Bir Yanda Ormanlar, Bir Yanda Kutsallar Yanıyor
06 Temmuz 2025

Bir Yanda Ormanlar, Bir Yanda Kutsallar Yanıyor

Türkiye’de günlerdir süren orman yangınları, yalnızca bir çevre felaketi değil, aynı zamanda bir yönetim krizidir. Yangınların sebebi olarak sıcak hava ve rüzgâr gösterilmektedir. Ancak asıl mesele; zafiyete dönüşen idare anlayışı, tedbir eksikliği ve emanete yeterince riayet edilmeyen bir sistem gerçeğidir.

Bu yangınlar karşısında insanlar endişe ediyor, yetkililer açıklama yapıyor. Ama sorumluluğu üstlenecek, hesap verecek ve çözüm ortaya koyacak bir irade ortaya çıkmıyor. Çünkü yürürlükte olan sistem, emanet bilinciyle değil; bürokratik refleksle hareket eden seküler bir yönetim anlayışına dayanmaktadır.

Ne yazık ki aynı günlerde, Leman dergisi, Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e hakaret içeren bir kapağı yayınlayarak yeni bir sınırı daha ihlal etti. Bu yapılan ne hicivdir ne de ifade özgürlüğü. Bu, doğrudan İslâm’a ve O’nun Rasulü’ne karşı planlı bir saldırıdır.

Ve tıpkı orman yangınlarında olduğu gibi, bu hakaret karşısında da ortaya çıkan şey sadece şudur: “Kınıyoruz.”

Tepki Var, Fakat Sistem Yok

İslâm ümmetinde, Rasulüne yapılan hakarete karşı duyulan öfke meşrudur, kaçınılmazdır. Fakat bu öfke ne kadar haklı olursa olsun, eğer bir sistemle desteklenmiyorsa yalnızca geçici bir dalgaya dönüşür.

Leman dergisi bu cesareti yalnızca kendi niyetinden değil; İslâm ümmetinin dağınıklığından ve siyasî sahipsizliğinden almıştır. Çünkü bugün ümmetin başında;

– Ne İslâmî hükümlere göre yöneten bir otorite vardır,

– Ne de bu tür saldırılara karşı siyasî ve caydırıcı adım atacak bir Halife.

Hilafet Olmadığı İçin Olanlar, Hilafet Olsaydı Olmayacaklardı

Bugün ümmetin başında bir Hilâfet Devleti olsaydı:

– Leman dergisi gibi yayınlar yalnızca eleştirilmekle kalmaz, yasal ve siyasî yaptırımlarla yüzleşirdi.

– Bu hakaretin arkasında duran zihniyet ve devletler muhatap alınırdı.

– Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e uzanan her dil, yalnızca bir basın meselesi değil, bir “ümmete saldırı” olarak değerlendirilirdi.

– Orman yangınları ise fıtratla uyumlu, planlı ve ehil bir kamu düzeniyle daha ilk dakikadan söndürülürdü.

İslâm’da çevre yalnızca korunacak bir “kaynak” değil;

Allah’ın insana emanet ettiği bir değerdir.

Ağaçlar, sular, toprak... Bunlar devletin koruması altındaki halk mallarıdır.

Bir İslâm Devleti, bu malları korumakla sorumludur.

İhmal eden yönetici hesaba çekilir.

Bugün yaşanan çevre felaketleri de, hakaret skandalları da İslâmî yönetimle değil; Batı’dan alınmış seküler sistemle yönetilen ülkelerin acziyetiyle açıklanabilir.

Sorun Sadece Kınamaların Yetersizliği Değil, Sistem Tercihidir

Bir kişi, bir kurum ya da bir millet,

kendisine hakaret edildiğinde sadece “kınama” ile yetiniyorsa,

bu durum artık sıradanlaşır.

Ümmet olarak artık şunu sormalıyız:

Neden her hakaretten sonra sadece konuşuyoruz?

Neden yalnızca savunma refleksiyle hareket ediyoruz?

Neden caydırıcı bir duruşumuz yok? Cevabı basittir:

Çünkü yönetim sistemi İslâm’a değil, laikliğe göre kuruludur.

Çünkü İslâm ümmeti parçalara ayrılmıştır.

Çünkü Hilâfet yıkılmış ve yerine İslâm’ı referans almayan devletçikler kurulmuştur.

Yangınların da Hakaretlerin de Gerçek Çözümü Aynıdır

Bugün ormanlar neden yanıyor?

Çünkü yönetim, emanete ehil değil.

Çünkü planlama yok.

Çünkü sorumluluk hissi zayıf.

Çünkü kamu kaynakları denetimsiz. Çünkü sistem, insanı ve çevreyi değil, ekonomiyi öncelemektedir.

Bugün Rasulullah’a SallAllahu Aleyhi ve Sellem neden dil uzanabiliyor?

Çünkü ümmet dağınık.

Çünkü caydırıcı bir otorite yok.

Çünkü izzeti koruyacak siyasî irade yok.

Çünkü Hilâfet yıkıldı ve hâlâ yeniden kurulamadı.

Dolayısıyla hem bu yangınların hem de bu hakaretlerin gerçek çözümü; sistemli, köklü ve sahih bir dönüşümdür: Hilâfet’in yeniden tesisi.

Sonuç: Yalnızca Tepki Değil, Kuruluş Gerekir

Bugün orman yanıyor olabilir.

Bugün dergiler Rasul SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e hakaret ediyor olabilir.

Ama asıl yangın, bunlara sadece seyirci kalan zihniyetin içindedir. Bu sessizlik, bu dağınıklık, bu etkisizlik ancak şöyle aşılabilir:

– Ümmet, yeniden tek bir siyasî irade altında toplanmalı.

– İslâm’ın hükümleri, hayatın tamamında yeniden hâkim kılınmalı.

– Hilâfet, sadece bir özlem değil, bir zorunluluk olarak gündeme gelmelidir.

Çünkü ne ormanlar kendi kendini koruyabilir,

ne de izzet, sistemsizce korunabilir.

Bu görev hâlâ ümmetin omuzundadır.

Ve bugün değilse, ne zaman?