Zihinlerdeki fikirler net ve billur olmayınca yaşanan olaylar karşısında farklı farklı tutumlar sergileniyor.
Yakın zamanlarda vefat eden öğretmen Zekiye Yağmurcu sosyal medyada övgü ile anıldı. Onu bu övgülere layık kılan ise yıllarca başörtüsü için vermiş olduğu mücadelesiydi. 28 Şubat döneminde başörtüsü ile derslere katıldığı gerekçesiyle 14 yıl görevden uzaklaştırılmış ve sonunda değişen yasalarla göreve iade edilmişti.
Birkaç gün önce ise başka bir başörtülü öğretmene sokak ortasında saldıran bir kadın için öyle bir ceza (!) verildi ki şiddeti engellemek şöyle dursun sanki parası ne ise veririz diyerek şiddete kapı aralayacak nitelikteydi.
İkisi de kadın, ikisi de öğretmen, ikisi de başörtülü. Acaba sahip oldukları hangi farklı özellikten dolayı birbirine zıt iki farklı muameleye maruz kaldılar?
Kadına şiddet önlensin diyerek çalışan, propagandalar yapan kesim hangi özellikteki kadınlara yönelik şiddeti engellemek istiyor merak konusu!
Devletlerin asli görevi suçu engellemek, insanların canlarını, mallarını ve ırzlarını korumak olmasına rağmen bugün tüm bunları sağlayacak yasalar mevcut değil. Kaderine terkedilen, insanların insafına bırakılan, kendi hakkını kendi aramaya mahkûm bırakılan ise bu ülkede suçlu sayılıyor. Ülkemizde adaletten söz etmek anlamsız olduğu gibi bir sosyal medya platformu olan Twitter ortamında gündem oluşturmak ya da adaleti burada aramak ise hukukun işleyişi açısından utanç verici.
Kadınların birçoğu yasalardaki bu boşluklardan cesaret alanlar tarafından her alanda kapana sıkıştırılmış vaziyette. Ne yazık ki kadınlar ya çaresizce öldürülmeyi, ya sakat bırakılmayı, ya tecavüze maruz kalmayı ya da en iyi ihtimalle sadece saldırıya uğramayı kendileri için kaçınılmaz görüyor. Hangi kesimden olursa olsun kimse kendini güven içinde hissedemiyor. Oysa İslam’ın çatısı altında her kesim huzur ve güven içerisinde yüzyıllar boyu adaletin gölgesi altında yaşadı.
Kimse kimsenin inancından, cinsiyetinden, ırkından, dilinden dolayı birbirinin canına kastedemedi.
Çünkü yasalar kesin ve netti, şartlara ve duruma göre değişkenlik arz etmiyordu. Bugünün suçlusu yarının da suçlusuydu. Bugünün masumu yarının da masumuydu. Velhasıl tezatların olmadığı, fıtrata uygun nizam karşısında toplumda huzur ve sükûnet hâkimdi. Üstelik İslam’ın hayat nizamında tüm sorunların çözümü için olur mu olmaz mı gibi belirsizlik ve tereddütler de söz konusu değildi.
Bugün olduğu gibi toplumda kaos hüküm sürmüyordu. Aynı günleri yaşayabilmemiz için denenmiş ve başarısız olmuş beşeri nizamlardan medet ummamıza gerek yok çünkü bir adım ötemizde kurtuluş reçetemiz bizlerin uzanıp kendisiyle şifa bulmamızı bekliyor. 1300 yıl boyunca adalet nasıl tesis edildiyse yeniden insanlar arasında adalet hâkim olabilir.
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنْ تَنْصُرُوا اللّٰهَ يَنْصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ اَقْدَامَكُمْ ﴾ ﴿
“Ey iman edenler! Allah’a yardım ederseniz O da size yardım eder ve ayaklarınızı sağlam bastırır.” [Muhammed 7]