Zihinleri değişim fikrinden uzaklaştırıp geri kalmışlığa, tembelliğe, monotonluğa, toplumda meydana gelen olaylar konusunda yüzeysel düşünmeye, geleneklerin, bağnazlıkların, batıl ideolojilerin egemen olmasına sessiz kalmaya hatta bütün bunlara rıza göstermeye sebep olan unsur, insanın aydın bir şekilde akletmenin tarifini, metodunu bilmemesinden kaynaklanmaktadır. İnsan doğru bir şekilde akledemediğinde, doğasına aykırı olan haller göstermesine şaşmamak gerekir çünkü hayata bakış açısını, hayattan ne beklediğini veya hedeflerini doğru bir düşünce üzerine oturtmamış olmak, insanı fikri olarak olduğu yerde saydırır; fakat insan aklettiği anda durumunu değiştirebilir. Güvenin olmadığı, işlerin doğru yürümediği, insanın maddi kalkınmalara rağmen iç huzuru bulamadığı ve yanlışlarla dolu olan bir toplumun zihniyetini bariz bir şekilde hissedip düşündüğünde, bu kişi değişime hazır demektir.
Toplumun durumu ise daha farklıdır. Sömürgeci kapitalist egemenliğinin bir neticesi olarak, toplumlarda akıl bir kenara atılmış, bencil beklentilerin tutsağı haline getirilmiştir. Kapitalizmin toplumlara dayattığı temel düşünce “orta yol” yaklaşımıdır. Bu akli gerekçelerden uzak batıl düşünce ile toplumlar da doğru yoldan saptırılmaktadır.
Laik kapitalist düşünce benimsendiği takdirde, pek çok bilgi ve gerçek bir kenara atılmış olmaktadır çünkü kapitalizm ve laiklik düşüncesi aklî olarak ispatlanmış bir gerçeğe dayanmaz. Kapitalizm akidesi ile sabit olmayan fakat İslam akidesi ile ispatlanabilen pek çok hakikat vardır. Mesela Allah'ın varlığı, aklî metotla kesin bir şekilde ispatlanabilir. Aynı bunun gibi İslam’ın yegâne doğru din ve ideoloji olduğu da akli metotla kesin bir şekilde ispatlanabilir. Bunun yanında insan aklını ikna edici hiçbir gerekçe sunmadan, Allah’ın hayata müdahalesini uzaklaştırmayı benimsemek, büyük bir sapmadır. Özetle kapitalizm bugüne kadar insanın varlıkla ilgili temel sorularına ve sorunlarına akli olarak doğruluğu ispat edilmiş çözümler getirmemiştir. Buna rağmen günümüzde dünyada baskın ideoloji olma özelliğini taşımaktadır.
Kapitalizm, doğruluğu dahi ispatlanmamış bir zihniyet üzerine kuruludur. Dolaysıyla insanın bu ideolojinin tahakkümüne rıza göstermesi asla kabul edilebilir bir şey olamaz! Bu ideolojinin sömürgecilik metodu üzerine oturtulup tüm dünyayı kasıp kavurmasına göz yuman, hatta kanlı ellerini güçlendiren İslam beldelerinin hain yöneticilerinin de “katkılarını” hatırlatmakta yarar vardır. Gerek laiklik temeli üzerine oturtulmuş yönetimi ile gerek hiçbir ahlaki değer gözetmeyen medya yayın organları ile gerekse akli düşünme metodundan tamamen uzak eğitim modeli ile gerek adalet anlayışından tamamıyla kopuk, yalnız bekasını korumayı hedefleyen hukuk düzeni ile ve daha birçok etkenleri kullanarak, yönettiği insanı bu batıl akide ve düzene karşı akletmekten olabildiğince uzak durmasını ve tek gerçek ideoloji olan İslam’ı bulmasını engellemeyi hedeflemektedir. Kapitalizm; “düşünce özgürlüğü” veya “inanç özgürlüğü” gibi bir takım özgürlükleri garanti altına alma bahanesiyle, insanlarda bu ideoloji ile zıtlaşmalarının gereksiz olduğu algısını oluşturma çabasındadır. Diğer yandan da İslam’ın değerlerine saldırarak “düşünce özgürlüğü” adı altında Müslümanlara karşı birçok sindirme politikası yürütmektedir.
İnsan bu saptırmalar ve saldırılar karşısında kolay kolay bir akidenin doğruluğunu veya yanlışlığını araştırma ihtiyacını tam anlamıyla hissedemiyor veya bu cesareti gösteremiyor çünkü toplumda yanlış görülen baskın bir fikri, doğru bir fikir veya bakış ile çürütmeye çalışmak, haksızlığı sorgulamak, kapitalist laik devletin bu kişi hakkında soruşturma veya tutuklanma kararı vermesi ile sonuçlanabiliyor. Böylelikle insanın baskın olan kapitalizmin fikirlerini sorgulaması halinde sindirilmesi hedefleniyor.
Kapitalizm ideolojisine tabi bir devlet, bu ideolojinin doğruluğunu veya yanlışlığını düşünerek ortaya koymaksızın “miras” almaktadır. Başka bir ifade ile bağnazlık üzerine bir ideolojiye tabi oluyor aslında. Kendinde düşünme alışkanlığı haline gelmiş bu durumu yönettiği insanlara da empoze etmeye çalışıyor. Yani yaratıcıyı araştırmanın, yaratıcıdan gelen tek doğru dinin/ideolojinin hangisi olduğu konusunda sorgulamaya gitmesinin önemli bir mesele olmadığı düşüncesini aşılıyor. Oysa insan hayatı, insan düşüncesi gerekçesiz bir temele dayandırılamaz cehalet ve bencil arzuların esiri olmuş bir toplumu uzlaştırma düşüncesine dayalı olan kapitalizm, nasıl aklî hüccetin önüne geçirilebilir? Akıl sahibi insanların yanlış yönlendirilmelerine, dalalete düşürülmelerine doğrudan sebep olan unsur kapitalizmdir. Kapitalist, demokratik, laik, cumhuriyetçi fikirlerine akli bir hüccet olmadan çağırmak taassup ve cehaletin ta kendisidir.
İnsan, kapitalizm koca bir yalan üzerine kurulu olduğunu ve insanı aldatmaktan başka bir şey vadetmediğini artık görmelidir. Toplumlar tarafından benimsenecek dosdoğru ideoloji sadece İslam’dır. Eğer insan aklederek bu neticeye ulaşır ve benimseme yaparsa, devleti muhasebe etmeye başlar, bu anlamda değişim uğrunda gelebilecek tehlikeleri göze alır, devletin kendisini susturma, sindirme yöntemleri onu hedefinden döndürmez.
Kapitalist devletler, eğer tebaası kapitalizm akidesine karşı fikri bir mücadeleye girer, kapitalist akidenin dışında İslam akidesinin hâkimiyetini savunursa, bu devletler onu yönettikleri ülkenin yargıda benimsediği cezaya göre cezalandırırlar. Durum böyle olsa bile batıl ideoloji olan kapitalizmin hâkimiyeti ebediyete kadar böyle devam etmeyecektir çünkü batıldır, insan aklına ters bir ideolojidir. Onu engelleyecek olan İslam’ın düşüncesi olacaktır. Sahih bir düşünce olan İslam, değişmez zannedilen ne varsa değiştirme potansiyeline sahip bir düşüncedir çünkü o insanın Yaratıcısı olan Allah’tan gelmiştir. İnsanın hayata bakışını, şahsiyetini, gayesini tamamen değiştirir. Bununla beraber insanların üzerlerinde egemen olan beşeri ne varsa kaldırır. Allah’ın hâkimiyetinden başka hiçbir hâkimiyete boyun eğilmeyeceğine iman düşüncesi, hayatı, toplumu, devleti komple değiştirir.
İslam ideolojisi tıpkı bir elek gibi doğru ve yanlış olan düşünceleri, inanışları, nizamları birbirinden net bir şekilde ayırır. Ve İslam ideolojisini uygulamanın metodu olan İslam devletinin sınırları içerisinde yalnızca Allah’ın ahkâmı ile hükmeder, yine bu yolla İslam Risaletini davet ve cihat ile tüm insanlığa taşır.
﴿كُنتُمْ خَيْرَ أُمَّةٍ أُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَأْمُرُونَ بِٱلْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ ٱلْمُنكَرِ وَتُؤْمِنُونَ بِٱللَّهِۗ ﴾ “Siz insanlar içinde çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah’a iman edersiniz.” [Bakara 110]
Bir insan, İslam akidesine iman ettiği andan itibaren, hayatının köklü bir şekilde değişmesi gerektiğini idrak eder. Allah’ın hâkimiyetinden başka hâkimiyetin olmadığına iman etmiştir. İnsan için değişime ve kalkınmaya sebep olan unsur, düşünüp akletmesidir. İnsanı, hayatı, kâinatı düşünmek, dünyadaki kargaşanın, zulmün, fakirliğin kaynağı olan zihniyetleri düşünmek ve sorgulamaktır. Günümüzde kapitalizm, İslam’ın insanlığa sunduğu dosdoğru bakış açısını ve hükümlerini insan hayatında işlevsiz hale getirmek için her yolu mubah sayıyor kendine ama İslam akidesi tüm berraklığı ile ortada durmaktadır. Bu akide ile değişmek, kalkınmak isteyen fert kendinde oluşan bu uyanışı ve değişimi, toplumsal anlamda da oluşturmak için insanlara önayak olur.
Şu nokta çok önemlidir ki değişimden kastettiğimiz, yalnız ferdin ideolojisinin değişimi değil, aynı zamanda toplumun ve devletin de ideolojisinin köklü bir şekilde değişimidir çünkü asıl mesele toplumda hâkim olan fikirleri, duyguları, nizamı uygulayan devletin ideolojisinin değişmesidir ki kişi ancak bu şekilde inandığı ideolojinin hayatında hâkimiyetini hissedebilir. Böylelikle insan iman ettiği ideolojiden başka hiçbir ideolojiye boğun eğmemiş olur. İtikat konusunda uzlaşmacı, tevil edici, sentezci, edilgen yaklaşımların hiç birisinin insanı doğru bir imana götürmeyeceğini idrak eden insan, böylelikle itaatte, ibadette birlemiş, Allah’tan başka hiçbir hâkimiyetin boyun eğilmeye layık olmadığını idrak etmiştir.
İslam ideolojisi devlet eliyle toplumlar üzerinde uygulanmaya başladığında, insan ürünü olan kapitalizm ideolojisinin günümüzde sebep olduğu gibi kargaşa ve zulümler son bulacaktır. Kapitalizmin egemenliğini kaldıracağı gibi, yeryüzünü düşüncesinin izinden dahi temizleyecektir.
O günlerin yakın olduğunun delili, sömürgeci kapitalizm ideolojisinin tüm uğraşlarına rağmen her gün Müslüman sayısının artmasıdır. Bunun ardından gelecek olan değişim ise sadece Rablerinin rızasına göre düzenlenecek İslami hayatın garantörü Raşidi HİLAFET Devletinin kurulması olacaktır. Böylece “Allah’tan geldik, Allah’a döneceğiz ve herkes yaptıklarının hesabını Allah’a verecek” diyerek huzur içerisinde bu günlerin yaklaşması için çalışmaya devam edeceğiz. Bu ise bizim gerçekleştireceğimiz cinsten bir amaçtır. Hiç öyle bizden sonraki gelecek nesillere aktarmayı planladığımız bir amaç değildir.
﴾ وَقُلِ ٱعْمَلُوا۟ فَسَيَرَى ٱللَّهُ عَمَلَكُمْ وَرَسُولُهُۥ وَٱلْمُؤْمِنُونَ ۖ ﴿ “De ki çalışın! Çalışmalarınızı Allah da Rasulü de Müminlerde görecektir.” [Tevbe 105]