere müdahale etti ve göstericilerin üzerine ateş açtı.1

Peki, HTŞ’nin Hizb-ut Tahrir’e yönelik bu saldırılarını başlatma sebebi neydi? Hizb-ut Tahrir, Nisan 2019’da HTŞ’nin Türkiye ile birlikte çalışmasının tehlikelerini ortaya koydu. Bu birlikteliğin uluslararası güçlere bağımlı olmayı getireceğini ve Suriye rejimine karşı cephelerin açılmasının önünü keseceğini söyledi. Özellikle İdlib’i çevreleyen Türk kontrol noktalarının rejim milislerine karşı mücadeleyi engelleyen bir görev üstlendiğini, bu sebeple bunun reddedilmesi gerektiğini ortaya koydu.

Hizb-ut Tahrir yaptığı siyasi çalışmalarda hem HTŞ, hem İdlib Geçici Hükümeti hem de Suriye Ulusal Hükümeti’ni muhatap alarak bazı çağrılar yaptı. Hizb-ut Tahrir, HTŞ dâhil İdlib’deki tüm gruplara yine İdlib dışındaki ÖSO ve diğer gruplara şunu söyledi: “Devrim bitmedi; devrim ateşi hala yanıyor. Bu sebeple yapılması gereken şey, rejime karşı savaşı devam ettirmektir.”

Hizb-ut Tahrir bu çalışmalarda şu mesajları kamuoyuna yaydı: Birincisi; cepheleri durdurmak devrime ihanettir; bu sebeple yeni cephelerin açılması gerekir. İkincisi; Anayasa komisyonu vb. çalışmaları desteklemek, devrime ihanettir; bu çalışmaların reddedilmesi gerekir. Üçüncüsü ise Astana, Soçi, Tahran ve Ankara’da yapılan toplantılarda alınan kararların dayatmalarına razı olmak korkaklık ve ihanettir; bunlar reddedilmelidir.

Sonra ne oldu, 2020’nin Ağustos ayında Hiz-ut Tahrir, “ABD'nin Siyasi Çözümüne HAYIR! Rejimin Devrilmesi ve Hilâfet'in İkamesine EVET!” isimli yeni bir kampanya başlatınca kampanyadan rahatsız olan HTŞ, bu çalışmalara katılan iki Hizb-ut Tahrir üyesini evlerine baskın yaparak tutukladı. Aynı tarihlerde İdlib’de yayın yapan; OGN ajansının sahibi ve muhabiri Bilal Abdülkerim de tutuklandı. Bilal Abdülkerim’in tutuklanma sebebi; HTŞ tarafından gözaltına alındıktan sonra işkence gören yardım görevlisi Tauqir Şerif dosyasını haber yapmasıydı.2

Hizb-ut Tahrir, sadece HTŞ’nin değil Suriye Milli Ordusunun da hedefindeydi. Suriye Arap Cumhuriyeti Ulusal Polis ve Güvenlik Teşkilatı tarafından 01 Eylül 2020 tarihinde Azez Emniyet Müdürlüğüne gönderilen resmî yazıda; Hizb-ut Tahrir'in faaliyetlerinin takip edilmesi ve engellenmesi talep edildi. 3

Cevlani’nin devrilmesinin istenildiği, “Allah’ın düşmanı Cevlani!” sloganlarının atıldığı HTŞ’ye yönelik devam eden gösteri ve tepkilerin sebebinin, Hizb-ut Tahrir-HTŞ çekişmesi olmadığını göstermek için çok fazla malumat var ama ben birkaçını bu makaleye alacağım. Bunların başında, “Arap Said Beldesi Mezalimi” geliyor.

Arap Said Beldesi Mezalimi

HTŞ, 2018 ve 2020’de kendisinden ayrılan komutan ve gruplar ile Fesbütû operasyon odasını oluşturan Hurrasü’d-Din (Dinin Muhafızları) grubuna karşı Arap Said beldesinde, çok ciddi zorbalıklar ve zulümler gerçekleştirdi. Bu grupların komutan ve mücahitlerini tutukladı. Tutuklamalara tepki gösteren aileleri, aşiret liderlerini tehdit etti. Zira Cevlani, Fesbütû operasyon odasını oluşturan grupların, kendisi ve HTŞ mücahitleri üzerinde oluşturduğu baskıdan ancak bu şekilde kurtulmayı başarabildi.

Zira Hurrasü’d-Din, HTŞ’nin Soçi Anlaşması’nı kabul edip uygulamasını ve muhaliflerin rejime karşı savaş başlatmasını önlemesini eleştirdi. Yine Rus devriyelerine dönük saldırı gerçekleştirmemesi aksine devriyelerin güvenliğini sağlaması sebebiyle HTŞ, Hurrasü’d-Din’in eleştiri odağındaydı. Ayrıca HTŞ’nin uluslararası toplumun ve Türkiye’nin talimatlarını uygulayan bir örgüt olarak görülüyor olması da devrim mücahitleri açısından eleştiri ve muhasebe konusu oldu.

HTŞ, elindeki silah ve sözde otorite gücünü kullanarak kendisini eleştiren, bölge devletleri ile olan ilişkilerini ifşa eden, rejimle savaşmaya çağıran tüm gruplara, komutanlara ve aktivistlere baskı kurarak varlığını devam ettirmeye çalıştı. Hatta tepkileri dikkate almadan Hurrasü’d-Din ile yaptığı anlaşmayı ihlal edip deldi. Türkiye’nin anlaşmalara uyması konusundaki baskısı karşısında bir çıkış stratejisi olarak Türkiye’ye ve uluslararası topluma şu mesajı vermek istedi: *“HTŞ Türk-Rus ortak devriyesinin güvenliğini sağlayabilen, aşırılık yanlısı grupları dağıtabilen ve onların rejime karşı kışkırtıcı eylemlerde bulunmalarını engelleyebilen tek güçtür.”4

2023 Mayıs Sonrası Dönem

Bu dönemde rejime karşı yeni cephelerin açılması konusunda girişimlerin başladığını görüyoruz. Bazı grup liderleri ve eski askerler, bu yönde girişimlerde bulundular ve rejime karşı cephelerin açılması için çağrı yaptılar. 5-6 Mayıs 2023 tarihlerinde bu tür girişimlerde bulunan birçok komutan ve asker HTŞ tarafından tutuklandı. HTŞ, bu tutuklamalara gerekçe olarak şunu söyledi: “Ferdi silahlanma yasaktır, HTŞ çatısı dışında bir oluşum kabul edilemez! Rejim ile savaşılacaksa HTŞ çatısı altında savaşılabilir.”

Bu tutuklamaların hemen ardından 7 Mayıs 2023 tarihinde sabah şafak vaktinde HTŞ’ye bağlı maskeli emniyye güçleri evlere baskın yaptılar. Bu kez, Hizb-ut Tahrir Suriye Medya Bürosu Başkanı, yardımcıları ve üyeler dâhil olmak üzere 45 kişiyi tutukladılar. Tutuklamalar; evlere kapıları kırarak, pencerelerden girerek yapıldı. Bazı evlerden aileleri ve kadınları kovup birkaç gün o evleri işgal ettiler. Hatta kadınların telefonlarına el koydular ve kadınlar, “özel” olduğunu söylediklerinde “Özel bir şey kalmadı!” diyerek de aşağıladılar.

Bu tutuklamalardan sonra İdlib halkı, -kadınları gündüz, erkekleri gece olmak üzere- neredeyse her gün yürüyüş ve gösteriler yaptılar. “Mahremiyetler çiğneniyor, susarsanız sıra size de gelecek” diyerek kamuoyu yaptılar. Hizb-ut Tahrir hem İdlib hem de Fırat Kalkanı bölgesinde bu kampanyayı yürüttü. Bütün bu gösteri ve yürüyüşler, toplumsal olarak kamuoyunda karşılık buldu ve etkili oldu. HTŞ, tüm bu yaşananlardan sonra “pişman olduğunu” söyledi ve “Keşke tutuklamaları müzekkere çıkararak yapsaydık.” dedi.

HTŞ bu süreçte tutuklamalara tepki gösterip Hizb-ut Tahrir’e destek verenleri de cezalandırdı. Hizb-ut Tahrir’in çağrılarını destekleyen ve tutuklamalara tepki gösteren Avukat İsam el Hatip, maskeli güçler tarafından gündüz vakti cadde ortasında kaçırıldı. Yine İdlib’de bilinen bir imam olan Ebu Şuayp el Mısri de aynı şekilde çocuğunun gözü önünde, HTŞ güçleri tarafından kaçırıldı. Bütün bu yaşananlardan sonra halk, Hizb-ut Tahrir’in haklılığını ve HTŞ’nin gerçek yüzünü gördü.

HTŞ’deki İç Hesaplaşmalar

HTŞ, bir taraftan kendisi dışındaki gruplara, kendisini eleştiren ve muhasebe eden kişilere baskı yapıp zulmederken diğer taraftan da iç hesaplaşmalar ile meşgul oldu. HTŞ'nin en üst düzey isimlerinin arasında gösterilen Ebu Mariya el Kahtani'nin de içinde olduğu 300’e yakın kişi gözaltına alındı. Kahtani'nin, “birden fazla istihbarat servisiyle temas haline olduğu” iddia edildi. Kahtani bir süre sonra serbest bırakıldı ama bu kez, bir toplantı sırasında faili meçhul bir suikast ile öldürüldü. HTŞ’nin bu iç hesaplaşmasını, örgüt içi bir çekişme ile açıklayabiliriz ama esasen Cevlani, HTŞ üzerinde oluşan kamuoyu baskısını kırmak için böyle bir yöntemi kullanmış da olabilir. Zira daha sonraki süreçte maskeli “emniyye güçleri” dediğimiz gruptan da bazı kişilerin tutuklandığını biliyoruz.

HTŞ, bir taraftan tutuklu olanların bazılarını bırakırken bir taraftan da -dediğimiz gibi- emniyye güçleri içinden bazı kişileri tutuklayarak kamuoyunun nabzını düşürmeye çalıştı. Ancak bu, İdlib halkını yatıştırmaya yetmedi. İnsanlar, serbest bırakılmayan evlatlarını, cezaevindeki aktivist ve komutanları almak için askerî cezaevinin önüne bir platform çadırı kurdular ve HTŞ’den, tüm tutukluların serbest bırakılmasını istediler. Bazı aileler, çocuklarının işkence edilmiş cansız bedenlerini alabildiler, bazılarına ise çocuklarının mezar yerleri gösterildi.5

Bütün bu yapılanlar, HTŞ’ye olan güvensizliği gidermediği gibi HTŞ’nin baskı ve zulümleri arttırması, tepkilerin daha da artmasına sebep oldu. HTŞ, bütün bu yaşananlardan sonra ipin ucunu kaçırınca bu sefer bazı tutukluları serbest bıraktı. Peki ya geri kalan tutuklular? Aşiretler ve aileler, HTŞ zindanlarında olan ve serbest bırakılmayan mücahitlerin ve gençlerin akıbetini öğrenmek istiyorlar.

İşte tam burada, makalenin en başına giderek askerî cezaevi önünde kurulan çadırı tekrar hatırlayalım. HTŞ bu çadırı yıktı, göstericilere karşı silah kullandı ve halkı darp etti. Sonraki gün Cuma gösterilerinin yapılmasına izin vermedi. Şimdi bugünlerde ise İdlib’de “gösteri ve yürüyüş kanunu”nu yürürlüğe koymaya hazırlanıyor. Yasayı inceleyen yerel kaynaklar, kanunu hazırlamakla görevli komitenin, Suriye rejiminin gösterilerle ilgili olarak çıkardığı 2011 tarihli 54 sayılı yasanın kopyalandığını ve bu yasanın gösterileri düzenlemekten ziyade önlemeye ve suç saymaya yönelik bir yasa olduğunu açıkladılar. Bu kanuna göre; herhangi bir grup, parti ya da cemiyet, gösteri yapmadan 5 gün önce bir komite ile resmi makamdan yazılı izin talebinde bulunacaklar, 18 yaşından küçükler gösterilere katılamayacak, gösterilerde atılacak slogan ve mesajlar önceden bildirilecek, aksi durumda gösteriye müdahale edilecek. Hazırlanan yasaya, Cevlani’nin işini kolaylaştıran daha birçok madde eklenmiş.6

Hülasa bütün bu süreçte yapılan gösteri ve yürüyüşlerde “İdlib halkı ne istiyor?” diye sorduğumuzda, şu cevapları görüyoruz: Cevlani yıkılsın, tutuklular serbest bırakılsın, HTŞ’ye bağlı maskeli emniyye güçleri tasfiye edilsin ve rejime karşı yeni cepheler açılsın.

Peki, “HTŞ ne yapmak istiyor?” diye sorduğumuzda nasıl bir cevap alıyoruz: HTŞ, İdlib’de Suriye rejimine benzer bir otorite icra etmek istiyor, kimsenin kendisini eleştirmesini istemiyor. Türkiye ve diğer bölge ülkeleri ile ilişkisinin sorgulanmasını istemiyor, rejimle savaşmak istemiyor, rejimle savaşanları engelliyor, Rusya’nın devriye güçlerinin güvenliğini sağlıyor. Sadece İdlib’de değil Türkiye’nin kontrol ettiği bölgelerdeki yönetimlerde de söz sahibi olmak istiyor. Bu bölgelerdeki askerî devrimci grupları kendisi kontrol etmek istiyor. Sahip olduğu otorite, rant ve faydayı elinden bırakmak istemiyor.

Daha da tehlikelisi; HTŞ, İdlib’de yaptığı zulümler sebebiyle kendisine karşı gösteriler yapan Devrimci Halk Hareketini ve Hizb-ut Tahrir’i terörize etmek istiyor. Zira 17 Mayıs Cuma günü İdlib’e bağlı Cisruş Şuğur beldesinde bunu denedi. Cisruş Şuğur’da halk, gösterilere katılmak isterken HTŞ, halka, askerî araçlarla oraya getirdiği emniyye güçleri ile saldırdı. Burada HTŞ, halkın bu ayaklanmasını silahlı bir iç çatışmaya dönüştürerek devrimci hareketi terörize etmeye çalıştı. Bu, aynen 2011’de Suriye rejiminin Dera’da sivil gösteriler yapan halka tanklarla müdahale ettiği günleri hatırlatıyor.

Hizb-ut Tahrir’in dediği gibi; “Devrim ateşi hâlâ yanıyor, Suriye rejimi yıkılana ve Hilâfet Devleti kurulana kadar da yanmaya devam edecek. Suriye devrimi, körük gibi bütün pislikleri attı; yabancı devletler ve istihbarat örgütleri ile iş birliği yapan otoriteler, rejimler ve güçler, bu topraklarda kalıcı değiller. Zira Gazze savaşı bunu, bize ve tüm dünyaya gösterdi.

Footnotes

  1. Hizb-ut Tahrirli dava taşıyıcıları Heyetul Tahrir’uş-Şam tarafından tutuklandı; KöklüDeğişim.net

  2. New York’tan İdlip’e sonu hayal kırıklığıyla biten bir radikalizm hikayesi; Serbestiyet.com

  3. Hizb-ut Tahrir şimdi de Suriye Milli Ordusunun da hedefinde; KöklüDeğişim.net

  4. İdlib’de HTŞ-Hürrasu’d-Din rekabeti: İdeolojik ortaklıktan düşmanlığa; ORSAM.org.tr

  5. İdlib’de HTŞ ve Cevlani karşıtı protestolar neyi hedefliyor?; MepaNews.com

  6. "Tahrir El Şam" İdlib'de "gösteri yasasını" açıklamaya hazırlanıyor. Protestoları düzenlemek mi, yoksa bastırmak mı?; Syria.TV