Yargı, toplum nazarında adaletin temsilcisi ve koruyucusu hükmündedir.
29 Haziran 2021

Yargı, toplum nazarında adaletin temsilcisi ve koruyucusu hükmündedir.

Eğer bir devletin mevcut yargı gücü verdiği cezalarda kendi hukukunun gereklerine ters düşüyor ve insani olarak da hiçbir değer gözetmiyorsa o devlet ve o devletin yargısı adaletten uzak demektir.

Ne yazık ki bu durum içerisinde yaşadığımız Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve onun yargısı içinde söz konusu. Türkiye yargısı aldığı akıl almaz kararlar ve verdiği zulmedici cezalarla adeta bu kadar da olmaz dedirtiyor. Tam da bu sözümüzü doğrulayıcı yeni bir örnek geçtiğimiz günlerde yaşandı ve sosyal medyada gündem oldu. İleri derecede kanser hastası olan ve sağlık durumu gittikçe kötüleşen Ayşe Özdoğan hakkında karar mahkemesinde tutuklama kararı verildi. Üstelik eşi de yaklaşık 2,5 yıldır cezaevinde olan Ayşe Özdoğan’ın bir de kalp rahatsızlığı olan küçük bir yavrusu var. Ayşe Özdoğan’a verilen cezanın nedeni ise eşi ile birlikte özel bir yurtta idarecilik yapması.

Bugün ülkeyi soyup soğana çeviren para babaları her türlü cezayı işleyip cezasız bırakılırken, sırf devlet erkânının oğlu/akrabası vb. olduğu için uyuşturucu tacirleri görmezden gelinip uyduruk cezalarla salıverilirlerken kayda değer bir suç işlememiş olan masum insanlar kendilerine verilen ağır cezalarla mağdur ediliyorlar. Dahası Ayşe Özdoğan ve onun gibi pek çok kişinin bu mağduriyetlerine sebep olan “suç” bir zamanlar devletin ileri gelenleri tarafından da işlenmiş! Söz konusu suç için devletin ileri gelenleri “Kandırıldık (!)” dediğinde bu, suçun affında yeterli ve geçerli bir sebep olurken safiyane duygularla bu suça karışmış olan Müslümanlara aynı müsamaha tanınmamakta, onların bu konudaki pişmanlıkları görmezden gelinerek ağır cezalara çarptırılmaktadırlar. Allah’tan korkun ey yargı güçleri! Allah’tan korkun ve Allah Rasulü’nün şu sözlerini hatırlayın:

عَنْ عَائِشَةَ زَوْجِ النَّبِيِّ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) … قَامَ رَسُولُ اللَّهِ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) فَاخْتَطَبَ فَأَثْنَى عَلَى اللَّهِ بِمَا هُوَ أَهْلُهُ ثُمَّ قَالَ: “أَمَّا بَعْدُ فَإِنَّمَا أَهْلَكَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ أَنَّهُمْ كَانُوا إِذَا سَرَقَ فِيهِمُ الشَّرِيفُ تَرَكُوهُ وَإِذَا سَرَقَ فِيهِمُ الضَّعِيفُ أَقَامُوا عَلَيْهِ الْحَدَّ وَإِنِّى وَالَّذِى نَفْسِى بِيَدِهِ لَوْ أَنَّ فَاطِمَةَ بِنْتَ مُحَمَّدٍ سَرَقَتْ لَقَطَعْتُ يَدَهَا.

Peygamber Efendimizin (sav) eşi Hz. Âişe’den nakledildiğine göre, (Kureyş kabilesinden bir grup insan, hırsızlık yapan Fâtıma adlı bir kadını affetmesi için aracı olduklarında)... Resûlullah (sav) ayağa kalkarak hutbe okudu ve Allah’a gerektiği gibi senâ ettikten sonra şöyle buyurdu: “Sizden önceki insanların helâk olmalarının sebebi, aralarında ileri gelen (zengin) kimseler hırsızlık yapınca suçun cezasını vermeyip zayıf (ve fakir) kimseler hırsızlık yapınca ceza uygulamalarıdır. Bu canı bu tende tutan (Allah)a yemin ederim ki Muhammed’in kızı Fâtıma hırsızlık yapsa, onun da elini keserdim!” [Müslim, Hudûd, 9]